Medya Arkası (19.09.2016)

Medya Arkası (19.09.2016)
Köşe yazarlarının bugünkü gündeminde Tarık Akan'ın vefatı, otobüste kadına saldıran ve serbest bırakılan Abdullah Çakıroğlu, Fırat Kalkanı ve Beşiktaş-Aksihar karşılaşması vardı.

Tekmeci yaratık, yeni tekmeler için mi serbest / Ahmet Hakan / Hürriyet

Belediye otobüsünde şort giyen bir kadına uçan tekme atan yaratık, anında nöbetçi savcılıktan serbest bırakıldı.

Nasıl oldu bu iş acaba?

Tekmeci, savcılıkta nasıl bir savunma sistemi geliştirdi de “şak” diye serbest bırakıldı?

Mesela...

Tekmeci, “Kıyafeti ortama uygun değildi değerli savcı, ben de tabii bastım tekmeyi”deyince... 

Savcı, “O zaman dans” diyerek mi serbest bıraktı bu alçağı?

Ya da tekmeci...

“İslam hukukunu uyguladım, sıkıntı yok yani” deyince...

Nöbetçi savcı, “O zaman hoş geldin IŞİD kafası, hadi şimdi de güle güle” diyerek mi serbest bıraktı bu zorba cahili?

Hadi olan oldu da bundan sonra ne olacak?

Sırıtarak ve bayağı kostaklanarak bir tür serbest gezen tavuk haline gelen bu yaratık, bundan sonra yeni tekmelere doğru yelken mi açacak?

Belediye otobüslerinde kıyafetlerinin ortama uygun olmadığını düşündüğü kadınları denetleyip tekme atarak mı hayatını devam ettirecek?

Bu yaratığın serbest kalması  bu anlama mı geliyor?

Yoksa en küçük bir pişmanlık belirtisi bile sergilemeyen bu adamı serbest bırakanlar...

 Kadınlarımıza “Adamı salıverdik, artık siz de başınızın çaresine bakın bir zahmet”demek mi istiyorlar?

Madem durum budur...

O halde hiç değilse Kadir Başkan bir şeyler yapamaz mı?

Sorumluluğu altındaki belediye otobüslerinde kadınlara kıyafetleri nedeniyle tekme atılmasını engelleyecek bazı önlemler geliştiremez mi Kadir Başkan?

SON DAKİKA NOTU: Tepki yağınca savcılık, bu kez farklı suçlamayla "Halkı kin ve düşmanlığa teşvik"ten yakalama kararı çıkardı ve yaratık yeniden gözaltına alındı.

TÜRBAN VE ŞORT

KARŞILAŞTIRMAYIN artık şu ikisini...

Şortlu kadına tekme atan da...

Başörtülü kadını aşağılayan da...

Sonuçta aynı familyadan...

Alçak tekmecilerle mücadele edeceksek...

“Türban” ya da “şort” falan demeden...

Kadın kıyafetine karışmayı kendine hak gören her türden yobaz yaratığın karşısında dimdik durmalıyız.

***

Sözde değil özde solcuydu / Mehmet Tezkan / Milliyet

Solculuğu sanatçılığının bir adım önündeydi..
Sanatçıydı, sanatçı olmasına.. Büyük sanatçıydı..
Ama aynı zaman da harbi solcuydu.. 
Solcu gibi konuşup farklı yaşayanlardan değildi.. 
Solculuğu dilinin ucunda değildi..
Solculuğu istismar edenlerden olmadı.. İnandığı gibi yaşadı..
Sözde değil özde solcuydu..
Gerçek devrimciydi..

Nerede haksızlık varsa Tarık Akan oradaydı.. Nerede hak arama mücadelesi varsa Tarık Akan onların yanındaydı..
Mütevazı yaşadı..
Solcu gibi yaşadı, solcu gibi öldü..

Türkiye’nin gördüğü en yakışıklı sinema sanatçılarından biriydi ama magazin basınına düşmedi..
Magazin basınına malzeme olmadı..
Salon filmlerini bıraktı; insanı anlatan filmleri tercih etti. İnsana dokunan, memleketi anlatan, tarihe iz bırakan filmler yaptı.. 
Maden, Yol, Sürü böyle çıktı..
O filmlerdeki Tarık Akan neyse..
Gerçek hayattaki Tarık Akan da oydu..

Sadece sanatçı değildi.. Aynı zamanda eğitmendi..
Taş Mektep en büyük eseriydi..
Taş Mektep en büyük mal varlığıydı..
Taş Mektep’te okuyan çocuklar en büyük servetiydi.. 

Türkiye dün ona veda etti.. 
On binler, anma törenine giderek..
On binler, cenaze namazına katılarak..
On binler, Bakırköy’de toplanarak..
On binler, Zuhuratbaba’da toprağa vererek büyük sanatçıya teşekkür etti..  
Türkiye, sanatçısını uğurlamayı başardı..

Tarık Akan, Muhsin Ertuğrul sahnesinden de..
Teşvikiye’den de..
Bakırköy’den de..
Yiğidim Aslanım Burda Yatıyor türküsüyle uğurlandı..
On binlerce kişi ardından..
“Ne bir haram yedi ne cana kıydı
Ekmek kadar temiz, su gibi aydın
Hiç kimse duymadan hükümler giydi
Yiğidim aslanım burda yatıyor”
Dizelerini haykırdı..
(Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun Nazım Hikmet için yazdığı dizeler, Zülfü Livaneli’nin bestesi ve yorumu; Türkiye’ye armağanı) 

Bu türküyle son yolculuğa uğurlanmak herkese nasip olmaz.. Uğur Mumcu’yu hatırlıyorum.. Yüz binler ‘yiğidim aslanım’ diye uğurlamıştı..
Tarık Akan da yiğitti, aslandı.. 

Çünkü o..
Sanatçı Zafer Algöz’ün ifadesiyle..
Her devrin adamı değildi..
Her devirde adamdı..

Allah Rahmet eylesin, mekanı cennet olsun

***

Bir de madalya taksaydınız / Murat Yetkin Hürriyet

Tarık Akan'ın cenazesinden döndüğümde aldım kötü haberi.

Hemşire Ayşegül Terzi’yi 15 Eylül’de İstanbul’da belediye otobüsünde şort giyiyor diye tekmeleyen Abdullah Çakıroğlu 17 Eylül’de yakalandı diye sevinmiştim açıkçası.

Boşunaymış. Yanılmışım.

Cenazeden dönünce serbest bırakıldığını öğrendim, kötü haber oydu işte.

Çakıroğlu 35 yaşında.

İstanbul Emniyeti Asayiş şubeden Kartal Anadolu nöbetçi mahkemesine götürülürken saldırısını inkar etmemiş, tersine genç bir kadının yüzünü tekmelemesine şu gerekçeleri uydurmuş:

“Vandalların saldırısına uğradım. 20 tane solcu terörist bana saldırdı. Her şey İslam hukukuna göre oldu.”

Adeta 2013 Kabataş yalanları gibi duran bu sefihliğe, doğrusu hiç bir hukuk insanının inanmayacağını, karşılarında deli rolü yapan biri olduğu düşüncesiyle saldırganı yargılanmak üzere tutacaklarını düşündüm.

Orada da yanıldım.

Kartal’daki nöbetçi savcılıkta daha da ileri gitmiş.

İfadesinden aktarıyorum:

“Ben vücutta açık gördüğüm yerlere tekme atarım. Giyimini beğenmediğim insanları döverim. Devlet bunlara ceza vermiyor. Devlet bunları cezalandırmalı.”

Siz savcı olsanız ne yaparsınız? Siz savcı olsanız ve giyimini beğenmediği insanları dövmeyi, vücutta açık gördüğü (tabii ki kadın vücudunda) yerlere tekme atmayı kendisinde hak gören, bu nedenle bir genç kadını aşağılayan, yaralayan, bununla da övünen bu saldırgana ne yaparsınız? Yargılanmak üzere tutuklar mısınız acaba?

Nöbetçi savcı Mahmut Nedim Uygur öyle yapmamış işte, serbest bırakmış.

Çünkü olay bir “basit yaralama” imiş ve tutuklanmayı gerektiren böyle bir “katalog suç” yokmuş.

Katalog suçunuz batsın diyeceğim, ona dava açacaklar şimdi, bağımsız Türk adaletini önlemeye teşebbüsten.

Merak ediyorum acaba Hrant Dink’i katleden Ogün Samast gibi bu Abdullah Çakıroğlu ile de kadın kısmına haddini bildirdiği için fotoğraf çektiren, sırtını sıvazlayan olmuş mudur gözaltında geçirdiği 16 saat boyunca. Umarım olmamıştır.

Ayşegül hemşire fenalaşmış duyduğu sırada, TV canlı yayınındaymış.

Ben de fena oldum.

Bu alçak saldırganla ve onu anında serbest bırakan savcı ile aynı cinsiyetten olduğum için erkekliğimden mi utanayım, yoksa adalet mağduru korumak yerine saldırganı kayıran bu adaletsiz yargı sisteminde yaşıyor olmaktan? Bilemedim.

***

Yeni 4 Temmuz tuzağı / Mete Yarar / Karar

Fırat Kalkanı operasyonu başladığında en büyük sorunumuzun, ‘Membiç’e ilerlerken ABD’yle yaşanacak sıkıntılar ve El Bab’da IŞİD’in gelişmiş tanksavar silahlarıyla karşılaşmak’ olduğunu iki önceki yazımda sizlerlerle paylaşmıştım. Maalesef bu geçen sürede ikisi de gerçekleşti. Zırhlı birliklerimize yoğun tanksavar saldırısı oldu. Neticesinde Suriye topraklarında şehit ve yaralılarımız oldu.

TSK, El Bab için harekat planında bir değişiklik yapmadan takviye kuvvetlerle operasyona devam etti. Bölgeye özellikle 1. Ordu Bölgesi’nde kapatılan tugaylardan gelişmiş tanklar gönderildi. Bunların verdiği destekle operasyon bütün cephelerde hızla ilerliyor. Hızla ilerledikçe birçok bölgede PYD unsurlarıyla ya direkt cephede ya da Batı veya Doğu tarafından temas kurmaya başlıyoruz. El Bab bölgesinde ilerlediğimizde Batı ve Doğu kanadından onlarca kilometre PYD’ye yan vermiş olacağız. Sanırım kıyamet de bu safhada kopacak gibi gözüküyor. Tahminimce derinliğe inildikçe açılan boşluktan PYD arkaya sarkmak isteyecektir veya yan bölgeden tanksavar ateşi açarsa harekat çok cepheli bir hale dönüşecektir.

O zaman Türkiye tepkisini yalnızca o sahada değil bütün Suriye sınırında olan PYD hatlarına gösterecektir. Bugün birçok noktada USA bayrağı asılmasının ana nedeni de korkarım PYD’nin kendi aklında olan plana ön alma isteğidir. Yoksa neden sınır hattında bugüne kadar asılmayan bayrak için bugün asılma gereği hissedilsin. ABD unsurlarının yerleri iki koordinasyon merkezi tarafından da net olarak bilinirken bu bayrak gösterme isteği çok da akla yatkın değildir.

İncirlik’te bulunan MOM merkezi ve IŞİD’le ilgili kurulan koordinasyon merkezi Suriye topraklarında yapılan bütün atışları tek elden koordine etmektedir. Dost ateşiyle ölümleri engellemeye çalışmaktadır. İnşallah bu bayrak asma bir sonra yaşanacak olayların ön uyarısı değildir. Çünkü 2003 yılında yaşanan 4 Temmuz vakasından (çuval geçirme hadisesi) sonra bir kriz daha iki ülkenin ilişkilerini oldukça kötü etkileyecektir. Benim uyarım, 4 Temmuz olayında olduğu gibi gelen tehlikenin boyutunun iyi analiz edilmeden atlanmasıdır. O dönemde Genelkurmay’ın bu krizi muhataplarına doğru aksettirmemesinin bedelini ülke olarak hala ödemeye devam ediyoruz. Çuval geçirme hadisesi hafızalarımıza kazınmış bir şekilde duruyor.

***

Ne yaptığını bilen takım... / Cem Dizdar / Fanatik

“Futbol, iyi futbolcuyla oynanır” türünden bir klişe vardır. Dün akşam ki maç bu klişenin yaşamda vücut bulmasıydı. Oyunda baskın taraf yoktu ama topu ayağına aldığında ne yaptığını, nasıl etkili olacağını bilen takım Beşiktaş’tı.. Atiba, Talisca, Caner başta, topu ele geçiren Beşiktaşlılar hücumda çözüm üretme konusunda Akhisar’a göre ‘uzak ara’ öndeydi.. İlk yarı boyunca akışkan, izlenir bir oyun izleyemedik, doğru ancak bu, oyun arzusundan çok ihtiyaca göre oynama zorunluluğundan kaynaklanıyordu kanımca. Daha zor maçlar oynamak zorunda kalacak olan Beşiktaş tasarrufu ön planda tutmuştu. O nedenle bu sezon kadro zenginliği nedeniyle Şenol Güneş rotasyonda balansı tutturma gibi önemli bir problemi de çözmek zorunda.

Sıkıntı ortadan kalktı

Yine de maç erkenden kopabilirdi... Diyelim ki Cenk önüne aldığı topu uygun koridorda koşu koparan Quaresma’ya aktarsa Talisca’nın attığı ilk golün benzeri bir durum ortaya çıkardı. Ancak devre sonunda Talisca’nın kazandığı serbest vuruş, o vuruşların ustası Caner’in marifetiyle gole dönünce sıkıntı da ortadan kalktı. Tolunay Kafkas sonrası çalıştığı şablondan vazgeçmeye çalışan (!) Akhisar’ın işi zor. Bir takım yaratıcılık gösteremiyorsa direnç göstermeli. Akhisar bu haliyle ikisini de gösteremiyor.

***

Deplasman kralı / Rıdvan Dilmen / Fotomaç

Arena’nın inşaatı Beşiktaş’a yaradı. Korkunç bir özgüvenleri oldu. Deplasmanda hiç baskı hissetmiyorlar.

Beşiktaş takımına geçen sene "Bu üçlüyü aman bozmasın" diyorduk. Atiba, Oğuzhan, Sosa... Bu üçlüden aslında yalnızca bir tanesi var şu anda: Atiba... Gökhan İnler öyle bir geldi ki hem ayağı iyi, hem boyu uzun... Belki onla daha az pozisyon bulunur diyorsun ama öyle olmuyor. 1.88 metrelik boya sahip bir forvet arkası var, Talisca. Çaylak bir oyuncu ama ciddi bir silah, oyunu değiştirecek yeteneklere sahip.
Lizbon'da olduğu gibi...

Misal, geçen sezonki kadrodan Olcay, vasat giden oyunda katkı sağlar ama skoru değiştiremezsin. Bu açıdan bir değil, iki silah buldun. Talisca ve Caner... 80'lerde falan Aboubakar'a kesti Caner, kötü stop etti.
Beşiktaş deplasmanların kralı olur yine. Korkunç bir özgüvenleri oldu.
Vodafone Arena'nın inşaatı Beşiktaş'a acayip yaradı. Türkiye Ligi'nde ellerinde bavulla dolaşmaya o kadar alıştı ki hiçbir baskı hissetmiyorlar.
Deplasmandaki güven içeride de ev sahibi olmayı getirdi. Galatasaray Avrupa şampiyonu olduğu zaman gidiyordu dışarı, dönüyordu geliyordu Erzurum'a...
O takımdaki oyuncuların yüzüne bakıyordum, şimdi aynı yüzü Beşiktaşlılar'da görüyorum.

G.Saray'ın 4 yıl şampiyon olduğu dönemde ikinci yılından itibaren hep favori başladılar. Bundan sonra birçok şampiyonluklar gördük ama uzun zamandır ilk kez bu kadar favori başladı bir takım sezona... Fenerbahçe ilk defa UEFA Finansal Fair-Play kriterlerine takıldı.

.