Konjonktürel değil stratejik işbirliği

Rusya'nın İran ve Irak ile işbirliği konjonktürel değildir. Yani bazılarının düşündüğü gibi, Suriye olayları nedeniyle çıkarları örtüştüğü için bir araya geldiler demek yanıltıcıdır. Olağanüstü bir durum olmadığı müddetçe üç ülkenin ilişkisi kalıcı ve stratejiktir. ABD'nin kontrolünde olan, Suudi Arabistan ve Mısır gibi Sünni Arap ülkelerinin Rusya ve İran ile ilişkileri iyi değil, bölgesel ve uluslararası politikada uyuşmazlık içindeler. Rusya'da yaşayan Müslümanların tamamına yakını Sünni'dir ve önemli bir kısmı da Türk kökenlidir, Türk kökenli olmayanların da, Türkiye'ye karşı sempatileri vardır. Rusya ve İran'ın Soğuk savaş sonrası, derin ilişkileri ve çıkar birliktelikleri olmuştur. Batının önce İran'a sonra Rusya'ya uyguladığı ambargo iki ülkeyi yaklaştırmıştır. Suriye sorunu da ilişkileri derinleştirmiştir. İran dış politikasında "Real Politik" kuralına uygun davranmaktadır. Rusya, Nuseyri Esad rejimi ile İran destekli Lübnan Şiilerinin temsilcisi ve önemli gücü Hizbullah ile iyi ilişkilere sahiptir. Şimdi Şiilerin yönetiminde ve İran'ın himayesinde olan Irak ile de çok iyi ilişkilere sahiptir. Öyle iyi ki Irak'ın toprak bütünlüğü bozulacak düşüncesiyle/bahanesiyle Türk askerlerinin uluslararası antlaşmalara göre 1991 den beri Irak'taki mevcudiyetini BM Güvenlik Konseyine taşımaya götürecek kadar iyi olmuştur.

İran bölgesel bir güç olarak, küresel politikada kendisine yer bulmaya çalışmaktadır. Bölgede bir güç olamazsa, küresel hiçbir rol üstlenemez ve esamisi okunmaz. İran bunun bilincinde. İran da, Şah ailesi, kendisi ve rejimi için tehlikeli olduğunu bildiği halde, Şii mezhebinin, İran halkı ve devletinin bütünlüğü için hayati öneminden dolayı Şiiliğin önemli kurumlarından olan Molla sistemine ve Kum kentine dokunmamıştır.

Kürtler, Irak, Suriye ve Türkiye de silahlı mücadele de çok aktif olmalarına karşın İran da bir varlık gösteremiyorlar. İran'da ki Kürt nüfus, yaklaşık 4 milyon, Suriye'nin 3 katı olmasına rağmen İran devletine başkaldırma cesaretini gösteremiyorlar. PKK'nın İran kolu PJAK/KODAR, Türkiye, Irak ve Suriye'de olduğu kadar İran'da aktif olmayı başaramamıştır. Bunun en önemli nedeni Molla rejiminin Kürt ayrılıkçılara fırsat vermemesidir.

Türk askerlerinin 6 Aralık'ta Kürt peşmergeleri eğitmek için Musul/Irak'a girmesiyle üç ülke, Türkiye'yi güç duruma sokmak için, Irak'ı işgal girişimi, yasa dışı ve IŞİD militanlarını eğitmek gibi suçlamalar yaparak Türkiye'ye karşı iş birliği yapmaktadırlar. Türkiye'ye yapılan net suçlama, Irak eski cumhurbaşkanı yardımcısı Sünni, terör örgütleriyle iş birliği yaptığı iddia edilen ve Irak'tan kaçarak bir dönem Türkiye'ye de sığınan Tarık Haşimi ve Musul'un eski valisi, Sünni ve Musul'u IŞİD'e teslim eden Esil Nuceyfi'ye bağlı milisleri eğitmek için orada bulunduklarını söylemektedirler. Vali Nuceyfi tuhaf bir şekilde Musul'u IŞİD'e terk ettiği konuşulmaktadır. Musul'da bulunan 60 bin kişilik asker ve polis, Vali'nin emriyle savaşmadan şehri, bankalardaki milyonlarca dolarla birlikte IŞİD'e bırakmışlardır. Bu suçlama doğruysa, Tayyip Erdoğan'ın işi pek parlak değildir. Bilindiği gibi Türk halkı AKP yönetiminin Suriye ve genel olarak Ortadoğu politikasını onaylamamaktadır. Diğer ülkelerde bunu bildikleri için Türkiye'nin bu günkü politikası Türk halkının ve devletinin değil Erdoğan ve danışmanlarının politikası olduğunu ve bu olaylardan bunların sorumlu olduğuna inanmaktadır.

Iraklı Şii lider Mukteda El Sadr Türkiye'ye karşı müdahaleye hazır olduklarını duyurmuştur. Muhtemelen de böyle olacaktır. Zira Rusya veya İran, Türkiye'ye savaş açarsa NATO'ya da savaş açmış olacağı için, Türklere bir örgütün saldırması en iyi yoldur. ABD ise Türkiye'nin burnunun sürtülmesi için Şii milislerin saldırısına karşı ses çıkartmayacaktır. Allah bu milletin sonunu hayreylesin.

 

Yazarın Diğer Yazıları