PKK, bir mağarada sembolik silah bırakma görüntüsü verdi ve bir açıklamada bulundu. Silah bırakma görüntüsünün ardından PKK yaptığı açıklamada;
- “Bundan sonra özgürlük, demokrasi ve sosyalizm mücadelemizi, demokratik siyaset ve hukuk yöntemiyle yürütmek amacıyla ve demokratik entegrasyon yasalarının çıkarılması temelinde sizlerin huzurunda silahlarımızı özgür irademizle imha ediyoruz.”
Bu açıklamada temel vurgu “demokratik entegrasyon yasaları” dır. Zaten Türkiye’nin milli hassasiyeti de burada başlıyor. Bahçeli’nin iddia ettiği gibi hiç kimse “silah bırakılmasından rahatsız” değil. Silahların bırakılmasıyla kurulu Cumhuriyet ve anayasaya ne olacağı kaygısı var.
Üniter devlet parçalı bir yapıya mı dönüştürülecek, diye soruyoruz. Yoksa “yumuşatılmış özerkliğe” mi gidiyoruz endişesi taşıyoruz.
PKK’nın silah bırakma sonrası yaptığı açıklamaların öncesi var. Teröristlerin başı Öcalan’ın açıklamaları var. İmralı’dan gönderdiği videoda, “varlık inkarına dayalı ve ayrı devlet amaçlı PKK hareketine" son verildiğini belirterek, "Varlık tanınmış, dolayısıyla ana amaç gerçekleşmiştir. Miadını doldurma bu anlamdadır" diyor.
Bu cümlelerden iki şey anlayabiliriz.
- PKK, Türkiye’de devlet kurma amacına Türkiye içinde, Türkiye’yi yönetenlerin vereceği tavize bağlı olarak yeni oluşumlara karar vermiş. Yani, devlet olma sürecini zamana yayma kararı almış. Çünkü İran-Irak-Suriye ve Türkiye’deki tüm PKK örgüt yapısını en tepede toplayan asıl örgüt duruyor. Ona KCK diyorlar. KCK, Büyük Kürdistan’ın konfederasyon şemsiyesi. KCK, İran-Irak-Suriye ve Türkiye’deki oluşumların şemsiyesi olarak ölmedi, yaşıyor. Dolayısı ile siyasal amaç ve bu amacın örgütsel yapısı sona ermiş değil. KCK, şu anda “Terörsüz Türkiye” bağlamında “Entegrasyon süreci” ile yeni bir siyasi stratejide yoluna devam ediyor. Kısa vadeli hedefinde, mecliste kurulacak komisyonlarla, Bahçelinin birkaç gün önce dillendirdiği “Yeni kimlik” inşası var. Bu sebeple PKK sadece yöntem değiştirdi. Meclisten çıkarılacak her yasa, “milli birlik ve kardeşlik” adı altında PKK’ya verilecek taviz olarak tarihe yazılacaktır. Nitekim KCK lideri Öcalan, kendi davasını “kurtuluş Savaşı” olarak vurgulamış ve PKK’nın amacına ulaştığını belirterek yeni strateji ortaya koymuştur.
- Bu demeçten ikinci anlayacağımız şey ise, PKK pes etti, mecburen bu yola başvurdu, şeklinde aşırı iyimser bir yorum olur ki bu mümkün görülmüyor. Dolayısı ile birinci değerlendirme bağlamında yol haritası ilerleyecektir.
HÜDAPAR ve MHP’nin öne sürdüğü “Yeni kimlik” Anayasa’nın 66. Maddesini akıllara getiriyor. Burada tanımlanan vatandaşlık/Yurttaşlık kimliği “Türk” olarak ifade ediliyor. Hemen herkes biliyor ki bu tanım etnik bir kimliği anlatmıyor. Ancak başta İslamcı kesimler olmak üzere Cumhuriyetle sorunu olan her kesim, “hepimizi Türk yapıyorlar” diyerek üstüne bir de “Irkçılık” yapıştırarak tanıma karşı çıkıyor.
PKK’nın ve “Önderi” Öcalan’ın entegrasyon vurgusunda işte bu tanım onların sözünü ettiği “Entegrasyonu” bozuyor.
Çaresi belli.
“Yeni milli kimlik.”
Her şeyden evvel “silahları yakmak” bırakmanın simgesi olarak belirlenmiş. Dikkatinizi çekerim, teslim etmek yerine yakıyorlar. Ne demek bu. “Biz teslim olmayız” gerekirse anlaşırız, Anlaşırsak da silahları teslim etmez yakarız” demek.
Halbuki olması gereken silahların teslimidir.
“Entegrasyon” uyum sürecidir, aynı zamanda katılımdır. Bu durumda verilecek mesaj nedir?
Silahları yakmak değil, teslim etmektir. Çünkü uyumlu hale geleceğiniz başkası değil, devletinizdir.
Yine buradan devam edersek PKK’nın elinde bulunan tüm silahların teslim edileceği yahut onların deyişi ile “yakacağı” bir masaldan ibaret. PYD’ye vermek dururken bunu neden yapsın?
KCK yani “Komünal Konfederal Kürdistan Devleti” tepe örgütü yok olup bitmeyecek ki. Bir tehdit olarak ve hem de bölgesel bir tehdit olarak varlığını devam ettirecek.
Türkiye’den istenen “Anadilde eğitim ve kimlik” tavizi, basitmiş gibi görülen ancak uygulamaya geçtiğinde, çok değil, iki kuşak sonra Türkiye’nin milli/ulusal birliğin bozarak, Tülkeyi iki farklı bloka ayıracaktır.