Sorun mu, sorumluluk mu?

Başbakan Erdoğan  “Kürt Sorunu”  milletin sabrını taşırınca “sorumlu” arıyor!.. Önce aynaya bakması gerek! Medya patronlarını, üst yöneticileri yemeğe davet etti. Onlar da -ortalıklarda pek kolay görünmeyen- patronlar ve tabii yalakalar, yanaşmalar, tam kadro hazır ve nazırdılar; Erdoğan’ın ağzının içine baktılar...
Bu yemeğe Aydınlık, Sözcü, Cumhuriyet ve tabii Yeniçağ özellikle davet edilmemişlerdi Erdoğan’a  “yanaşmadıkları”  için! Selcan Taşçı kızımız ne güzel yazmış:  “Yeniçağ ile aralarında kan uyuşmazlığı var... Tayyip Erdoğan’ın medya açılımında da milliyetçilere yer yok” ; çünkü biz hizaya, onun hizasına gelmeyiz.

***


Erdoğan, yemekte, mutadı hilafına yumuşak konuştu. Medyaya ve patronlara fırça atmadı, ama dokundurdu... Patronların ağızlarına bir parmak bal çaldı:  “Medyanın, terör saldırıları karşısında gerçekten sorumlu bir yayıncılık anlayışıyla hareket ettiğini ve terörle mücadelede gereken hassasiyeti gösterdiğini”  söyledi... Ama hemen  abasının altından sopasının ucunu gösterdi:  “Bu süreçte medyanın rolü ve tutumunun her zamankinden çok daha fazla önem arz ettiğini”  belirttikten sonra:  “Bir müdahale arzusu içinde asla değiliz”  dedi. Bu sözleri  “ama, gerekirse müdahale edebiliriz”  şeklinde kapalı bir tehdit olarak okuyun!.. Başbakanın medya ilişkilerinin ve gazetecilere karşı davranışlarının sicili pek parlak değil. Hoşuna gitmeyen yazılar yazanlara açtığı davalar... Kendisi hakkında kitaplar yazanların yıllardır hapiste yatmaları vb.. “Kalpazan”  adlı kitabı yazan Engin Poyraz dört yıldır hapiste... Mustafa Balbay’ın  “tutuklu mahkûmiyeti”  de ona yaklaştı!..

***


Fakat şurası doğru: Medyanın, terör ve teröristler hususunda  dikkatli, özenli ve sorumlu davranması gerek... İngiltere’nin eski Başbakanlarından  “Demir Leydi”  lakaplı MargaretThatcher  “propaganda, terörün oksijenidir” demişti. Medyanın, terör ve teröristler konusunda  sorumlu davranması gerekir, çünkü terör  örgütlerinin, silahlarıyla birlikte medyayı da amaçları için  “kara propaganda”  aracı olarak kullandıkları malumdur. Bu klasik yöntem,  TV’den ve şimdi de internet sitelerinden sonra, daha etkin ve tehlikeli boyutlara ulaştı.

***


Başbakan,  “Elbette bir müdahale arzusu içinde asla değiliz. Bunu antidemokratik buluruz”  diyor ve medyaya  “oto kontrol”  öneriyor. Bu da doğru... Amerika’daki gazetecilik hocam söylemişti;  “Basın kendi kendini kontrol etmez, edemezse başkaları muhakkak kontrol etmeye kalkar”... İşte şimdi bu noktadayız. Erdoğan ve danışmanları, medyada sorumluluğun ölçülerini takdir edecek-koyacak bilgi ve birikime sahipler mi?.. Erdoğan’ın “sorumluluk-sorumsuzluk” ölçütü ne?..

***


Benim gazetecilik  ve yöneticilik hayatımda temel bir ilkem vardı: Bir haber veya makalenin ülke çıkarları aleyhine kullanılması ihtimali varsa,  ne kadar sansasyonel olursa olsun, ne kadar prim ve tiraj yaparsa yapsın, yayınlanmasına müsaade etmezdim... Benim için “Basın özgürlüğünün”  sınırı ülke çıkarlarına dayanır... Herkes için de  “sorumluluk”  ve  “otokontrol”  bu sınırda olmalıdır. Yoksa politikacıların, bürokratların, mesela Erdoğan’ın hoşuna gidip gitmemesi değil!.. Canlı örnek mi istersiniz, Başbakan hoşuna gitmeyen gazeteleri davet etmedi... Sorumluluğu, sorumsuzluğu buraya kadar!..

Yazarın Diğer Yazıları