MİLLİ KÜLTÜR YIKIMI VE SİYASET
Kurumsal olarak siyasetin varlık nedeni “Sorun çözmek”tir. Sorun yaratmak ve mümkünse toplumu germek, bölmek, kısımlara, taraftarlara ayırdıktan sonra herkesi birbirinden uzaklaştırıp düşmanlaştırmak değildir. Siyasal taraflar ve görüşler elbette olacaktır. Bu kaçınılmaz bir durumdur. Ancak kurumsal olarak siyasetin ödevi, herkesin kendi tarafını ötekine düşman hale getirmek değildir. Tam tersine “Milli birliği” sağlamaktır.
Bizim gibi sorunları çok olan ülkelerde siyaset kurumu, temel ödevinin peşinde, toplumu bir arada tutacak politikaların üzerinde hemfikir olmak zorundadır. Çünkü Türkiye neredeyse yarım asırdır bölücülük nedeniyle bölünme tehdidi altındadır.
Etnik bölünme, sosyal bölünme, ekonomik bölünme bir de üstüne siyasal bölünme yükü, topluca topluma bindirilmiş durumda. Türk toplumu bu sebeple sosyal karmaşa yaşıyor. Tarihsel kültürel birikime dayalı kodlar teker teker çözülüyor. Bunun böyle olduğunun en görünür şeklini TV programlarında görüyoruz. Müge Anlı’dan, Esra Erol’a, oradan Didem Arslan’a kadar pek çok programda yaşanan sosyal olaylar, toplumsal çözülmenin dışa vurumunu görünür hale getiriyor. Başka bir ifade ile milli kültürün kırıma uğradığını, yozlaşmanın boyutlarını gösteriyor.
Kültürel değer kırılmasının en temel örneği iffet ve namus anlayışında da yaşanan kırılmalar ve yozlaşmalardır. Öyle kadın ve erkeklerle karşılaşıyoruz ki, adamın karısı evliyken bir başkasına kaçıyor, adam karısının dönmesi için ağlıyor.
Ne demek bu?
Durumu kabullendim, bana dön demek.
Peki iffet, namus saydığımız uğruna bir zamanlar kavgalar yaşanan o zihniyet, o anlayış o insanlar nerede?
Gitti, yok oldu, buharlaştı.
Evlilik birlikteliği ve nikâhın saygınlığı ihanete uğruyor ve bunu kültür kabullenir hale geliyor. Bu kabul, temel aile kökünün zarar görmesi değil de nedir?
Türk kültürü! Türk Kültürü!
Al sana Türk kültürü!
Bölündü, parçalandı, değersizleşti.
Şimdi yeni bir sosyalizasyon süreci başladı.
Ne demek bu?
Gelecekte öz kayıp olacak, yeni paradigma geçerli olacak demek.
Siyasetin temel kodları da böyle.
Sürekli sorun haline getirilen siyaset kurumu, toplumsal travmaları okuyamıyor. Hatta ilgilenmiyor. Yaptığı tek şey, “ne yaparım da iktidar olurum” deyip, hukuk dahil her türlü yapısal sistemi çıkarına uygun hele getirmek. Bunun sonucu belli. Devletin yapısal sistemleri ve kurumları amacından sapıyor. Onlarda tıpkı toplumsal kurumlar gibi çözülüyor, bozuluyor, değerler karmaşası yaşıyor.
Tam bu noktada en son görüp yaşadıklarımızı buna örnek olarak gösterebiliriz. Tekrar olacak belki ama, Zafer partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın tutuklanmasından, İstanbul Belediye Başkanı İmamoğlu’nun tutuklanmasına ve en son CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e yapılan saldırıya kadar, bütün bunlar, siyaset kurumunun içinde bulunduğu yozlaşmayı gösteriyor.
İster ana muhalefet olsun isterse en son muhalefet. Siyasete yapılan her saldırı, siyaset kurumuna yapılmış sayılır. Siyaset kurumu boş laf değildir. Devletin kurumsal varlığının zorunlu bir öğesidir. Siyaset olmadan devlet düzeni işleyemez. Kurumsal siyaset, salt iktidar ve ana muhalefetten oluşmaz. Tüm siyasi partileri, siyaset üreten kurumları içine alır.
Özel’e saldırı bağlamında ortaya çıkan bir diğer olgu da şudur: Siyasal kültür de beklenen düzeyde değer yaratamamış, bunun sonucu olarak nitelikli bir siyasal kültür üretememiştir. Zaten içinde bulunduğumuz süreçte iktidardan kaynaklanan en büyük değer kurumu olan adalet ve hukuka yönelik derin bir kırılma yaşandığı ortadadır. İktidar eliyle siyasal etik, siyasal değerlerin zirvesi olan hukuk ve bağlı olarak adalet, en basit uygulamalardan, en büyük siyasal kararlara kadar ters yüz edilmiştir.
Milli kültür kadar, milli kültürün bir başka boyutu olan siyasal kültür de yozlaşmıştır. Siyasal gelenek ve görenekler (kısaca teamüller), süreğen hale getirilip, ortaya, bir devlet adabı çıkmasına izin verilmemektedir.
Uygar siyaset, ancak anayasal düzene sadakat, hukukun üstünlüğüne itaat ve toplumsal rızaya saygı ve sadakatle mümkündür. Mevcut siyaset, tıpkı yozlaştırıp görmezden geldikleri toplumsal kültür gibi, salt çıkar odaklı, aç, görgüsüz, bencil ve yabani eğilimlidir. Kentli değildir. İbn-i Halduncu bir dille söylersek, asabiyecidir. Bedevîdir. Kentli ve hadari değildir. Yoksa adi suçlular sokaktayken, siyasi suçsuzlar neden hapiste olsun? Muhalefet partisinin genel başkanları neden sabıkalıların saldırısına uğurasın da iktidar kurumu etkisiz eleman rolü oynasın? Değil mi?
Toplumsal varoluşumuzun sebebi göç!..
Soru şu: Milli İrade hangi irade?
MİLLİYETÇİLİK GÜVENLİKÇİLİKTEN İBARET Mİ?
Patrik’e harita vermek
Milli iradenin tutuklu hali
Eğitim akademisi ne işe yarar?
Yeni Anayasa neden yapılamaz?
Sosyal sistem uyarı veriyor
Görünen köy kılavuz istiyor
Yeniden Müdafa-i Hukuk lazım gibi









