Kaçamazsınız

Kaçamazsınız

Bu ülkenin büyük zihniyet değişimine ihtiyacı var. Topyekûn yenilenmedikten sonra hiçbir şey düzelmez.

Derin bir çürüme içindeyiz.

Sosyal roller ve davranışlar birbirine uymuyor. Sosyal kültür kalıplarımız öyle örselendi ki, yozlaşmanın yarattığı kültür bozulmalarının yerini dolduracak bir eğitim mekanizması kuramadığımız için, her geçen gün toplumsal çözülme yaşamamıza rağmen yıkımı fark edemiyoruz.

İşte size tekrarlayan maden kazaları.

Çok değil 8 yıl önce 14 Mayıs günü Soma''da tam 301 madenci hayatını kayıp etti.

Dile kolay tam 301 ülke insanı.

301 oğul, kardeş, baba, nişanlı, evli, vatan evladı, kısaca insan hayatı.

Böylesine büyük bir gerçekle karşılaşan bir devlet yönetimi, bir iktidar, ne yapar yahut yapmalıdır? Bundan sonra bir daha karşılaşmayalım diye, gider o maden ocağında ve daha başkalarında araştırma yapar. Yetmez, gelişmiş ülke madenciliğini inceler ve sonrasında tedbir alır değil mi? Bu aynı zamanda kültür ve medeniyetimizin gereğidir öyle değil mi?

Aynen öyle.

Lakin gelin görün ki, ölen öldüğü ile kalıyor.

301 kişi ölmüş, lakin sorumlular "kasıtlı taksir suçuyla" yargılandıktan sonra evlerine geri dönüp kaldığı yerden gülüp oynamaya, hayatı yaşamaya devam ediyor.

Geriye acılı aileler, öksüz çocuklar, eksik yaşanan öyküler kalıyor.

Peki, ya siyaset, ülkeyi yönetenler?

Onlar ne yapıyor?

Onlar, her zaman işin kolayını buluyor.

"Kader", "Alın yazısı" deyip işin içinden çıkıyor. Üzerine alındığı hiçbir sorumluluk yok. Her ne oluyorsa kendi dışında, onun iradesinin üstünde oluyor. Büyük sorumlu kim?

"Kader", denildiğine göre demek ki Yaratıcı!

***

Mahkeme, iktidardan daha insaflı. O, hiç olmazsa insan kusurunun varlığını kabulleniyor ve "Kasıtlı taksir"den işveren kesimini suçlu bulup cezalandırıyor.

Soma''dan sonra, önceki gün Bartın''da meydana gelen 41 madencinin hayatını kayıp ettiği kazanın baş sorumlusu olarak yine aynı adres gösterildi.

 "Kader planına inanmış insanlarız, bunlar her zaman olacaktır."

Maden kazalarının neredeyse hiç olmadığı ülkelerde Allah''ın "Kader planı yok" demek ki diye düşünesiniz geliyor.

Anlaşılıyor ki, iktidarımızın kader anlayışı da sorunlu. Tarih ve medeniyetimizle uyuşmuyor. Geleneksel inanışlarımıza ters. Çünkü kadere, Cebriyeci bir anlayışla bakıyor. Görünürde öyle değil. Hem Sünni ve hem de İmam-ı Azam mezhebine mensup biliniyorsanız, Cebriyeci (fatalist) değil, akılcı olmalısınız değil mi?

Ayrıca, Allah''ın "Kader planı" mı var, diye bir soru daha yanıtlanmayı bekliyor?

Allah, tek tek, her bir insanın alnına kendisinin yazdığı ve herkesin oynamağa mecbur olduğu bir senaryo mu kayıt etti? Biz, tek tek her bir insanın, cüz''i iradesiyle (özgür olarak) seçimlerini kendi yapıp, yine kendisi uygulayacak ve yapıp eylediklerinin hesabını da ahirette verecek diye biliyoruz.

Allah, hırsızlık yapan birinin, alnına "hırsızlık yapacak" yazdığı için mi kişi hırsız oluyor?

Hayır!

Hırsız, örneğin, devlet malını kendi aklıyla ve iradesiyle zimmetine geçirdiği için hırsız oluyor. Bu davranışının (amelinin) karşılığını (dünyada verir mi bilmem), ama ahirette verecek.

Kısacası kader, hayat filmi oynayalım diye alnımıza yazılan bir rol, biz de bu rolü oynayan oyuncular değiliz. Her ne yapıp eyliyorsak hesabını kendimiz vereceğiz.

Öyle ise iktidarlar, amellerinden (yönetme gücünün kullanımından yani aldıkları kararlardan) sorumludur. Hesabını, dünyada millete, ahirette Allah''a vereceklerdir.

Kaçamazlar.

Yazarın Diğer Yazıları