Şevki ve gibileri esip gürlemeleri için Mustafa Kemal’e dua etsinler!

Bir tarafta “şeriat” tartışması bir tarafta, Şevki Yılmaz gibi birinin “Osmanlı’yı süren soysuz.” demesinin tartışması. İki tartışma da birbiriyle örtüşüyor.

Şevki ve gibilerine sorsanız, “Sapına kadar şeriatçıyım.”, “Sapına kadar halifeciyim.”, “Sapına kadar Osmanlıcıyım.” derler. Böyle deyince elbette Mustafa Kemal Atatürk’e muarız olurlar, düşmanlıkta sınır tanımazlar.

Önce şunu söyleyeyim: Mustafa Kemal Osmanlı’yı yıkmadı. Millî Mücadele’ye liderlik etti. İngilizlerin oyuncağı olan Vahîdettin’le, tartışma ve yazışmalardan sonra, irtibatını kesti.

Başta İngilizler olmak üzere İtilaf Devletleri’nin talebiyle, dönemin şeyhülislâmı Dürrizade Abdullah’a Mustafa Kemal’in idam fetvasını imzalatmışlardır.

Millî Mücadele başlatılmaydı Sevr Projesi hayata geçirilecek ve Türkiye artık yok olacaktı. Kimse buna itiraz edemez!

Mustafa Kemal, Nutuk’ta, “İstanbul’da, muhtelif maksatlarla hafî ve alenî olmak üzere de, birtakım fırka veya cemiyet unvanı altında teşekküller vardı.” der ve şöyle devam eder:

“İstanbul’da mühim addolunacak teşebbüslerden biri ‘İngiliz Muhibler’ Cemiyeti idi. Bu isimden, İngilizlere muhib olanların teşkil ettiği bir cemiyet anlaşılmasın! Bence, bu cemiyeti teşkil edenler, kendi şahıslarını ve menfaat-i şahsiyelerini sevenler ve şahıslarıyla menfaatlerinin masûniyeti çaresini Lloyd George hükûmeti marifetiyle İngiliz himayesini teminde arayanlardır. Bu bedbahtların, İngiltere Devleti’nin, kül hâlinde, bir Osmanlı Devleti muhafaza ve himaye etmek emelinde olup olamayacağını, bir defa mülâhaza edip etmedikleri câ-yı teemmüldür.

Bu cemiyete intisâb edenlerin başında Osmanlı padişahı ve halife-i rû-yi zemin unvanını taşıyan Vahîdeddin, Damad Ferid Paşa, Dâhiliye Nezâreti’ni işgal eden Ali Kemal, Âdil ve Mehmed Ali Beyler ve Said Molla bulunuyordu. Cemiyette İngiliz milletine mensup bazı sergüzeşt-cûlar da vardı. Meselâ; Rahip Frew gibi. Ve muamelât ve icrââttan anlaşıldığına göre, cemiyetin reisi Rahip Frew idi.” (Nutuk, 1927 baskısı, s. 7-9)

Hayır öyle değildi... Mustafa Kemal, tartışmasız, sorgusuz tek lider olduktan sonra, istediği gibi ahkâm kesiyor. Kendisine karşı çıkanlara aklı estikçe kara çalıyor, diyebilirler mi?

“Osmanlı”nın ihyası için büyük umut bağladıkları R. T. Erdoğan, Sevr Projesi’ne ara ara girer. Meselâ bir açıklamasında “Attığımız adımlar Sevr'in ters köşe edilmesidir.” demiştir.

Batı’nın, Türkiye’yi yok etmek için, çok titiz çalışmayla ortaya koyduğu 433 maddelik Sevr Projesi’ni Âyan Meclisi üyesi Hâdi Paşa’nın başkanlığında Rıza Tevfik (Bölükbaşı) ve Bern Büyükelçisi Reşad Hâlis beylerden oluşan Osmanlı Murahhas Heyeti 10 Ağustos 1920 tarihinde Paris’in banliyösü Sevr’de imzalamıştır.

İstanbul Hükûmeti, hâliyle Vahîdettin “İmzalayın.” demeden, bu yıkım/dağıtım antlaşması imzalanabilir miydi?

Şark Meselesi, Sevr’le sübut buluyor, artık, mesele olmaktan çıkıyor, Hristiyan dünyası, İslâm’ın bayraktarı Türkleri yok ediyordu.

Osmanlı sevdalısı Şevki ve gibileri yatsınlar kalksınlar Mustafa Kemal’e dua etsinler. Millî Mücadele verilmeseydi, Sevr Antlaşması yırtılıp çöplüğe atılmasaydı, Mustafa Kemal’e “soysuz”, “dönme”, “beton Mustafa” diyenler, düşman kesilenler, bu topraklarda olmayacak, belki dünyaya gelmeyeceklerdi. Ataları ya bir çukura gömülecekler ya da “Hadi yallah geldiğiniz yerlere... Orta Asya’nın bozkırlarına...” denilerek gönderilecekler, yine çoğu yollarda kalacaklardı.

Şevki ve gibileri her yıl 10 Kasım’da mevlit okutsalar yeridir!

Yazarın Diğer Yazıları