Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
İsrafil K.KUMBASAR

İsrafil K.KUMBASAR

Ne oyunlar biter ne de koyunlar...

Vakt-i zamanında Oğuz ilindeki bir obaya kurt sürüsü dadanmış.  Obanın ileri gelenleri, başlarına gelen bu felaketi def etmek için önce kamlara, şamanlara, büyücülere başvurmuşlar.

Bakmışlar ki kâr etmiyor, mecburen Çin surlarını aşıp her derde deva bulduğu söylenen ‘bilge’ bir zatı bulup getirmişler.
‘Bilge’, ağılın etrafının bir çit çekilmesini önermiş. Ama bir yolunu bulan kurtlar, koyunları midelerine indirmeye devam etmiş.
‘Bilge’, çitin etrafına ‘korkulukların’ dikilmesini istemiş. O plan da hiçbir işe yaramamış, koyun sayısı her geçen gün azalmış.
‘Bilge’, çitin etrafında ‘silahlı bekçilerin’ beklemesini buyurmuş. Ne yazık ki o da koyunların tükenmesine engel olamamış.
Ahali çaresizlik içerisinde bir kez daha ‘bilge’ adamın kapısına dayanmış:
- “Ortaya koyduğun projelerin hiçbiri işe yaramadı. Acaba bize önereceğin başka bir projen var mı?” 
‘Bilge’ zat, bir takım garip hesaplar yaptıktan sonra acı acı gülümsemiş:
- “Bende proje çok da, peki sizde hâlâ koyun kaldı mı?” 

***

Hikayenin geçtiği obada koyun kalıp kalmadığını bilemiyoruz, ama görülen o ki Oğuz ilinde hâlâ bol miktarda koyuna rastlamak mümkün.
Koyun, memeliler, çift parmaklılar, geviş  getirenler, boynuzlular sınıfına ait bir türdür . 
Erkeğine ‘koç’, dişisine ‘marye’, yavrusuna ‘kuzu’, bir yaşındakine ‘toklu’, iki yaşındakine ‘şişek’, üç yaşındakine ise ‘ögeç’denir.
‘Eti’, ‘sütü’, ‘yünü’ ve ‘postu’ için beslenir.
Yemin bol olduğu yaz dönemlerinde kuyruğunda yağ depolar, yetersiz olduğu kış dönemlerinde ise bu yağı harcayarak yaşamlarını sürdürür.
Daha çok otlak bölgelerde üreyen koyun, sürüleşmeye olan olan aşırı eğilimleri yüzünden eski çağlardan beri vazgeçilmez bir ‘besin kaynağı’ olmuştur.

***

Koyunlar, düşünmezler, araştırmazlar, duydukları her şeyi ‘gerçek’zannederler.
O yüzdendir ki, birileri “camilerde içti içtiler” , “başörtüsüne saldırdılar” , “bayrağı yaktılar” dediğinde “acaba doğru mu?” sorusunu akıllarına getirmek yerine, hemen galeyana gelip soluğu ‘uçurum’ kenarında alırlar da camileri ‘Haçlı karargahı’ haline getirenlere, bayrağı ‘bez parçası’ ölçüsüne indirenlere, başörtüsünü ‘hırsızlıkları örten’ bir siyasi araca dönüştürenlere seslerini bile çıkarmazlar.
“Darbelere karşıyız”  diye melerler de ‘milli devletlerine’, ‘milli kimliklerine’ karşı yapılan ‘darbelere’alkış tutarlar.
‘Koçu yedirmeyelim’ diye feryat ederler de, ‘vatanlarının’ yedirilmesi karşısında melül melül bakarlar.

***

Koyunların, ‘analiz’ ve ‘algılama’ yetenekleri neredeyse yok denecek kadar azdır.
Mesela, siz bir kurumda görevlerini yapmayanların; ‘başarısız’ olanların, ‘yorgun’ düşenlerin kenara çekilerek ‘gençlerin’ önünü açmalarını haykırırsınız.
Bir bakarsınız ki, daha ‘kurumlar’ ile ‘kişileri’ birbirlerinden ayıramayan koyunlar sürü halinde melemeye başlamışlar:
- “Kuruma zarar veriyorsun.” 
Mesela, siz Türk töresinin temelinin ‘şahsiyet’ olduğunu söylersiniz, “Dokuz umdenin olmazsa olmazıdır şahsiyet. Şahsiyetli olun, ihanete ortak olanların, hata yapanların önünde eğilip bükülmeyin” diye çırpınıp durursunuz.
Bir bakarsınız ki, o ol koyunlar ‘yüz misli’ daha fazla hata yapan bir başka efendinin kapısında tespih tanesi gibi kuyruğa girmişler:
- “Efendimiz çoook yaşaaa.” 

***

Çin’de oyun, Oğuz’da koyun tükenmez. 
Oğuz ilinde, koyunlar üzerine söylenen yüzlerce deyimden özellikle şu dördünün hafızalara kazınması bir hayli manidardır:
 “Karaman’ın koyunu, sonra çıkar oyunu” ,  “Ak koyunun kara kuzusu da olur” ,  “Koyun can derdinde kasap da yağ” ,  “Çobansız koyunu kurt kapar” .
Rivayet edilir ki koyuna bir çamçak kımız içirmişler, hemen heyecanla sormuş:
-  “Kurdun evi nerede?” 

Yazarın Diğer Yazıları