Kapısı kilitli tiyatrolar
25 kentimizde sahnesi olan, oyuncudan rejisöre, dramaturgdan dekoratöre, ışıkçıdan kostümcüye, memurdan güvenlik elemanına kadar dev bir kadroyla hizmet veren Devlet Tiyatroları’nda yıllardır süren tuhaf bir uygulama var.
Haziran ayı gelince bir-iki turne ve festivallerde sergilenen birkaç temsili saymazsak hepsi tatile çıkıyor.
Hem öyle 15-20 gün filan değil bu tatil. 1 Ekim’e kadar sürüyor. Yani tam 120 gün. Bir diğer deyişle yılın üçte biri.
...
Tamer Karadağlı, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü’ne geçen yıl Ağustos ayında atanmıştı.
Yeni görevlerdeki ilk aylar tanışma-tanıma-öğrenme ile geçer.
Herhalde bu aşamaları geçmiştir.
Şimdi kendisinden beklenen, 4 aylık uzun tatil maratonuna son vermesi, sahnelerin bir gün bile kapalı kalmaması için gerekli düzenlemeleri yapmasıdır.
Kilitli kapılar Devlet Tiyatroları’na hiç yakışmıyor.
BOĞULMALARI ÖNLEMEK İÇİN…
Havaların ısınmasıyla birlikte boğulma olayları arttı.
Ajanslar; deniz, göl, baraj, havuz, nehir ve derelerde boğulanlara ilişkin haberler geçiyorlar sık sık.
İki gün önce bu konuda yine çok acı bir olay yaşandı. Ankara’nın Kızılcahamam ilçesinde serinlemek için Pazar Deresi’ne giren üç kardeş Muhammed, Ali ve Ahmet boğularak hayatlarını kaybetti.
Akdeniz Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu'nun yaptığı araştırma da boğulma olaylarının ne kadar ciddi bir sorun olduğunu açıkça ortaya koyuyor.
Buna göre, Türkiye'de her yıl ortalama 750 kişi serinlemek için girdikleri sularda boğuluyor.
Peki, ne yapılabilir, bu sorun nasıl çözülebilir?
Bana kalırsa, anaokulundan itibaren eğitimin her aşamasında yüzme dersleri zorunlu olmalıdır.
Bu dersler boğulmaları önleyeceği gibi çocukların okullarını daha çok sevmelerini de sağlar.
Yüzme öğrenmek 7-17 yaş grubunda giderek artan obezite (şişmanlık hastalığı) sorununun azalmasına da hizmet edebilir.
Tabii, boğulma olaylarını önlemek için şunları da ihmal etmemeli:
- Sorumlu oldukları kent, ilçe ve beldelerde nüfusa göre mutlaka bir ya da birden fazla yüzme havuzu açmak belediyelerin ana görevleri arasında olmalıdır.
- Suya girmenin riskli olduğu yerler belediyeler tarafından belirlenmeli ve gerekli önlemler alınmalıdır.
- Cumhuriyet Savcıları boğulma olaylarıyla karşılaştıklarında, ilgili belediyelerin önlem alıp almadığına bakmalı ve ihmal gördüğü takdirde sorumlular hakkında işlem yapmalıdır.
- Belediyeler suda boğulmakta olan birine nasıl yardım yapılacağı, cankurtaran hizmetinin ne şekilde verileceği konusuna da önemle eğilmeli, açılacak kurslarla bu alanda görev yapacak personeli yetiştirmelidir.
- Çocuklar ve yetişkinler için yüzme kursları açmak da belediyelerin görevleri arasında yer almalıdır.
AYNI MAÇI MI İZLEDİK?
Avrupa Futbol Şampiyonası’nın ilk maçında Gürcistan’ı 3-1 yenmemizi gazeteler “Zaferle başladık”, Çılgın Türkler iş başında”, “Destan”, “Çifte bayram”, “Harika çocuklardan bayram hediyesi”, Muhteşem başlangıç” gibi başlıklarla haber yaptı.
Çoğu spor yazarının yorumları da bu haberlerle paraleldi, “Efsaneyiz vallahi. Helal olsun bize!” havasındaydı.
Hem haberleri hem yorumları okuyunca, “Allah Allah! Aynı maçı mı izledik” diye sordum kendi kendime.
Gürcistan, şampiyonun en mütevazı takımlarından biri.
Buna karşın maçta çok zorladılar bizi. Neredeyse her hücumları tehlike yarattı. İki topları direkten döndü. Kalecimizle karşı karşıya kaldıkları bir pozisyonda golü atamadılar.
Mert, Arda ve Kerem’in bireysel yeteneklerini konuşturarak attıkları gollerle maçı kazandık.
Savunmamız tel tel döküldü.
Orta sahamız yeterli değildi, hücum oyuncularını yeterince besleyemedi.
Hızlı oynayamadık, gereksiz paslaşmalar yaptık.
Kısaca söylemek gerekirse çok şanslıydık.
Bundan sonraki maçlarda aynı şekilde şanslı olmazsak büyük hayal kırıklıkları yaşayabilir, şampiyonaya erken veda edebiliriz.
Bir futbol seyircisi olarak benim gördüğüm tablo budur.