“Orta Doğu çıkmazı” ekonomimizi de kemiriyor!

Artık; Türkiye’nin gündemine, ne yazık ki kesinlikle, “Orta Doğu” ağırlığını koyuyor.
Zira, 30 yılı aşan PKK belasının çözümü yanı sıra, sözde “Arap Baharı” ve nihayet İsrail’in Filistin’e yeni saldırısı ülkeyi yakından meşgul ettiğine herkes hemfikir görülüyor.
Özellikle, üst üste gelişen Libya, Mısır, Suriye, Irak ve Filistin olayları, Türkiye’yi hem siyasi hem de ekonomik bakımdan yıpratmaya devam edeceği sanılıyor.
Oysa, başta ABD olmak üzere bir çok Batılı devletlerin bir zamanlar düşmanı olan İran, kargaşadan yararlanarak ve eskisine nazaran çok serin kanlı dış politika güderek bölgede “ağırlıklı” bir ülke olmayı başarmış bulunuyor. 
AKP iktidarının belki de, en büyük hatası Suriye ve Irak sorunlarının, gün geçtikçe daha  “vahim” hal alacağını tahmin etmemesinden kaynaklanıyor.
Birbirine, ister paralel, ister bağlı olsun bu iki  “facianın” görünmeyen yüzünün de, ekonomimize yüklediği ve yükleyeceği fatura nedense unutuluyor. 
Sadece Suriyeli sığınmacıların maliyeti bile akıllara durgunluk veriyor.
Söz sığınmacılardan açılmışken, sayıları 1 milyon 250 bini aştığı bildirilen Suriyelilerin, feci durumu gerçekten de yürekleri yakıyor.
AKP hükümetinin belki de, en büyük becerisizliklerinden biri olan Suriyeli sığınmacıların akıbeti pek bilinmiyor.
Büyük bir kısmı açlığa, sefalete mahkûm olan sığınmacıların bazılarının da suç işlemeye başladıkları görülüyor.
Sığınmacıların trajedisi, Türkiye’ye ekonominin yanı sıra prestij bakımından da kayıplara yol açıyor.
Aslında, bir yanda; sığınmacılar, öte yanda iş yapamayan nakliyat şirketleri, en önemlisi ihracat ve ithalatın neredeyse durması, gün geçtikçe Türkiye’yi büyük ekonomik kayıplara götürüyor.
Buna, bir de Suriye ve Irak karmaşası eklendiğinde, gerçek hesabını yapmak ekonomi uzmanlarına düşüyor.
Basit bir tespit, Türkiye’nin uğradığı veya uğrayacağı zarar-ziyanı hesap etmeye yetmiyor. En azından, “altın yumurtlayan tavuk” gözüyle bakılan turizm sektörümüzün muhtemel kayıplarını şimdiden düşünmek ve endişeye düşmemek elden gelmiyor. 
Cumhuriyetimizi 100. yılında yani 2023’te, 70 milyon turist ve 80 milyar dolar turizm geliri parolasıyla kutlamayı arzulayan Türkiye’nin bu hedefine doğru koşar adımlarla ilerlemesi gerekiyor.
Türkiye’nin 2011 yılındaki rekor büyüme ile turizm pazarının en önemli oyuncularından biri haline geldiği hatırlanıyor.
36 milyon turistin 23 milyar dolar getirdiği sektör, ziyaretçi sayısı göz önüne alındığında üçüncü en hızlı büyüyen turizm destinasyonu oluşturuyor.  
Sürekli artan talebi karşılamak üzere, hali hazırda 5 bin üzerinde oda yapım aşamasında olup yerli geliştiricilerin yanında IHG, Hilton, Marriott, Wyndham, Radisson, Rezidor ve Jumeriah gibi birçok yabancı grup yatırımlarını hızlandırıyor. 
Böylesine olumlu bir sektörün, özellikle “Orta Doğu çıkmazı” ile tehlikeye sokulması  “ihtimal” dahilinde olsa bile, şimdiden tedirginlik doğuruyor. 
Öte yandan, turizmde sektör, çeşitli ayaklardan kurulan bir yapıdan oluşuyor. 
Yatırımcılar, işletmeciler, hava yolları, tur operatörleri bunların başında geliyor. 
“Herkesin, ortak akıl ve projede hükümeti ikna ederek çalışmaya devam etmesi ve bu kapsamlı proje içinde ortak hareket etme itiyadını kazanması gerektiği”  öne sürülüyor. 
“Turizmin dinamiğinin çok yönlü olduğu kadar çok hassas ve buluttan nem kapan bir yapıda olduğu” zaten biliniyor.  
Turizm; her sene, o yılın ekonomik ve siyasi yapısı, dünya gidişatı içinde etkilenip, kolayca hırpalanabiliyor.  
Uzmanlar; ne yazık ki, 2015’i Türkiye için  “riskli bir turizm yılı” olarak değerlendiriyor.
Turizmin, toplam gelirimizin % 30’una yakın dövizi getiren bir sektör olduğunu hiçbir zaman unutmamak ve sonuna kadar desteklemek öncelikli şart oluyor.
Velhasıl, AKP iktidarı bir an önce, yanlış dış politikasından uzaklaşarak “Orta Doğu çıkmazı”ndan kurtulmanın yollarını araması icap ediyor.

Yazarın Diğer Yazıları