'Musa Dağda Kırk Gün'

Taraf gazetesi yazarı veya köşe tarihçisi Ayşe Hür, her nedense, tarihin çöplüklerinde “Resmi tarihi” yalanlamak, geçmişimizle “yüzleşmek” adına, genellikle Türklüğü, özellikle Atatürk ve Cumhuriyetini kötüleyecek “defineler” arar!.. Her milletin tarihinde karanlık sayfalar ve dolaplarında iskeletler, hortlaklar; iddia ve iftiralar  vardır... Ama, vatanlarını seven, milletlerinin onurunu savunan tarihçiler iftiralar karşısında gerçekleri objektif olarak, fakat tabii milletlerinden yana araştırmaya, yazmaya ve iftiraları yalanlamaya çalışırlar!.. Ama Ayşe Hür gibilerin “milli onur” hususunda bir duyarlılıkları yoktur; aksine bu yalan iddiaları “kanıtlamaktan” zevk alırlar.
İşte tam şu sırada sözde “Ermeni Soykırımı” gündemde ya... Ayşe Hür de tam Mevlânâ Celaleddin-i Rumî hakkında yazmak üzere iken bu konuyu bırakmış, Yahudi asıllı Praglı yazar Franz Werfel’in, “Musa Dağda Kırk Gün” romanında yazdıklarını, sözde “soykırıma” kanıt olarak gösteriyor!..
Ayşe kadın, Sarkozy’nin “soykırımı olmamıştır” diyeni cezalandıracak “kanuna” güya objektif bir bilim kadın olarak isyan edeceği ve “Türk tepkileri haklıdır” diyeceği yerde “Bu tepkiler haklı mıdır” diye soruyor ve cevap veriyor. Diyor ki: “Gelin birlikte karar verelim. Türkiye’nin itirazı üç husustan oluşuyor: Öncelikle Türkiye, bu tür tarihsel konuların parlamentolar tarafından değil, tarihçiler tarafından ele alınması gerektiğini söylüyor. Hâlbuki gerçek demokrasilerde, parlamentoların seçmenlerinin talepleri uyarınca bu tür kararlar almasında bir gariplik yok.” Yani romanlar ve özellikle Werfel’in romanı ve hayali sahneleri Ayşe kadına göre “soykırımına” kanıt olabilir. Ayşe kadın kimden yana?

***

Ayşe kadın hatırlattı: Son “kriz” daha doğrusu sara nöbeti yüzünden bundan 80 yıl önce Fransa ve ABD ile benzer bir “kriz” yaşanmıştı... O zaman konu bir yasa değil, bir kitaptı...
Praglı bir Yahudi aydını ve yazarı olan Franz Werfel (1890-1945)’in “Musa Dağda Kırk Gün” romanı ve bu romandan film yapılması projesi, kırklı yıllarda Türkiye için problem olmuştu.
Romanda Osmanlı devletini, İttihat ve Terakki yönetiminin “devlete ihanet” ile suçladığı tüm Ermeni tebaasını Suriye’nin Deyr Zor çöllerine tehciri sırasında, Antakya yakınlarındaki Musa Dağ’a sığınan yedi Ermeni köyünün yaklaşık beş bin kişilik ahalisinin 40 gün boyunca Osmanlı güçlerine karşı direnişi anlatılıyor. Romana göre Musa Dağlılar, 16 ay süren tehcir boyunca, tehcire karşı koyan nadir insanlardı.
Franz Werfel’i kitabı yazmaya sevk eden ise 1929’da, Viyanalı ünlü besteci Gustave Mahler’in dul eşi Alma Mahler ile birlikte Suriye’ye yaptığı gezide yaşadığı bir olaymış!.. Dönüşlerinde Werfel, sözünü tuttu ve romanını 1933’te tamamladı. Romanın salya sümük ayrıntılarını bir tarafa bırakalım. Türkiye, Fransa ve ABD arasında yaşanmış krizi anlatıyor.
Franz Werfel’in bu olayı anlatan romanı 1933 yılı Mart ayında Viyana’da, ABD’de ve diğer Avrupa ülkelerinde de yayımlanınca büyük yankı uyandırmıştı. New York Times’ın kitap editörü “eğer Hollywood bunu mahvetmezse, muhteşem bir film” olur kehanetinde bulunuyordu. Nitekim Hollywood’un devleri romanın yayın haklarını almak için yarışa girmişlerdi. Sonuçta Viyanalı yayımcısı, Werfel’i 20.000 dolar karşılığında kitabın film haklarını dönemin devlerinden Metro Goldwyn-Mayer’e (MGM) satmaya ikna etmiş ve hazırlıklara başlanmıştı.
Ancak birkaç hafta sonra, MGM’nin bağlı olduğu Loew şirketinin yöneticisi J. Robert Rubin, Mayer’i konunun “hassasiyeti” hakkında uyararak “en azından Türkleri rahatsız etmeyecek şekilde temkinli biçimde ele almaya” davet etmiş. Malum filmcilerin Türkiye’de pazarı vardı. Uyarıyı dikkate alan Mayer’in damadı ve MGM prodüktörlerinden David O. Selznick, bir milleti toptan kusurlu ilan etmektense sadece bir Türk’ün cani olarak gösterileceği bir senaryo ile tepkileri önleyebileceğini düşündü. Bununla da yetinmeyerek Amerikan film endüstrisinin bir çeşit sansür kuruluşu olan MPPDA’in (The Motion Picture Producers and Distributors of America) Başkanı Will Hays’den Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Ahmet Münir Ertegün’ün rızasını almasını rica etti. Bu iyi niyetli adım Türkiye’nin MGM şirketine karşı büyük bir savaş açmasının başlangıcı oldu...
25 Aralık 1934’te hükümetin resmî yayın organı sayılan Hakimiyet-i Milliye gazetesinde Falih Rıfkı (Atay) imzalı bir yazıda, Alman makamları kitaba karşı uyarılırken, 27-28 Aralıkta aynı gazetede Burhan Asaf (Belge) -Murat Belge’nin babası- Werfel’i “pek çok Ermeni kahvesi içtiği, kitabın hem gelişinden hem gidişinden belli” diye iğneledikten sonra “Hıristiyan ahlakiyatının çoktan aşınarak düzleşmiş zemini üzerinde Ermeni atını, Faustvâri bir kükreyiş ile şaha kaldırmak istemektedir” diye suçluyordu.
Aralık 1934’te ABD’de piyasaya çıkan kitap iki hafta içinde 35 bin kopya satarak o yılın rekorunu kırıp MGM’in de projeden hâlâ vazgeçmediğini gören Türkiye, film çekilirse, MGM’in filmlerinin Türkiye’ye girmesini yasaklayabileceği tehdidinde bulundu. MGM’in Türkiye temsilcisi Fahir İpekçi de filmin çekilmesi halinde şirkete büyük zararlar geleceğini söyleyince MGM senaryoda bazı değişiklikler yapma sözü verdi; lâkin bu da Türk tarafını tatmin etmedi. 
Ayşe hanımın anlattığına göre “Milli dava”ya destek çıkan Ulus, Hürriyet ve Cumhuriyet gazeteleri birinci sayfadan protesto kampanyalarına başlamışlardı bile.
Ayşe bu noktada iğneyi batırıyor: “Savunma tanıdıktı. Ermeni meselesi halledilmiş ve unutulmuştur! Yoksa halen Meclis’te Ermeni üyenin olması nasıl açıklanabilir? MGM, durup dururken kapanmış bir konuyu gündeme getirirken neyi amaçlamaktadır?” Kastedilen kişi, 1935 seçimlerinde Meclis’e Afyon Milletvekili olarak girmiş olan Ermeni Berç Keresteciyan Türker’di. Ben söyleyeyim, ona  “Türker” soyadını Atatürk, Türklüğe bağlı olmasından dolayı vermişti. Burhan Belge’nin Ulus gazetesinde “Bu, bir Ermeni masalıdır” dediği romana ve film projesine karşı Ermeni cemaati de tepki göstermiş ve Ayşe hanıma göre “İstanbul’da âdeta rehine olarak tutulan Ermeni Cemaati Cismani Meclis’i toplanıp olayı kınadığını açıklamaya zorlandı.”
Film projesine son darbeyi 1936’da Türkiye’nin ricası üzerine Fransa vurdu. Fransa film çekilirse, bütün MGM filmlerine yasak koyacağı tehdidini savurdu. Bunun üzerine MGM’nin Başkanı J. Robert Rubin havluyu attı ve “Musa Dağ’ın filmcilik açısından muhteşem olanaklar sağlamasına rağmen” bir başka stüdyo tarafından çekilmesine razı olacağını açıkladı.

***

Ayşe Hür fılm yapılmadı diye dertli.. “Böylece hem sinema dünyasının devlerinden MGM, hem de ABD’nin ünlü özgürlükler ilkesi, T.C. Devleti tarafından yenilgiye uğratılmış oldu” diyor... Ne ters mantık!.. “Soykırım olmadı” demenin cezalandırılacak olması normal ama, “Musa Dağda Kırk Gün” romanının film olmasına karşı çıkmak anormal.
Franz Werfel’in “Musa Dağda Kırk Gün” romanı Türkçeye çevrildi. 1997’de Burhan Belge’nin oğlu Murat Belge yayınladı ve yasaklanmadı...

Yazarın Diğer Yazıları