Ali Erbaş’ın yerine Diyanet İşleri Başkanlığına atanan Safi Arpaguş için çok şanslı bir bürokrat denebilir.
Başarılı olması öyle kolay ki...
Erbaş’ın yaptıklarının tam tersini yaparsa kısa sürede herkesin sempatisini kazanır.
Birkaç tüyo vereyim kendisine:
Konuşmalarında Atatürk’ü anmamak için özel bir dikkat gösteriyordu Erbaş.
Siz böyle yapmayın. Her vesileyle Kurtuluş Savaşımızın Başkomutanı, devletimizin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanımız Mustafa Kemal Atatürk’ü sevgi, saygı, özlem ve minnetle anın!
Erbaş’ın başkanlığı sırasında birçok hutbede israfın dinimizce men edildiği söylendi, düğünlerin küçük bir ikramla gerçekleşmesi gereken törenler olduğu belirtildi. Ama kendisi buna uygun davranmadı. Kızının düğünü görkemli oldu. Lüks makam araçları kullandı, sık sık kalabalık heyetlerle gerekliliği çok tartışmalı yurt dışı gezilere çıktı.
Siz böyle yapmayın. Sözünüzle özünüz bir olsun!
Yine Erbaş’ın başkanlığı döneminde Diyanet’in fetva sitesinde evlat edinenle evlat arasında evlenme engeli olmadığı ifade edildi.
Siz böyle yapmayın, fetva sitenizde dinimizin temel felsefesine ve insan haklarına aykırı değerlendirmeler yayımlanmasına izin vermeyin!
Ayasofya’nın ibadete açılma töreniydi. Erbaş kürsüye elinde kılıçla çıktı ve Ayasofya’yı müze yapanlara hakarete varan sert eleştiriler yöneltti. Kastettiği kişiler arasında Atatürk’ün de olduğu yorumları yapıldı, konu günlerce ülke gündeminde kaldı.
Siz böyle yapmayın. Yukarıda da belirttiğim gibi kurtarıcı ve kurucu liderimizle uğraşmayın, ona duyduğunuz sevgi ve saygıyı her fırsatta açıkça dile getirin!
--------
BABANIN YAPTIĞINI DEVLET DE YAPMALI!
Medyada yer alan haberlere göre, Şanlıurfa’da bir baba, kızını istemeye gelen gence şöyle demiş:
“Kızımla evlenmen için sabıka kaydı, sağlık raporu ve uyuşturucu kullanmadığına dair bir belge getirmen gerekiyor. Şimdiye kadar hiç suç işlememişsen, psikolojik ve fiziksel sağlığın yerindeyse, kanında uyuşturucu kullandığına dair bir iz yoksa evlenmenize onay veririm.”
Bravo bu babaya!
Son derece yerinde bir davranış sergilemiş.
Şimdi devlet kurumlarının bu babayı örnek alması gerekir.
Evlenmek isteyen kadın-erkek herkesten, o babanın istediği belgeleri hazırlamaları istenebilir.
Bu gerçekleştiği takdirde nikâh memurları imzalar atılmadan önce muhtemelen şöyle bir konuşma yaparlar:
“İki değerli evladımızın da sabıka kaydı, sağlık raporu ve uyuşturucu kullanmadığına dair belgeleri tamdır, evlenmelerine mani bir halleri yoktur. İkisini karı-koca ilan ediyor, ömür boyu mutluluklar diliyorum.”
***
Böyle bir düzenlemeye gidilmesi evliliklerde şiddeti ve boşanmaları azaltma yönünde atılan şahane bir adım olur.
O babaya ufuk açıcı davranışı için bir plaket verilmesi de yerinde olur tabii.
------------
CEZA VERENLER NE OLACAK?
2016 yılıydı.
Diyarbakır’da Mehmet Hüseyin Aydemir hırsızlık ve yaralama iddiasıyla gözaltına alınıp yargılanmaya başlandı.
Suçsuz olduğunu iddia etti, “O gün Muş’taydım. Olayla en ufak bir ilişkim yok” dedi ama dikkate alan olmadı.
Hâkim, marketteki güvenlik kamerası görüntülerindeki darpçı ve soyguncu ile karşısındaki sanığın aynı kişi olduğu kanaatine vardı, tereddütsüz şekilde 60 yıl cezayı verdi.
Bu ceza, Yargıtay tarafından da onanıp kesinleşti.
***
Mehmet Hüseyin Aydemir, hukuki mücadeleyi bırakmadı, ilgili makamlara itiraz dilekçeleri yazdı ama bir sonuç alamadı.
En sonunda kendi yüz hatlarıyla görüntülerdeki kişinin yüz hatlarının aynı olup olmadığı konusunda raporlar vermesi için avukatı aracılığıyla resmi ve özel bazı kriminal laboratuarlara başvurdu.
Gelen sonuçlar çarpıcıydı.
Güvenlik kamerasının görüntülerindeki kişiyle kendisi arasında özellikle burun ve kulak yapısı açısından önemli farklar vardı.
Sunduğu belgelere dayanarak yeniden yargılanma isteği kabul edildi, yargılandı ve beraat etti.
Ama aradan tam 8 yıl geçmişti.
Hiç suçu olmadığı halde hayatının 8 yılı cezaevi koğuşlarında kaybolmuştu.
***
Şimdi gazete haberlerinden öğreniyoruz ki, 17 milyon liralık tazminat davası açmış Mehmet Hüseyin Aydemir.
Bana kalırsa hayatından alınan yılları telafiye 17 milyarlık tazminat bile yetmez.
***
Tabii bir de şu var:
Hırsızlık ve yaralama olayını soruşturan savcı, kararı veren hâkim ve o kararı onaylayan Yargıtay üyeleri de sorumlu değil mi yaşanan büyük yanlıştan ve bundan doğan dramdan?
Onların da görevlerini yaparken gerekli dikkat ve özeni göstermeyip büyük bir mağduriyete yol açtıkları gerekçesiyle yargılanmaları gerekmez mi?
8 yıl önce karar vermeden önce kriminal laboratuarlara gidilemez miydi, raporlar istenemez miydi?
-------
KURŞUN GEÇİRMEZ CAM KABİN
İstanbul-Beyoğlu’nda bir taksi şoförü görevinin başında müşterisinin kurbanı oldu, silahla vurularak hayatını kaybetti.
Saldırgan araçtaki paraları alarak kaçtı.
Yaklaşık bir ay önce de Eyüpsultan’da yine bir taksici silahlı saldırı sonucu öldürülmüştü.
Bu tür acı olayların önüne geçmek zor değil ama nedense İçişleri Bakanlığı harekete geçmiyor bir türlü.
Türkiye’de kurşun geçirmez camlar da üreten çok sayıda cam fabrikası var.
Londra taksileri örnek alınarak, metrekare fiyatı yaklaşık 50 bin lira olan bu camlarla taksilere cam kabinler yapılabilir pekâlâ.
Taksicilere uygun koşullarda krediler açılıp araçlarına cam kabinler yaptırmaları sağlanmalıdır bir an önce.
Böyle bir uygulama insan hayatına saygının kaçınılmaz bir gereğidir.