Kaçkınlar sorunu veya dramı

 2011 yılından bu tarafa Arap Baharı olayları bölgede özellikle Suriye ve Irak'ta ciddi sosyal, ekonomik ve insani dram ve sorunlara yol açmış ve bu sorunlardan kaçan insanlar Türkiye başta olmak üzere komşu ülkelere sığınmıştır. 5 milyonu yurt dışı, 3 milyonu da yurt içi olmak üzere 8 milyon Suriye vatandaşı göç etmek zorunda kalmıştır. Türkiye üzerinden kaçak yollardan Avrupa'ya deniz yoluyla gitmek isteyen bir Suriyeli ailenin küçük çocuklarının cesedinin sahile vurması, göç sorununu uluslararası gündeme taşımış ve insanlarda olağanüstü bir hassasiyet yaratmıştır. Çocuğun sahile vuran cesedi ve 120 bin göçmenin illegal yollarla Avrupa Birliği topraklarına girmesi AB'nin 28 üyesinin liderlerini 23 Eylül'de zirvede buluşturmuştur.

Mülteci sığınmacı farkı

 Bu zirveye geçmeden önce, mülteci konusunun daha iyi anlaşılması için, birkaç teknik bilgi vermekte yarar var. Dünyada 2013 yılında 51.9 milyon, 2014'te 60 milyon ve 2015'te ise yaklaşık 70 milyon göçmen olması bekleniyor. Bu rakamlar birer rekor rakamlarıdır. Bunun en önemli nedeni Orta Doğu krizidir. Avrupa bu yoğunlukta göçmen krizini Birinci ve İkinci Dünya Savaşı'nda Avrupa'daki halkların savaştan kaçmasıyla yaşamıştır. Bu nedenle de İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra kaçkın (mülteci) sorununu uluslararası hukuka uygun hale getirmek için 1951'de BM çerçevesinde Cenevre Sözleşmesi'ni yaparak kaçkınların hak ve statülerini uluslararası bir norm haline getirmiştir. Ancak bu hak ve normlar savaş sonrası Avrupalı kaçkınlar için düzenlendiğinden diğer kaçkınların durumlarını içermemekteydi. Bu nedenle bu sözleşme 1967'de "New York Protokolü" adıyla yenilenmiştir. Kaçkınlar sorunu aynı zamanda bir İnsan Hakları Sorunu olduğundan, kaçkınlar politikası, 4 Kasım 1950'de Roma'da imza edilen ve 3 Eylül 1953'te yürürlüğe giren "Avrupa İnsan Hakları ve Özgürlüklerin Korunması Sözleşmesi"ne de aykırı olamaz. Türkiye de bu sözleşmeyi 18 Mayıs 1954'te kabul etmiş, 28 Ocak 1987'de bireysel başvuru hakkı ve 28 Ocak 1990'da ise zorunlu yargı yetkisini kabul etmiştir. Kaçkınlar Sözleşmesi, kaçkınları beş ana maddede tarif etmektedir. Soy, Milliyet, Din, Siyasi Düşünce ve farklı bir Sosyal Gruba Ait Olma gibi nedenlerden baskı ve ayrımcılığa maruz kalan ve tehlike altında olan insanların kendi ülkelerinden bir başka ülkeye gitmesi ve o ülkenin otoritesine sığınmasına "mülteci" denir. Ancak teknik olarak bilinmesi gereken önemli husus; bir kişinin bir başka ülkeye gelip sığınma için başvurmasına "sığınmacı" denir, ancak bu kişinin durumu incelenip gerçekten bir tehlike veya ayrımcılığa uğradığı yerel otorite veya BM tarafından kabul edilirse bu kişi "mülteci" statüsüne kavuşur ve uluslararası hukuka göre haklar elde eder.

Zirvede alınan kararlar

Suriye'den kaçan insanların bir kısmı ülkenin durumunu kullanarak başka ülkelere gitmek isteyebilir, ancak bu kargaşada bunu ayırt etmek çok zor olduğundan Suriye ve Irak'tan gelen insanlara "mülteci" statüsü verilmektedir. AB zirvesinde, iki karar alınmıştır, birincisi Avrupa topraklarına giren 120 bin mültecinin 28 üye ülke arasında paylaştırılması, ikincisi ise "BM Mülteciler Yüksek Komiserliği ile Dünya Gıda Programı"na bir milyar Euro yardım sözüdür. Ancak para yardımı daha önceki vaatlerden tecrübe edindiğimizden, bu para verilir mi çok emin değiliz. Verilse bile bu çok küçük bir rakam, zira Türkiye iki milyon mülteciye, tek başına dört yılda yedi milyar Euro harcamıştır. Başbakan Davutoğlu zirveden önce AB liderlerine bir mektup göndererek sorunun çözümü için Suriye topraklarında "Güvenli Bölge" yaratarak Suriyeli kaçkınları buraya yerleştirmeyi teklif etmiştir. Bu şekilde yapılırsa kaçkınların kontrolü daha sıkı olacağından Avrupa'ya gitmelerinin önleneceği ve sorun bitince de herkesin kolayca evlerine döneceğini belirtmiştir. Ancak Avrupalılar, Türkiye'nin bu teklifine şüpheyle bakmaktadırlar. Onlara göre Türkiye, kendisiyle Kürtler ve IŞİD arasına bir tampon bölge yapmak amacıyla bu teklifi yaptığını düşünmektedir.

Avrupalılar, bu formülün hayata geçirilmesi için, Türkiye'nin, kaçkınların Yunanistan ve Bulgaristan'a geçişlerini el altından desteklediğini düşünmektedir. Fransa, Türkiye'nin "Güvenli Bölge" teklifini müttefiklerle görüşeceğini açıklamıştır. 16 Aralık 2013'te, bugünkü sorunla ilgili, Türkiye-AB arasında imza edilen, yasa dışı yollarla Türkiye üzerinden Avrupa ülkelerine giren kaçkınların "Geri Kabul" anlaşması çok önemli olmasına rağmen, bu kargaşa içinde sözü bile edilmemiştir. Bunun anlamı, AB yetkilileri bu hizmetin karşılığı olarak Türk vatandaşlarına AB ülkelerine vize uygulamasını kaldıracağı sözünün unutulması ise Türkiye bir kez daha yanıltılmış olacaktır. Bugün, Avrupa'ya giren 120 bin kaçkının büyük bir kısmı Türkiye üzerinden kaçak olarak girmiştir. Bu anlaşma gereği Avrupa bunları Türkiye'ye geri gönderebilir ve Türkiye de bunu kabul etmek zorundadır. Ama ne hikmetse bu insanları kendi aralarında paylaşmayı tercih etmişlerdir.

Yazarın Diğer Yazıları