Millî-gayrimillî

Aydınlık gazetesinde bu konuda epeyce yazı yazıldı. Ben bu tespiti ilk kez Erbakan Hoca’dan duymuştum:
“Bundan böyle sağ sol yok, millî gayrimillî vardır.”
Sanırım bir 19 Mayıs bildirisinde açıklıyordu. Profesör Hasan Ünal’la aynı gazetede yazıyorduk. Ünal ve Ufuk Söylemez, bu tespiti sık sık dile getirirlerdi. Birlikte ART’de televizyon konuşması yapıyorlardı. Prof. Ünal’la o gazeteden ayrılışımız aynı zamana denk geldi. Bizim millîliğimiz biraz fazla kaçmıştı galiba.
Millînin en bariz özelliği, antiemperyalist ilkesiydi. Ulus devlete bağlılık ve ulusal çıkarları koruma, diğer belirleyici özellikleriydi. Bütün halk kesimlerinin uyanışı ve bu harekete katılmasını öneriyordu.
Gayrimillî ise emperyalizmle iş birliği anlamı taşıyordu. İrtica da bu anlamı taşıyordu. Temsilcilerinin dindar olup olmamaları önemli değildi.
Doğu Bey’in bu doktrini öneren sol liderlerden bahsederken anlattığı yazılarda, tanıdığım bir kaç isimden biri Hikmet Kıvılcımlı’dır. Prof. İsmet Sungur Bey’le (Medeni Hukuk Doçentiydi) onun bir toplantısına gitmiştim. Kemal Burkay’ın eski eşi matematik öğretmeni Güler de Kıvılcımlı’nın partisindendi. Galiba Vatan’dı partinin adı. Sık sık  “Allah razı olsun”  deyişi fazlasıyla dikkatimi çekmişti. Bir solcu liderin bunu böyle güvenle söyleyişi çok ilginçti ve bana sempatik göründü. Cana yakın, sakin, bilge tavırlı bir zattı. Bu toplantıda aldığım kırmızı renkli bir kitapçıktan çok alıntılar yapmışımdır. Çok iyi Osmanlıca biliyordu ve Osmanlının toprak düzenindeki adalete hayrandı. Divan şiirinden örneklerle doluydu kitabı. Sanırım adı  “Fetih ve Kapitalizm” di. Kitap, İstanbul’daki kitaplığımdadır.
Bahsettiği liderlerden veya teorisyenlerden Reşat Fuat’ın da kendisini değil eşi Suat Derviş’i tanıdım. Biz Rıfat Bey’le Şişli’de perdesiz bir evde oturuyorduk. Çünkü perde yaptıracak paramız yoktu. Zaten oradan da ressam Nevin Çokayların Çengelköy’deki bir korulukta bulunan evine taşınmıştık.
Suat Hanım eski bir gazeteci olan Neriman Hikmet’le Şişli’de oturuyordu. Cadde üstündeki apartmanlardan birinde. Kapıda çiçekçi kılığında bir sivil polis bulunurdu. Suat Hanım’la Neriman Hikmet’in, bulaşıklar sıcak suyla mı, deterjanla mı temizlenir tartışmaları olurdu. Bir yürüme mesafesinde olduğu için ben gider gelirdim. Onlar da bize bir kere yemeğe gelmişlerdi. Neriman Hikmet’in Ankara’nın kabristanları hakkında yazdığı çok etkileyici bir kitabı vardır.

 


***

 


Erbakan Hoca’nın bir sözünü daha nakletmeden geçemeyeceğim. İl’in iftarındaydık. Uzun bir konuşma yaptı. Bu konuşmada söylediği bir şey çok önemliydi ve bugünlere ışık tutuyordu:
“Hanımı tesettürlüymüş. Sen ona bakma, Hakk’a mı hizmet ediyor, batıla mı sen ona bak.”  Bu sözlerin de bir etkisi olmadığını görmüştüm. Hatta Suudi Arabistan’da ona gezdirdikleri ve nasıl bulduğunu sordukları zaman bir üniversite için şöyle demişti:
 “Çok güzel ama bir eksiği var. Şuurlandırma Fakültesi.”  Buna bağlantılı olarak son mitinglerinde Hoca’nın  “Kasketli Hasan, Ampul Kemal”  diye bağırdığını hatırlıyorm.
Erbakan Hoca’nın emperyalizmin babası olan Siyonizm’e ilk dikkat çeken biri olduğunu hatırlatmak isterim. O, Siyonizm dedikçe, siyasiler gülerdi. Tek hedefi Siyonizm’di.  “Şu, kanlı mı kansız mı”  laflarında da Siyonizm’i kastettiğini sanıyorum.

 


***

 


Halkın ruhunda çakan devrim kıvılcımı tam bir demokratik milli devrim olarak Gezi’de şahlandı. Ve şimdi şahlanarak devam ediyor. Kuzey ormanlarını korumak, ODTÜ’nün ağaçlarını ve bir nevi özerkliğini korumak üzere ve cemevi-cami olayındaki emrivakileri kabul etmeyerek, ölerek, yaralanarak da olsa ağıtlarla, türkülerle, yürüyüşlerle demokratik devrim geliyor. Müslüman’ıyla, aydınlarıyla, işçi hareketleriyle, sendikalarıyla bilhassa üniversitelilerin gösterdiği etkileyici enerji ile, ulus devleti ve laikliği koruma azmiyle emperyalizmi reddederek halk devrimi geliyor.
Pazartesi gecesi saat 2’lerde uykum kaçtığı için kalkıp televizyonu açtım. Antakya’da üçüncü bir şehit. Ahmet Atakan öldürülüyordu. Akreplerden atılan biber gazı kapsüllerini anlatıyordu herkes. Bağıran, çığlık atan, dizlerini döven kadınlar ve erkekler onun vurulduğu yerde toplanıyordu. Nedir bu çocuklardan istediğiniz? Ne yaptılar size? Nedir bu halkla derdiniz? Ahmet şehit olurken, Ankara Tuzluçayır’da da bir facia yaşanıyordu. Hiç vicdanınız, izanınız yok mu? İçinizde bir kırıcık da olsa insan, yurt, ulus, hak sevgisi bulunmuyor mu?

Yazarın Diğer Yazıları