MEDYA POLEMİK

MEDYA POLEMİK
AYM’nin kararı diğer hükümlülerin de lehine

Dün medyada en çok işlenen konu, Ümraniye Davası’nda müebbet hapse mahkum edilen, Türkiye Cumhuriyeti’nin 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un tahliyesi oldu

AYM’nin kararı diğer hükümlülerin de lehine
(...) AYM, bu kararıyla Özel Yetkili Mahkeme’nin Ergenekon tutuklularının hukuk güvenliğini ihlal ettiğine hükmetmiştir. Bu karar, neresinden bakılırsa bakılsın, özel yetkili mahkemenin itibarı ve inandırıcılığı açısından çok ağır bir durum yaratmıştır. 
Mahkemenin gerekçeli kararı yazmayı yedi ay geciktirerek insanların haklarına gasp etmesinin bir yaptırımı olması gerekiyordu. AYM, önceki günkü kararıyla buradaki keyfiliğe “dur” demiştir.
Kararın önemi, aslında bütün Ergenekon hükümlüleri, özellikle de tutuklular lehine bir dizi hukuki sonuç yaratmış olmasıdır. Çünkü gerekçeli karar yazılmadığı için mağdur edilen yalnızca Başbuğ değil, bütün Ergenekon hükümlüleridir. Dolayısıyla AYM’nin bu tarihi içtihadı hepsi açısından bir hak ihlalinin meydana geldiğinin tescilidir. Bu karar, diğer tutukluların tahliyesinin önünü açabilir.
Türkiye’de yargıya güvenin baş aşağı gittiği bir dönemde AYM’nin bu kararı özellikle değer kazanmaktadır. Türkiye’de evrensel hukuk adına doğru şeyler de yapıldığını görmek -ilk bakışta inanması güç gözükse de- insanın yüreğini ferahlatan bir durumdur.
Sedat Ergin/Hürriyet

 

Ülkenin utanç sayfalarından biri
(...) Başbuğ’un tutuklanıp iki yıl hapiste tutulması tarihi bir olaydır.
Emrinde 700 bin kişilik ordu bulunan bir komutan internet siteleriyle hükümeti devirmeye teşebbüsten yargılandı... Ve bunun mantıksızlığını mahkemede bir türlü anlatamadı.
Başbuğ olayı bu ülke için bir utanç sayfasıdır.
Balyoz ve Ergenekon’da yatan diğer mahkûmların konumu Başbuğ’dan farklı değildir. Eğer vicdan tamamen yok olmadıysa...
Hepsinin tahliyesi gerekir...
Melih Aşık/Milliyet

 

“Bütün duygularımı yitirdim...” 
Tahliye olduğumda İlker Başbuğ’un eşi Sevil Hanım’ı ziyaret etmiş, dertleşmiştik. 
O zaman Başbuğ Paşa 7-8 aydır Silivri’deydi. 
Çalışma masasına, kitaplarına, resimlerine baktık.
Gözüm kapının girişindeki bir çift erkek terliğine takıldı. 
Tutuklanacağını bile bile Beşiktaş Adliyesi’ne gittiği gün çıkardığı yerde, çıkardığı şekilde kalmış. 
Acaba o terlikler hala sahibini bekliyor muydu?
Başbuğ Paşa’nın tahliye haberini aldığımda Sevil Hanım’a ilk bunu sordum. 
“Hayır, onları sonra Silivri’ye götürdük. Yeni terlikler aynı yerde bekliyor” dedi. 
(...)
Sevil Hanıma duygularını sordum. Tüm samimiyetiyle, boğazı düğüm düğüm şunları söyledi: 
“Bütün duygularımı yitirdim. Orada kalanlar için üzüntü duyuyorum. Tuncer Paşa (Tuncer Kılınç) gibi MGK Genel Sekreterliği yapmış, 1 hafta elinde valiz tutuklanmak için dolaşmış, bu yaşta bir insan orada. Tolon Paşa (Hurşit Tolon) gibi bir insan cinayetlerle suçlanıyor. Ve diğerleri. Onlar oradayken, sevinmemiz mümkün değil.” 
Müyesser Yıldız/facebook.com

 

“Paralel” karar
(...) Bir anlamda Erdoğan’ın Gülen ile çatışmasının ilk işareti olmuştu Başbuğ’un tutuklanması, en azından Erdoğan öyle görmüştü.
İkinci ve daha güçlü işaret ise ondan bir ay sonra 7 Şubat 2012’de alınmıştı. O tarihte, yine İstanbul Özel Yetkili Mahkeme savcıları MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı yasadışı KCK (dolaylı olarak PKK) örgütü ile irtibatı nedeniyle sorgulamak istediler. Fidan o sırada zaten Başbakan talimatıyla PKK ile irtibat halindeydi. Erdoğan küplere bindi, MİT yasasını değiştirdi ve Fidan’ı korudu. (İstihbarat kaynakları, o gün sadece Fidan değil 30 kadar ayrı dosyadan 200’den fazla MİT görevlisinin aynı anda içeri alınmasının söz konusu olduğunu iddia ediyorlar.) Bu çatışmanın kamuoyu gündemine çıkması, 17 Aralık sonrası oldu. Başbuğ’un tahliyesine yol açan bir dizi gelişmede de 17 Aralık sonrası değişen havanın etkisi var. Tesadüf ya da değil, 6 Mart akşam üzeri Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ÖYM’leri kaldıran yasayı onaylayıp yürürlüğe koymasıyla hemen hemen aynı zamanda Anayasa Mahkemesi, Başbuğ’un doyasında hak ihlali olduğuna karar verdi ve dosyayı geri gönderdi. Ancak Gül yasayı onaylamış olduğu için dosya Başbuğ’un avukatlarının aynı kararda ısrar edeceğinden endişe ettiği ÖYM’lere değil, bölge mahkemesine gitti; 7 Mart akşam üzeri de tahliye kararı çıktı. Başbuğ’un yeniden yargılanmasına da Yargıtay bakacak.
Bu karar sayesinde başka tahliyeler de söz konusu olacaktır...
Murat Yetkin/Radikal

 

Dün öyle demiyordunuz ama...
İktidara yakın gazetelerin, İlker Başbuğ’un tahliyesi üzerine attığı alkış-tezahürat dolu manşetlerle bir kere daha belgelenen trajikomediye dikkat çekmiş odatv. Başbuğ’un tahliyesini onun ağzından “Onlar Vicdansız” sürmanşetiyle duyuran Sabah, “İntikam için hapse atıldık” sözünü manşete çeken Türkiye, dokuz sütuna “Hürgeneral” başlığıyla çıkan Takvim, tahliyeyi “nihayet” tonunda haberleştiren Star, Yeni Şafak eski Genelkurmay Başkanı’nın müebbete mahkum edildiği gün yukarıdaki manşetleri atmışlardı.

 

Bugün bir Fatiha okuyun
Mezar taşlarının üzerinde ay-yıldızlı bayrak dalgalanıyor.
Biri Yalova’nın Altınova ilçesinin Subaşı beldesinde. 
Öteki Cumhuriyet’in başkenti Ankara’da...
Subaşı’ndaki mezar taşının üzerinde “Kuddusi Okkır” yazıyor...
Bir zamanlar o davanın bir savcısı vardı. Bir de “Savcı yardımcısı medyası” utanmadan günlerce “Ergenekon’un kasası” diye gammazladılar.
Manşetlerinden çarmıha gerdiler...
Milliyetçi duygular taşımaktan başka bir suçu yoktu.
Kasa dediler, ama ne kasa çıktı, ne para...
Ne de bir şey için harcanmış tek kuruş...
Önce kahroldu, sonra kanser oldu...
Bugün rüşvet iddiasıyla gözaltına alınan sapasağlam, gencecik adamlar, yukarıdan gelen bir emirle “Kaçmaz” diye serbest bırakılırken, onun eriyip bitmiş, üç kiloya inmiş terminal safhadaki bedeni “Kaçar” diye ranzasında bırakıldı. Öldüğünde, ailesi cenazesini kaldıracak parayı zor 
buldu...
...
Ankara Karşıyaka Mezarlığı’ndaki mezar taşının üzerinde Ali Tatar yazıyor.
Türk donanmasının şerefli bir subayıydı.
Darbeci dediler, ıslak imza dediler...
Yetmedi, uyuşturucu kaçakçısı iftirası bile attılar.
Manşetlerden infaz ettiler.. İçeri aldılar, sonra bıraktılar... Savcı yardımcısı medya bastırınca, yeniden almaya geldiler...
Ne kendine yedirebildi, ne de yıllarca görev yaptığı şanlı ordusuna... 
Sıktı kafasına ve göçüp gitti.
...
Dün Ergenekon davasından tahliye umutları doğdu. Birçok insan beş yıl süren esaretten sonra dışarı çıkacak. Ama iki insan var ki, onlar artık hiç tahliye edilemeyecekler.
O sessiz iki mezar, bugün ’paralel’diye oraya buraya saldıran pişkin köşe yazarlarından ve o dönemin siyasetçi savcılarından, medyadaki yardımcılarından hiç olmazsa bir özür bekliyor.
...
Ergenekon’dan tahliye haberleri gelirken, o iki insanı yeniden hatırladım.
Ve Necip Fazıl Kısakürek’i açıp o şiiri hutbe gibi okudum:
“Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.” 
...
Bugün o iki mezarın başında bir Fatiha lütfen... Çünkü o pişkinlerden beklemiyorum...
Ertuğrul Özkök/Hürriyet