Medya Polemik

Medya Polemik
Medya Polemik

Alışan gazeteciler Bayramı
Bir gazete bürosu... Haber merkezi... Birinci sayfa editörü:    “Abi dün ‘Bütün Balyoz belgeleri Genelkurmay’ın elinde’ diye manşet yaptık. Genelkurmay’dan “Yok bizde öyle bir şey. Uydurmayın” diye yalanlama geldi. N’apıcaz?”
Genel Yayın Müdürü:
“İç sayfada küçük kullanalım.”

 

***

 


Dizi senaryo ekibi toplantısı:
“- Yazdınız mı sahur sahnesini?”
“- Evet, çok ayrıntılı yazdık. Dualı filan...”
“- Peşine de Padişah’ın sabah namazını koyalım.”
“- Artık rahatlamışlardır herhalde... Harem n’olucak?”
“- Cariyeleri iftarda oruç açarken gösteririz.”
Ana Haber Bülteni’nin İstihbarat Şefi, telefonda Başbakan’ın uçağından inen muhabiriyle konuşuyor:
“- Sordun mu Başbakan’a? Dizinin yeni halini beğeniyor muymuş?”
“- Soramadım şefim; uçak girişinde ‘O konuda soru sorulmayacak’ diye tembihlediler.”

 

***

 


Haber kanalının İç Haberler Müdürü’nün odası:
Haber Masası Şefi:
“Çukurca’da PKK 100 kişilik bir grupla karakola saldırmış. 1 şehit var. 14 PKK’lı öldürülmüş. ‘Son Dakika’ girelim mi?”
Haber Müdürü:
“Aman büyütmeyelim. Biliyorsun, Başbakan öyle ‘Son Dakika’lı felaket haberleri sevmiyor. Hükümet’in açılımını torpilliyor gibi de görünmeyelim. Deprem daha önemli... Kandil’i boşverin; biz Kandilli’ye yoğunlaşalım bugün...”
Eğitim muhabiri:
“Okulların kardan tatil olduğu haberini Valilik gece 01’de haber verdi.”
Haber Müdürü:
“Canım siz de her olaya negatif yönden bakıyorsunuz. Okulların kapandığını duyuralım yeter. Şöyle neşeli bir kar haberi hazırlayın, ‘Çocuklar kara hasret kalmıştı’ filan diye...”

 

***

 


Haber dergisinde yazı işleri toplantısı:
Büro Şefi:
“Zonguldak’ta göçük faciası tam bir skandal. 8 işçi ölmüş, ama 800 de ölebilirmiş. Büyük ihmal var.”
Genel Yayın Müdürü:
“Bizim de maden işimiz var. Çok üstüne gitmeyelim o konunun...” (...)
Dün itibarıyla aşağı yukarı genel manzara buydu.
Neyse ki her şeye rağmen bu duruma alışmayan, dik durmaya çalışan meslek-taşlarımız var. Onlara selam olsun!
“Alışan gazeteciler bayramı” mız kutlu olsun!
Can Dündar/Milliyet

 

+++

 

Silivri Türkiye’deki basın özgürlüğünün ve dolayısıyla
demokrasinin ölçüsünün barometresidir.
Ali Sirmen/Cumhuriyet

 

 

TGC Baransu’ya verdiği ödülü geri almalı
Balyoz mahkemesi gerçekten de doğru çalışsaydı; bu belgeleri savcıya veren bu kişiyi çağırır; ona sorar; hiç değilse belgelerin doğru olup olmadığını öğrenmeye çalışırdı. (...) Bu kampanyada gazetecilik adına görev yapan Taraf’ın ve Mehmet Baransu’nun sorgulanması gerekiyor. Bu sorgulama yapılmazsa; Türk basını daha fazla siyasallaşacak; şu anki embedded gazeteciler her yanı kaplayacaktır. En önce Türkiye Gazeteciler Cemiyeti harekete geçmeli; Bay Baransu’ya 2009’da verdiği Simavi Gazetecilik Ödülü’nü mutlaka geri almalıdır.
Rıza Zelyut/Güneş

 

 

Balyoz sanıkları tahliye talep edebilir
...Ceza hocaları ve avukatları ile görüşüyorum. Onların söylediği şu:
 “Genelkurmayın açıklaması Balyoz Davası ile ilgili kararı çürütüyor. Bu durumda Balyoz sanıklarının tahliye talebinde bulunmaları mümkündür. Dosya henüz Yargıtay’a gitmediği için sanıkların bir üst mahkemeden tahliye isteminde bulunma hakları vardır.”
Yalçın Doğan/Hürriyet

 

 

Genelkurmay suç duyurusunda bulunsun
Yüzlerce insanın hayatı ve yaşam boyu koruduğu onuru keyfi kararlar veren ve  “hukuk dışı oldukları söylenerek kaldırılan”  özel yetkili mahkemelerin oyuncağı olamaz. Bazı sanık avukatlarının belirttiği gibi Genelkurmay’ın  “bu bilinçli hatayı yapan hakimler” hakkında suç duyurusunda bulunması gerekir.
Ruhat Mengi/Vatan

 

 

Buruşturulup çöpe atılıyorlar
AKP iktidarının olağanüstü yükselişindeki en büyük pay kendine yabancılaşan ve ilkeleri değil çıkarları doğrultusunda davranan sözde aydınlara aitti.
(...) Sonra bütün antidemokratik yönetimlerde olduğu gibi buruşturup atılma dönemi de geldi çattı. (...)
Son örnek TV ekranlarından Atatürk’e ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesine saldırmasıyla ünlü bir tarihçi profesör. (...) Şimdi kendisi de şaşkın. Kendini tutamayıp diyor ki  “Geçmişte ateist olduğumu söylememe rağmen İslamcılar beni el üstünde tutuyordu. Ben de bunu onların demokratlığına yoruyordum... Meğerse öyle değilmiş.”
Neden ve nasıl anlamış bunu?
Çok basit, bu zihniyeti demokrat sandığı için örneğin Necip Fazıl Kısakürek’in söylendiği gibi birisi olmadığını söylemiş. Ya da Kanuni’nin  “resmi tarihteki” gibi ömrünün at sırtında geçmediğini anlatmış. Sonuç,  “Bu kadına inanmayın”  karalaması. Daha da ötesi, bugüne kadar kendi kanallarında sundukları maddi olanakları bir anda kesivermeleri. Yani işten atmaları. Bu kadın tarihçi, buruşturulup atılacak sözde aydınların ne ilki ne de sonuncusu.        
Can Ataklı/Vatan

 

 

10 günde Apo koklama!
1 Ocak 2013:

MİT Başkanı Fidan’ın İmralı Adası’na gidip 2 gün kaldığı ve Öcalan ile görüştüğü 24 bin satan bir gazetenin genel yayın müdürüne
sızdırıldı.
2 ocak 2013:
Öcalan’ı “önder kabul eden”  milletvekili Ahmet Türk ve Ayla Akat, Ankara’dan uçakla İstanbul Yeşilköy’e geldiler. Ataköy marinasından pahalı bir tekne ile İmralı’da Öcalan ile 2 saat görüştüler. Daha önce İmralı’ya gidecek bir tekne bulmakta zorlanan devletin süper hızda süper tekne ile milletvekillerini önderlerine götürebilmesi “barış isteyen, ileri demokrat, yetmez ama evetçi”  gazetecilerce minnetle karşılandı. Öcalan ile görüşme sonrası Ahmet Türk’ün “gözlerinin parladığı” halka duyuruldu.
3 Ocak 2013:
Daha önce  “Görüşme yaptığımızı ispatlamayan şerefsizdir” demekte olan Başbakan Erdoğan, devletin İmralı ile müzakere yaptığını doğruladı.
4 Ocak 2013:
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu,  “Toplumsal Barışa Destek veriyoruz ve Adalet Kalkınma Partisi’ne yeni bir kredi açıyoruz” dedi. Başbakan ise  “Sen nereye kredi vereceksin, sen krediye muhtaçsın”  diyerek her zamanki büyüklenme çıkışı yaptı. MİT Başkanı’nın Öcalan ile 2 gün görüştüğü haberinin sızdırıldığı gazetenin sahibi de, bir iç yazışma ile gazete ve TV’lerinde çalışanlara gelişmeleri  “olumlu yanından görün”  çağırısı yaptı. Ne ihtiyaçsa bu iç yazışma  “gazete patronuna alkış yazısı”  olarak halka haber niyetine duyuruldu. 
5 Ocak 2013:
Başkenti Oslo olan Norveç’in Ankara Büyükelçisi, “ne olup bittiğini anlamak” için BDP Genel Merkezi’ni ziyarete gitti. Kuzey Irak Kürdistan’ı lideri Barzani,  “Öcalan ile Tayyip Erdoğan’ın görüşmeye başlamasını” sevinçle karşıladığını açıkladı...
6 Ocak 2013:
PKK’nın dağdaki lideri Karayılan,  “Bizim de görüşümüz alınmalı... ”  diyen ve pişmiş aşa soğuk su katıcı bir çıkış yaptı.
7 Ocak 2013:
AKP’nin Diyarbakır Milletvekili Ensarioğlu,  “...(!) dağa çıkanlar silah bırakıp dönerken ” boşuna ölmedik... “ diyebilmeliler...” açıklamasını yaptı.
8 Ocak 2013:
“Abdullah Öcalan’sız olmaz”  diyenler, yılın sekizinci gününde  “Kandil’siz de olmaz”  demeye başladılar.
9 ocak 2013:
Başbakan’ın baş danışmanı Akdoğan,  “Kandil, Öcalan’ı boşa düşürmemeli”  öğüdü vermeye soyundu. BDP Genel Başkanı Demirtaş,  “...yapılanın müzakere süreci olabilmesi için BDP ile Kandil’in de masaya oturması gerekir”  çıkışını yaptı.
10 ocak 2013:
Yılın ilk 10 günü Öcalan’ı koklama manzaralarıyla geçti. Norveç Büyükelçisi’si Oslo’ya göndereceği raporuna;  “Ver Kurtulucular şaşkın... Bölücüler zafer sarhoşu... Çözmeden dolaşıyor... Vizon illizyona koşuyor... Türk halkı ise neyin karşılığı silahların bırakıldığını bilmek istiyor...” diye yazabilir.
Necati Doğru/Sözcü