Osmanlı laik olsaydı yinede dağılırmıydı?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, birçok yerde ve son olarakta kadınlar toplantısında ''İslam'ı 14-15 asır öncesi hükümleriyle uygulayamazsınız, güncellenmesi gerekiyor.'' dedi.
Türkiye'de dindarlıkla siyasi islamcılık karıştırılıyor. Kadir Has Üniversitesi Türkiye Eğilimleri-2020 isimli kantitatif araştırma raporuna göre; 2019 yılında siyasi açıdan kendinizi nasıl görüyorsunuz sorusuna deneklerden yüzde 27,9'u dindar olarak cevap vermişti. Ama 2020'de soru değiştirilmiş ve bu defa aynı deneklerin yüzde 8,9'u kendini siyasi islam olarak gördüğünü söylemiş. Siyasi islamdan bazıları laiklik ve demokrasiye karşı olduklarını söylüyorlar.
Bu durum akla Osmanlı İmparatorluğu'nu getiriyor? Osmanlı İmparatorluğu'nda şeriat düzeni hakimdi? Acaba İslamda güncelleme yapabilseydi, Osmanlı İmparatorluğu şerait devleti olmasaydı, yine de bu kadar hızlı dağılırmıydı ?

Osmanlılar, kuruluş döneminde  devlet teşkilatını oluştururken, Türk-İslamdevletlerini ve Anadolu Selçukluları'nı örnek almışlardı. Sonradan Osmanlı padişahı Yavuz Selim 1517'de Sunni mezhebinin dini liderliği olan Hilafeti uhdesine aldı.  Egemenlik, Allah adına padişaha aitti. Osmanlı'da mahkemeler şer'i mahkemelerdir. Şer'i mahkemeler, Tanzimat Fermanı'na kadar, Müslümanlar arasındaki bütün davalara, gayrimüslimlerin sadece kamu hukuku alanındaki anlaşmazlıklarına, Osmanlı tebaası ile yabancı devletlerin tebaası arasındaki davalara bakmıştır. Gayrimüslimlerin davalarına cemaat mahkemelerinde, kendi dinlerinin hukuk kurallarına göre bakılmıştır. Ayrıca Osmanlı egemenliğini kabul etmiş olanlarda din, inanç ve ibadet özgürlüğü vardı. Ancak o zamanda şeriat yanlıları devleti rahat bırakmadı.
Osmanlı İmparatorluğu'nun geri kalmasının bir nedeni eğitimdir, bir nedeni de  şeriat düzenine göre yönetilmesidir.
Bu durumu biz objektif olarak değerlendiremeyebiliriz. Bu alanda çalışma yapanlardan, Daron Acemoğlu ve James A. Robinson, Ulusların Düşüşü'nde  Ortadoğu'nun yoksul kalmasını da Osmanlı İmparatorluğu'nun şeriat düzenine bağlıyor; "Neolitik çağda Dünyaya öncülük eden Ortadoğu'ydu. İlk şehirler bugünkü Irak'ta ortaya çıkmıştı. Demir ilk kez Türkiye'de eritildi. Ortadoğu, Ortaçağ'a kadar teknolojik bakımdan dinamik bir bölgeydi. Ortadoğu'yu fakirleştiren coğrafyası değildi. Nedeni Osmanlı İmparatorluğu'nun kurumsal mirasıdır."

Aslında Daron Acemoğlu ve James A.Robinson, İslam'da geri kalmışlığı dine değil, kurumlara bağlıyor. Ancak şeriat düzeninde kurumlar da dinsel kurumlardır.
Osmanlı İmparatorluğu'nda, batılılaşma hareketi, padişah ve ve sadrazamlar tarafından, Lale devrinde başlatılmıştır.  İlk defa Lale Devri'nde matbaa kuruldu, tiyatro başladı. Fakat Şeriatçılar Patrona Halil isyanını çıkardılar.
Matbaa neden Osmanlı Devleti'ne 1727 yılında yani Avrupa'dan 272 yıl sonra izinsiz gelebilmiştir? Bu Osmanlı Devleti'nin teknolojiye karşı tavrını da göstermektedir. Daha önce gayrimüslimler, Museviler, Ermeniler ve Rumların kurduğu matbaaların izinleri de padişah tarafından verilmişti. Ancak İslam devlet dini idi ve  Devlet yönetiminde ve bazı hukuk uygulamalarında şeriat kuralları geçerliydi. Bu kurallar aynı zamanda sermaye birikimini de olumsuz etkiledi.
III. Selim, Nizâm-ı Cedîd (Yeni Düzen) hareketini başlattı ve fakat yeniçeri isyanı, Kabakçı Mustafa Paşa İsyanı patlak verdi. III. Selim öldürüldü. Düşünebiliyormusunuz? Dünyada islamın başı olarak bir halife dine zarar vermekle suçlanıp ve öldürülüyor. 
II. Mahmud, 1826'da ilmiyeyi yanına çekerek Yeniçeri Ocağı'nı yok etti. Bu büyük bir olaydı. Batılılaşma hareketi esas bu noktada başladı. Padişahın adı gavur padişaha çıkmıştı.
1839'da Sadrazam Mustafa Reşit paşa Tanzimat'ı ilan etti. Gülhane Hattı Hümayunu, bir rönasans'tı.
1856'da Islahat Fermanı ilan edildi. 1876'da Kânûn-ı Esâsî ilan edildi. 1868'de Şûrâ-yı Devlet kuruldu. Eğer Osmanlı şerait düzeninde olmasaydı, böyle bir tarihi çöküş yaşamazdı.

Avrupa' da feodal yapıdan kapitalist yapıya geçmekte, ulaştırma, pazarın genişlemesi, feodal soyluların kapitalist çiftçiye dönüşmesi yanında, rönesans ve reform, aydınlanma hareketi, batı toplumunu dini baskıdan kurtardı. Ruhani sınıfın sermaye üzerindeki kısmi egemenliğini kırdı.
Oysaki  Osmanlı İmparatorluğu'nda tersine Tasavvuf veya Sufizm insanları maddi dünyadan uzaklaştırdı.
Prof. Dr. Sabri Ülgener, Osmanlı'da feodal düzenden kapitalizme geçilmemesinin bir nedeninin de tasavvuf olduğunu söylüyor ve bu durumu; "Başlangıçta sosyal gereklerden doğan kıymet ve idealler din ve tasavvuf dünyasına aktarıldıkça kelime aynı kaldığı halde, asıllarındaki renk ve ışık bolluğunu kaybederek kuru ve renksiz bir dogmatizme, kapalı bir tevekkül felsefesine çevrilmektedir." şeklinde izah ediyor. ( Sabri Ülgener, İktisadi İnhitat Tarihimizin Ahlak ve Zihniyet Meseleleri ,İsmail Akgün Matbaası , İstanbul - 1951)
Abdulhamit'te ümmeti tutkal olarak düşünmüş ve fakat hem İslam olmayanlar, hem de önce islam Araplar İngilizler'le işbirliği yaparak isyan etmiştir.

Yazarın Diğer Yazıları