Milletvekilleri kime karşı sorumlu?

Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, demokrasinin boğazını sıktıkça, feryatlar yükseliyor. Ülke boğuluyor.
Ekonomide boğuluyor, işsizlikte boğuluyor, hak ve hukukta boğuluyor. En önemlisi de çare üretmesi gereken siyasetin bizzat kendisi toplumu boğuyor.
Demokrasinin şah damarı hukuk ve onun meşruiyet kazandığı parlamentodur.
Öyle değil mi?
Evet.
Lakin hukuk üreten parlamento, kendi gerçekliğinin tersine işler yapıyor. Kanun teklifi muhalefetin oylarıyla reddedilince Meclis Başkanı yeniden oylanmasına karar veriyor. Bunun üzerine Davutoğlu: "İktidar, Anayasa ve Meclis İçtüzüğünü çiğneyerek teklifi yeniden oylatmak istedi. Meclis Başkanı da tamam dedi! Oldu olacak Anayasa Mahkemesi'ni de, TBMM'yi de kapatın! Canınız isteyince yayınlayın bir ferman olsun bitsin!" dedi.
Davutoğlu neden böyle söylüyor anlayamıyoruz. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nde zaten ferman yayınlanıyor. Sadece adı değişik. Ona ferman demiyorlar da "CB. Kararnamesi" diyorlar.
İşte bakın İstanbul Sözleşmesi'nden "çekildim" dedi tartışma başladı.
Nasıl çekildi?
Bu, kanunla gelmemiş miydi?
Evet, ama Cumhurbaşkanlığı "çekildik" diyor.

Al sana parlamentonun iradesi.
Nereye koyacaksınız?

Cumhurbaşkanlığının üstüne mi altına mı?
Kim kimi ters yüz (baypas) edebilir?

Yetki kimde?
Bana sorarsanız Meclis'in iradesi bütün kurumların üstündedir. Burada da sorulması gereken soru şudur: Hangi meclisin?
Cevabı gayet açık: Özgür ve bağımsız karar alabilen meclisin.
İçinde bulunduğumuz süreçte parlamento, millet adına özgür ve bağımsız karar alabiliyor mu?
Alamadığını hep birlikte görüyoruz.

"Grup kararı", "Parti kararı" veya "Hükümet, genel başkan kararı" denildi mi, milletin kararı ortadan kalkıyor, yerine kimin isteğine göre karar veriliyorsa onun iradesi hüküm sürmüş oluyor. Bu bağlamda gerçek demokrasiyi arayanlar boşuna aramış oluyor.
Türkiye'deki gibi, biri diğerinin zıddına karar vermeyi demokrasi sanan siyasetçiler olduğu sürece de siyaset, topluma huzur yerine huzursuzluk vermeye devam edecektir. Nitekim öyle olmuyor mu?
Hatırlasanıza "Çin zulmünü kınayalım" denildiğinde yıllardır milliyetçi-Turancı nutuk atanlar, "parti, lider, grup" -adına ne derseniz deyin- ellerini bir milim yukarı kaldıramıyor. Milletvekillerinin içinden geçenlerle yaptıkları arasında kocaman bir tezat var.

"Yolsuzlukları soruşturalım"da da, gene aynısı.
Peki, ülkede yolsuzluk yok mu?

Biz, milletvekillerini, genel başkanlara hizmet etsinler diye mi seçtik?
Hayır!

Millete hizmet etmeleri, milletin menfaatini gözetmeleri, milletin ödediği vergilerin yasalara uygun şekilde harcanmasına göz kulak olmaları için seçtik. Lakin uygulama başka. Lider ve vekil arasındaki ilişki, bağ, araçsallık, adına her ne derseniz deyin, milletin çıkarından çok iktidarların çıkarına hizmet ediyor.
İşte bu demokrasi sorununun ta kendisi.
Aynı zamanda siyasi ahlak sorununun da kendisi.
Hatta siyasi sorumluluğun, millete mi, iktidara mı, parti genel başkanına mı olacağı sorunu.

Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, parlamenter sistemin de sorunu olan bu ayrımda, kesinlikle kendi iradesinin dışında davranılmayacağını peşinen kabulleniyor. Bu bağlamda bırakın milletvekillerini, vekili seçen halkı, seçildiği partiyi, hiç birini tanımıyor. Sistem, milletvekillerinin iradesini bizzat Cumhurbaşkanlığının bireysel iradeyle sınırlandırdıktan sonra ona karşı yükümlü hale getiriyor.
Bu durumda Meclis Başkanı reddedilen bir kanunu yeniden oylatmaz da ne yapar?

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları