Medya Polemik

Medya Polemik
Medya Polemik

Zaman yazarından Başbakan’a tehdit gibi mektup

 

“Hakkaniyet ve adaletten koptuğunuz
yerde, sizi destekleyen duaların bıçak
gibi kesileceğini bilmiyor olamazsınız.”

 

Sayın Başbakan...
(...)
Atlattığınız o büyük bâdirelerde bile sizi hiç bu kadar dağınık görmemiştim. Sebebi şu olabilir mi: O gün haklıydınız; meşrû çizgideydiniz ve halk yanınızdaydı. Bugün kışla inadınızı ve “Vız gelir, bildiğimizi yapacağız”  tavrınızı anlamıyoruz ve bu yüzden -lütfen itimad ediniz- sizi çok sevenler bile gıyâbınızda sizi savunmakta zorlanıyor.

 


O GÜN İLAÇ OLAN
BUGÜN ZEHİR OLABİLİR

 


Sizi anlamaya çalışıyorum; niçin böyle düşünüyor ve ne yapmayı hesaplıyorsunuz? Sizi iyi tanıyanlardan bazıları diyor ki: “Hayır, şahsî kibirle alâkası yok. Başbakan çoğu insanın hayal bile edemeyeceği vesayete karşı dik duruş, başörtüsü, Cumhurbaşkanlığı seçimi, Kur’an kursları, İsrail’i özre zorlamak gibi önemli virajları dik durarak aştığına inanıyor. Bu krizde taviz gibi görünecek geri adım atmayı o yüzden hiç düşünmüyor. Vaktiyle Menderes, Demirel, Özal gibi liderlerin taviz zaafına kapıldığı için yenildikleri kanaatinde.”  Ne var ki o gün için ilâç olan bugün için zehir olabilir. Meselenin dik durmakla ilgisi yok, hakkaniyetle ilgisi var. Hakkaniyet ve adaletten koptuğunuz yerde, sizi destekleyen duaların bıçak gibi kesileceğini bilmiyor olamazsınız.

 


“YÜZDE 50”DEYİM
AMA SOKAĞA ÇIKMAYACAĞIM

 


“Yüzde 50’yi zor zaptediyorum”  cümlesinin medlûlüne inanamıyorum Sayın Başbakan’ım. Mademki hatırlattınız, bilseniz iyi olur: Kendi adıma olup biteni acıyla seyreden biri olarak sokağa asla çıkmayacağım, çünkü bunun meşrûluk ve isabetine inanmıyorum...
A.Turan Alkan/Zaman

 

+++

 

Bir darbe de köprü yüzünden

 

Cumhurbaşkanı el koysun Yavuz adından vazgeçilsin

 

Üçüncü köprüye Yavuz Sultan Selim isminin verileceğinin ilan edilmesi, Alevi vatandaşlarımızı üzdü, rencide etti. (Şahsen benim düşüncem şu: Sayın Cumhurbaşkanı, bir açıklama yaparak, Alevi vatandaşlarımızın hissiyatının ve hassasiyetlerinin maalesef düşünülemediğini, kendilerini üzmek, gücendirmek gibi bir niyetin olmadığını ve üçüncü köprüye başka bir isim verileceğini söylemesi isabetli olur.)
Hüseyin Gülerce/Zaman

 

+++

 

Eski Başbakanlık sözcüsünden Taksim analizi: Horlanıp aşağılanmamak için oradalar

 

Sen de mi Brütüs(!)

 

Senaryosu değiştirilen yazarı da görürsünüz orada. Fikirleri zararlı görüleni de, burun kıvrılıp beğenilmeyeni de.
Dizisi kaldırılan oyuncu, işine karışılan yönetmen, hatta bütün set ekibi orada.
Tiyatrosu kapatılmak istenen sanatçı da, kurgusu bozulan romancı da, çizgileri muzır bulunan mizahçı da, klibi müstehcen sayılan şarkıcı ve arkadaşları da orada.
Zararlı kabul edilen şarkıların söz yazarı, bestecisi ve çalgıcısı ile ahlaksız denilen esprilerin karikatüristinden sakıncalı gösterilerin şovmeni ve stand-up’çısına kimi ararsan orada.
Toplumu yozlaştırmakla, gençleri kötü davranış ve alışkanlıklara özendirerek ahlaki çöküntüye yol açmakla suçlananların hepsi orada.
(...)
Rahatça yazıp konuşamayan gazeteciler, köşesini kaybeden kalemler, şu ya da bu sebeple baskı gördüğünü düşünenler, sesini soluğunu duyuramayanlar... Onlar da orada.
Velhasıl kendini dışlanmış, yok sayılmış, bastırılmış, itilip kakılmış hisseden gayri memnunların cümlesi orada.
Kimi bankta yan yana oturma hakkı, kimi istediği gibi giyinme özgürlüğü, kimi metroda saygı görmek, kimi de içkisi yüzünden horlanıp aşağılanmamak için orada.
“Biz de varız” deme gereği duyanların, kendi fikri de sorulsun isteyenlerin, kaale alınmamaktan yakınanların hangi birini sorsanız orada.
Dönüp bir daha bakın, yoksa mesaj da orada değil mi?
Akif Beki/Radikal

 

+++

 

“Yüzde 50” fetişizmine manidar gönderme

 

Bilirsiniz bir halk deyimi vardır:
 “Neler geçti neler geçti elekten, un elerken deve geçti elekten!”
Demokrasilerde sandık elektir, kimin geçip kimin geçemeyeceği belli olmaz.
Hasan Pulur/Milliyet

 

+++

 

Liberaller de “mesajı aldı”

 

Gezi direnişi sonrasında TV’lerde konuşan, yazı yazan liberal dizide rol alanları izliyorum.
Vay anasına sayın seyirciler, bir zamanlar Tayyip Erdoğan’ın her yaptığına mutlaka olumlu, hatta demokratik gerekçe bularak, ona alkış tutan bu ekip, şimdi o gerekçelerin tam tersini söyleyerek, onu eleştiriyor.
Madem böyle gerekçeleriniz vardı, geçmişte Erdoğan’a neden sarılıyordunuz? Madem sarıldınız, gemiyi neden ilk siz terk ediyorsunuz? TV’lerde sahte gülümsemeyle, geçmişte hakkını teslim eder pozlarda, Erdoğan’dan özür dilercesine.
Nedeni basit. Mesajı alıyorlar, yarınki trene binmek üzere.
Yalçın Doğan/Hürriyet

 

+++

 

Bilinçaltındaki “çapulcu”; Hareket Ordusu

 

Bizler, ne aptalız, ne de cahil. Başbakan Erdoğan’ın, Taksim Gezi Parkı’nın yıkılıp yerine yapılmasını emreylediği uğursuz kışlanın, 31 Mart Vakası’nda (13 Nisan 1909) şeriat istemiyle ayaklanıp sokaklarda adam kesen yobaz askerler kışlasının anıtı olacağını, biliriz!
Günümüzdeki Abdülhamit bendelerinin de aydın kasabı bu gericilerin isyanını bastırmak için İstanbul’a yürüyen Hareket Ordusu’nu,  “Hareket Ordusu denilen çoğu Rum, Ermeni ve Yahudi çapulcusu on beş bin kişilik bir kuvvet..”  diye andıklarını, dolayısıyla çapulcu göndermesinin de nereden çıkıp nereye vardığını gayet iyi biliriz!
Mine Kırıkkanat/Cumhuriyet

 

+++

 

NTV Temel fıkrası gibi...

 

İyileşeceğini sanmaydum

 

Doğuş grubunun medyadan sorumlu CEO’su Cem Aydın, NTV çalışanlarını haber merkezinde toplayarak bir konuşma yaptı, Gezi olaylarını görmezden geldikleri için özür diledi:
“Hata ettik, özür dileriz. Bundan sonra işimizi en doğru şekilde yapacağız”  dedi.
NTV’nin sahibi Doğuş grubunun iktidarla akçalı ilişkileri var. En son Galataport ihalesini aldı.
O yüzden iktidar yanlısı yayın yapıyor. İster istemez insan merak ediyor:
Gezi olayları gençlerin zaferiyle bitmese gene özür dileyecekler miydi?
Acaba durum şu fıkrayla mı izah edilir...
Temel uzun süre hasta yatan İdris’i ziyaret etmemiş. Günün birinde karşılaşmışlar. İdris,  “Neden ziyaretime gelmedin?”  deyince Temel mahcup konuşmuş:  “İyileşeceğini sanmaydum!”
Melih Aşık/Milliyet

 

+++

 

Kanunsuz emir  emir değildir

 

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, bir haftadır süren olaylarda polisin aşırı gaz kullanarak hata yaptığını söyledi ve özür diledi.
Oh ne güzel...
Dövdür, hastanelik et, hakaretler yağdır, tehdit et; sonra suçu sadece emir kulu olan polise atıp, kuru bir özürle kurtul!
Bu kez bu kadar kolay kurtulamazsınız Sayın Arınç...
Hiç kuşkusuz olayların bu kadar büyümesinin bir numaralı sorumlusu Başbakan!
Anlayışlı olacağına
hırçınlaştı.
(...)
İçişleri Bakanı, Emniyet Genel Müdürü, genel müdür yardımcıları, daire başkanları ve başta İstanbul Emniyet Müdürü olmak üzere halka şiddet uygulatan tüm emniyet müdürleri de bugünden tezi yok görevden alınmalı!
“Canım Başbakan bize emir verdi”  diye sızlanmalarına adlanılmamalı!
Çünkü en iyi onlar bilirler ki  “Kanunsuz emir, emir değildir!”
Mustafa Mutlu/Vatan