Koca Tolstoy

Geç vakitlere kadar iyi bir film seyretmek için oturmak zorunda kalıyorduk. Özellikle Rus klasikleri. Ulusal Kanal bu geleneği bozdu gibi. Savaş ve Barış’ı çeşitli saatlerde ekrana koydu. Ben de hepsini izledim. Aslında Tolstoy’un romanları, bilhassa Anna Karanina ile Savaş ve Barış her zaman başucumda durmuştur. Filmlerini de ta Audrey Hepburn versiyonundan beri seyrederim.
Türkiye’nin bu kokuşmuş, çürümüş havası içerisinde bu film çok ferahlatıcı idi. Görkemli balo, eğlence, muhabbet sahnelerinin dışında bence eskiden beri bu romanda bir toplumun, bir milletin, bir halkın ahlaki tahlili yapılır.
Kötüler baştan beri hırpalanır ve bertaraf edilir ama onlarda bile bu iş yapılırken ahlaki olan yakalanır. Mesela Kuragin ailesinin bütün fertleri bize hiç de yabancı gelmeyecek şekilde ahlaki çöküntü halindedir ama oğul Kuragin, Borodin savaşında rakibinin elini tutarak ölür.
Ahlaklı olanlarda işler böyledir. Eksikleri vardır, yanlışları vardır, melek değillerdir. Ama ortak vasıfları samimi ve içten olmalarıdır. Bu iki kelimeyi ayrı anlamda kullanıyorum.
Bu kişilerin başında romanın kadın kahramanı daha doğrusu bütün kahramanı Nataşa gelir. Hayret edilecek şekilde saf, temiz ve sevimlidir. Ama hayret verici şekilde gene yanlışlar yapar ama pişman olur.
Koca Tolstoy, bütün büyük yazarlar gibi ve onlardan daha çok insanı mahkum etmekten sakınır. İnsanın tabii zaaflarını gösterdikten sonra erdemlerini de gösterir. Pişmanlık mesela bir erdemdir, özür dilemek bir erdemdir. Şimdiki insanlar bunları unuttu. Hatalar, kötülükler yapıyor ve geçip gidiyorlar. Hakkında çıkan rivayetler arasında onun Müslüman olduğu da söylenir. Topraklarını köylülerine dağıtmasından hoşlanmayan karısıyla uğraşıp durur. Evinden kaçarken Kars taraflarında bir yerde zatürreye yakalandığı ve öldüğü söylenir.
H H H
Bizim toplumun baştan itibaren çukura battığı şu günlerde bu film, insana ferahlık ve ümit veriyor. Türkiye bugün, ikinci postmodern darbe sayılabilecek bir kaset furyasıyla uğraşıyor. MHP’ye ve CHP’ye yapılan kaset tuzakları, özellikle Deniz Baykal’a yapılan kötülükle iş bitmedi yani. Kötülükler devam ediyor hem de en hızlı haliyle. Nice insan bu şeytani tuzaklarla acı çekti, zarar gördü. İnsanı bırakın, ülkemiz zarar gördü. Zaten bunun için yapılmıştı. Deniz Baykal’ın gidişi Türkiye’nin zarar görmesi anlamını taşıyordu. Ve bu kaset işlerinde, hiçbir içtenlik, pişmanlık, acı gibi insani vasıflar yoktu.
Tolstoy’un olaylara, sanata ve romana bakışı anavatan sevgisinde odaklanır. Rusya’ya anne Rusya der.
Eskiden ülkelerde askerler asillerden oluşturulurdu. Bu filmde de herkes prens, kont yani askerler. Ama en sert kişiliklerin bile baş vasfı vatanı kollamak.
Bu gelenek galiba bizim Cumhuriyet ordusuyla değişti. Hatta Osmanlı’yla da bozuldu denebilir. Devşirmeler sebebiyle. Ama gerçek halk çocuklarının okullardan başlayarak generalliğe kadar yükselmesi, Cumhuriyetle başlamıştır. Bunlar halk çocuklarıdır general de olsalar, kurmay başkanı da olsa.
İşte yapılan kötülükler ve asla pişman olmamak gibi erdemsizlik, bu orduya yapıldı. Ve bu orduyu çıkaran, bağrından çıkarıp büyüten Türk halkına yapıldı.

Yazarın Diğer Yazıları