Kandırılma hakkı!

Bugüne kadar hiç izlememiş olanlar varsa tavsiye ederim; Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Kasım Han ile Yeni Şafak yazarı, iletişimci Ali Saydam, Türk televizyonlarının en sıkı tartışma ikilisi haline geldi.

En ağır, hatta bazen "kavgada söylenmez" dediğimiz türden yaftaları birbirlerinin boyunlarına, ortamla öyle tezat bir nezaket içinde asıyorlar ki, meftunuyum Ebru Baki'nin hakemliğindeki didişmelerinin.

***

Hoş, bazen Ali Saydam'ı bıraksanız, seyrine, freni boşalmış kamyon gibi devam edecek izlenimi veriyor, hatta bunu yaptığı da oluyor ya neyse… Asıl olan, tükürükler saçmadan, gözlerini oymadan, klişesi "mahalle kavgası" olan üslup çukuruna batmadan, "hata olmaz" konforundan bolca yararlandıkları teşbihler ve nüktelerle götürebiliyor olmaları yayını; -daima olmasa da- sair ekseriyetle.

(Aramızda kalsın Saydam, Kasım Han'ı şöyle ucundan, azıcık kıskanıyor mu ne!)

Zira iletişim uzmanı olan Saydam olmasına rağmen, Ahmet Kasım Han, sağduyu, soğukkanlılık, akıl ve mantık çizgisinden sapmamak, polemiği öfkeye, rövanşist eğilimlere, konjonktürel dengelere değil de incelikli bir zekaya dayandırmakta ve çoğunluğun uzlaşabileceği bir "makul" oluşturmakta açık ara önde. O da "müzakere uzmanı" diye herhalde!

***

(AK Partililerin ilk "aldatıldık" manevralarından sonra ama en çok da 15 Temmuz'un ardından yürürlüğe sokulan "sorumluluktan yırtma" operasyonu sırasında, aykırı bir CHP'li çıksaydı ve o sorsaydı keşke bu soruyu direk muhatabı olan iktidara; ne müthiş bir ters köşe olurdu…)

Dün sabahki yayında, Ahmet Kasım Han tek ve gayet basit bir soruyla, saatlerce uğraşsa anlatamayacağı ne varsa anlattı, o anda ekran başında olanlara.

Kasım Han'ın, "CHP'yi, 27 Mayıs'ın faili sayan" Ali Saydam'a sorduğu soru şuydu:

- CHP, 27 Mayıs konusunda 'kandırıldık' dese, olur mu?

Aldığı cevap ise şu:

- Olmaz! Çünkü içindelerdi 27 Mayıs'ın!

***

AK Parti, işi "Genelkurmay Başkanı" kelepçelemeye, Türk Ordularını komutansız, savaş uçaklarımızı pilotsuz bırakmaya, "devlet sırları"nı bütün rakip ve düşman devlet/yapıların eline geçecek şekilde ifşaya vardırdığı velhasıl ülkeyi bir ateş çemberinin ortasında, her türlü saldırıya açık ve savunmasız bırakan kumpaslara ortaklık ettiği halde…

O güne kadar hiçbir şey anlamadıysa "milat" dediği 17-25 Aralık sürecinde iliklerine kadar anlamasına rağmen, hâlâ Ankara-Pensilvanya hattında "aracı"lar mekik dokuduğu halde…

 Ve dahi "FETÖ" dediği yapının "militanı" gibi yazan-çizen, Gülen'le poz poz fotoğraflar çektiren tipleri hali hazırda bünyesinde himaye etmekte hiçbir beis görmediği halde…

 "15 Temmuz"un zinhar hiçbir yerinde değil; sütten çıkmış ak kaşık; bütün sorgulamalardan, yargılamalardan muaf!

Ama CHP, üzerinden 60 yıl geçmiş bulunan 27 Mayıs'ın hesabını vermek zorunda!

AK Parti, "Ne istedilerse verdiği" ve şimdi "terör örgütü" dediği bir cemaat tarafından kandırılmış olabilir ama CHP, devletin ordusuna, yargısına "kanmış" olamaz mesela!

***

Ortada düşecek bir takke de, maske de, onlar düştüğünde görünür hale gelen ayıplardan, günahlardan, suçlardan dolayı kızaracak bir yüz, utanma, arlanma, sıkılma duyguları da kalmadığı için ne ifade eder bilmiyorum ama bir "ölçüsüzlük" tescili olarak bulunsun dedim hafızalarınızda!

SORU-YORUM

Son derece pişkin bir dille dert yanıyor kalemşor:

"Kimse de çıkıp; "kimmiş arkadaşım düşüncesinden ötürü cezaevinde yatan, hele bir isim ver" demiyor…"

"Haber" yazandan "tivit" atana kadar herkese, devletin altına EYP döşemiş muamelesi yapıldığı, bütün ideolojik, siyasi, sosyal, kültürel itirazlar "terör" torbasına atıldığından, kağıt üzerinde "düşünce suçlusu" bırakılmadığı, düşünce ve ifade iklimimiz evrakta hürleştirildiği için olabilir mi?

"Damat" da olsa sevilirmiş demek

Selçuk Bayraktar etrafında oluşan "yerli ve milli" teveccüh halesi kayıtsız kalınamayacak boyutlara ulaşınca, bunu faydaya dönüştürme yoluna başvuran "yağcı takımı", çarşaf çarşaf yazılar yazıp, "Selçuk Bayraktar'ı neden bu kadar sevdi bu millet?" sorusuna cevap arıyorlar.

Bu soru bile aradıkları cevabı hiçbir zaman bulamayacaklarının kanıtı aslında!

Zira, illa mahallelerine bir faydaları dokunsun istiyorlarsa,  peşine düşmeleri gereken soru Bayraktar'ın neden bu kadar sevildiğinden ziyade diğerlerinin neden bu kadar sevilmediği olmalı?

Bayraktar da "muhafazakar", Bayraktar da "dindar", Bayraktar da "damat" olduğuna göre, kimse, kendisine dönük "antipati"yi bunlarla izah edemez, gereksiz "damatlıktan gurur duyma" tiradlarıyla, bunların arkasında saklanamaz bu saatten sonra…

 

dfs-004-001-011-001-001-001-002.jpg

Yazarın Diğer Yazıları