''Millî''yi yok et, arabayı seyret!...

''Millî''yi yok et, arabayı seyret!...

Eskiden ne güzeldi, "Yerli Malı Haftası" coşkuyla kutlanırdı...
Çünkü herkes farkındaydı; Atatürk''ün, savaşlardan yılgınlığa düşmüş bir ulusu sosyo ekonomik açıdan ayağa kaldırmak için millî yatırımlara girişmesi ülkenin eğitimden tarıma, bilimden sanayiye kadar gelişmesini hedef almıştı...
Yurdun dört bir yanında Cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan muhteşem fabrikalar vardı;
Sümerbank faaliyetteydi, demir-çelik işletmeleri son hızla çalışıyordu, Et Balık Kurumu bir yandan hayvancılığı ayakta tutarken, diğer yandan da vatandaşa ucuz et sağlıyordu...
Başta Nazilli olmak üzere, yurdun dört bir yanındaki tekstil fabrikalarında üretilen basmalar Anadolu kadınını süslüyordu...
Kağıt fabrikaları henüz cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye''yi dışa bağımlı olmaktan kurtarmıştı...
Beykoz''daki gibi fabrikaların ürettiği gıcır gıcır ayakkabılar bayramlarda çocuklara büyük heyecan yaşatıyordu...
Paşabahçe''deki fabrika, cam sanayisine öncülük etmişti...
Tütün üretim tesisleri dışa bağımlı olmadan bütün Türkiye''nin ihtiyacını karşılıyordu...
Şeker fabrikaları bir yandan tarımsal kalkınmayı sağlıyor, diğer yandan sadece Türkiye''nin değil, çevre ülkelerin de ihtiyacını gideriyordu...
Mensucat, tuz, linyit, bakır ve gübre işletmeleri gibi yüzlerce farklı tesis de, ülkenin önemli millî yatırımları olarak kalkınmaya güç veriyordu...
İşte toplum Atatürk''ün öngörüsü ve girişimciliğiyle var edilen yüzlerce tesisin ulusa ve devlete verdiği güvenle, Yerli Malı Haftası''nı hep gururla, heyecanla kutluyordu...
Çünkü fabrikasından bankasına kadar her şey eskiden gerçekten "yerli"ydi ve her şey gerçekten gurur verici şekilde "millî"ydi...

Cumhuriyetin temeline kurşunlar!..

Ne zaman ki ANAP iktidarında başlayan ve AKP döneminde tüm millî varlıkları yok eden özelleştirme talanı büyüdü, işte o zaman Türkiye Cumhuriyeti sadece sosyo ekonomik açıdan değil, sanayileşme, istihdam, kalkınma, ithalat-ihracat açısından da kendi temeline kurşun sıkmaya başladı... Yerli olmanın ve millîliğin çöküşüydü o  gaflet siyaseti...
Devletin yüzlerce tesisi yok pahasına elden çıkarılırken, Anadolu''da Et Balık Kurumlarından mensucat fabrikalarına kadar millî tesisler arsa fiyatının bile çok altında (birçoğu yandaşlara verildi) ve temelinde cumhuriyetin alın terinin bulunduğu fabrikaların yerinde lüks siteler, plazalar yükseldi...
Cumhuriyeti ayakta tutan, millî geliri yükselten, toplumu sadece ekonomik açıdan değil, (Nazilli fabrikası örneğinde olduğu gibi tiyatro, sinema, eğitim tesisleri içeren örnek işletme yöntemi ile) sosyal açıdan da geliştiren fabrikalar yandaşlara yok pahasına satılınca, Türkiye iğneden ipliğe kadar her açıdan dışa bağımlı olmaktan kurtulamadı...
Çocuklarımızın ayaklarında artık Çin malı lastik ayakkabılar var, şeker yerine zehir yiyor insanlar, Et Balık Kurumları yok edilince, millet sofrasına 100 gram kıyma bile alamaz hale getirildi...
Ve gazete-kitap basılacak kağıt bulunamıyor, Türkiye kağıt açısından da yurt dışına bağımlı hale getirilince, basın sektöründe de her şey fahiş fiyatına satılıyor...
Yerli Malı Haftası''nda çocukların zihnine millî yatırımların nasıl bir kalkınma yarattığını, ülkenin tarımsal açıdan nasıl bir zenginlik içinde olduğunu nakşeden yüzlerce tesis yok pahasına satılınca, (Türkiye''nin son 30 yılda nelere muhtaç olduğunu anlatmak için) çarşıdaki, pazardaki, tarladaki sefaleti göstermek yetiyor olmalı... Ne yazık ki millî ve yerli yok artık...
Çünkü bu ülkenin gazetelerine, saman ithal edildiğine ilişkin haberler bile yansıdığına göre, gerisini anlatmaya gerek de olmuyor...

TOGG, sevinç ve hüzün...

Evet; ne zaman ki, cumhuriyetin temellerini güçlendirmek, yoksulluk, cehalet ve sefalet içerisinde, geri bırakılmış bir topluluğu ulusa dönüştürmekte kullanılan sosyo-ekonomik yatırımlar yerle bir oldu, işte çocukluğumuzda heyecanla beklediğimiz Yerli Malı Haftası da sönüp sönüp tarihe karıştı...
Çünkü çocukların tahta sıraların üzerinde, beyaz mendillere serdikleri portakaldan muza, şekerden bisküviye kadar her şey yurt dışından geliyor, yurt içinde üretilenlerin çoğunun sahibi yabancılar ve onlar da ne yazık ki göz göre göre zehir saçıyor...
Peki; tüm bu vahim tabloyu yıllarca göz ardı eden yandaş medyanın dünkü başlıklarında, "ilk yerli otomobil" diye tanıtılan TOGG''la ilgili süslü püslü manşetler atılması nasıl bir derin çelişkidir acaba?..
Evet; Türkiye''nin 61 yıl önceki Devrim Otomobili şaşkınlığından sonra "yerli otomobil" adı altında seri üretime geçmesi şatafatlı bir törenle duyurulurken, herkesin aklına Yerli Malı Haftası''nı bile unutturan yerli ve millî tüm yatırımların nasıl yok edildiği gelmiyorsa, toplum olarak gafletten kurtulamamışız demektir...
Türkiye''nin adını tüm dünyada duyuracak herhangi bir yerli yatırım (hangi iktidar yaparsa yapsın) elbette gurur vericidir ama, Pakistan, Çin, Hindistan ve İran bile kendi otomobillerini yıllar önce üretmişken, çok gecikmiş bir yatırım olan TOGG üzerinden "millî"ciliği savunmak hiç gerçekçi gelmiyor...
Velhasıl; Cumhuriyetin 100. yılına bir yıl kalmışken, Türkiye''nin "yerli otomobil" ürettiğini manşetlerden havai fişekli başlıklarla duyuran yandaş medya, cumhuriyetin millî varlıklarının adeta yağmalanmasına karşı çıksaydı, bugün TOGG''dan çok daha önemli ataklar yapmıştı bu ülke...
O halde söyler misiniz; millî yatırımları yok ederken, ancak "yüzde 50''si yerli" olduğu duyurulan bir otomobil üzerinden "millî" ve "yerli"yi kolayca savunabilmek, her Türk yurttaşının içini acıtmıyor mu, millete buruk bir sevinçle birlikte ağır hüzün de yaşatmıyor mu?.. 
 

Yazarın Diğer Yazıları