Süper Lig’de 2019-2020 sezonuydu.

Okan Buruk’un teknik direktörlük yaptığı Başakşehir büyük bir başarıya imza attı, Süper Lig şampiyonluğunu kucakladı.

Bu başarıda takımın o sezona iyi transferlerle başlamasının rolü büyüktü.

Ne var ki Başakşehir, 2020-2021 sezonunda hem kulüp yönetiminin doğru transferler yapmaması ve hem de diğer takımların kendilerini toparlamaları nedeniyle aynı başarıyı gösteremedi ve sezonun henüz yarısı tamamlanmışken Okan Buruk’un görevine son verdi.

(Aynı Okan Buruk, üç yıldır teknik direktörlüğünü yaptığı Galatasaray’da tam 3 kez şampiyonluk kupasını kaldırdı.)

***

Bir başka örnek vereyim:

Süper Lig’de 2020-2021 sezonuydu.

Beşiktaş’ta teknik direktörlük koltuğunda Sergen Yalçın oturuyordu.

Diğer kulüplere göre iyi bir kadrosu olan Beşiktaş o sezon hem lig şampiyonluğunu hem Türkiye Kupası’nı kazandı.

Aynı Sergen Yalçın bir sonraki sezonda alınmaya başlanan başarısız sonuçların ardından Aralık 2021’de takımla yollarını ayırmak zorunda kaldı.

(Beşiktaş, geçtiğimiz günlerde Sergen Yalçın’a bir kez daha görev verdi ama onun yönetiminde çıkılan ilk maçta Alanyaspor’a 2-0 yenilmekten kurtulamadı.)

***

Bu örnekleri vermemin nedeni Jose Mourinho’nun sözleşmesinin, Fenerbahçe’yi Avrupa’da ve ligde başarıya ulaştıramadığı gerekçesiyle sona erdirilmesi.

O Mourinho ki, Porto’nun 6, Chelsea’nin 8, İnter’in 5, Real Madrid ve Manchester United’in 3’er, Roma’nın 1 kupa kazandığı yıllarda adı geçen takımların başındaydı. Başarıları dolayısıyla FİFA ve UEFA gibi kuruluşlar tarafından kendisine defalarca “Avrupa’nın En Başarılı Teknik Direktörü”, “Dünyanın En Başarılı Teknik Direktörü” gibi ödüller verildi. Portekiz Futbol Federasyonu tarafından ise “Yüzyılın Portekizli Teknik Direktörü” olarak seçildi.

***

Okan Buruk, Sergen Yalçın ve Jose Mourinho...

Elde ettikleri başarıların ardında çalıştırdıkları takımların rakiplerinden daha iyi kadrolara sahip olmaları vardı.

Bu denklem bozulunca takımları başarısız oldu, kulüp yönetimleri de onlarla yollarını ayırdı.

Şu gerçeği bilmek gerekir:

Takımları teknik direktörler değil futbolcular şampiyon yapar.

Rakiplerden daha güçlü bir kadro kurulmuşsa başarı uzak değildir, mutlaka ulaşılır.

Kulüp yönetimleri alt yapıya hiç önem vermemişler, futbol simsarlarının oyununa gelip sıradan yetenekleri milyonlarca Euro ödeyerek kadroya katmışlar ve bunları taraftarlara dev transferler olarak tanıtmışlarsa, takımın başına sadece Avrupa’nın değil dünyanın en iyi teknik direktörünü getirseniz bile sonuç alamazsınız.

***

Akla şu soru gelebilir:

Teknik direktörün başarıda hiç rolü yok mudur?

Elbette vardır ama gözde büyütmemek gerekir.

İşi bitiren; sahada koşan, mücadele eden futbolculardır.

Teknik direktörün bir takıma en büyük katkısı futbolcular arasında dostluk ortamı yaratmak olabilir ancak.

Taktiğin etkisi de sınırlıdır.

Futbolda elli tane taktik yoktur; kabaca söylemek gerekirse, rakibin gücüne göre ya hücum futbolu oynarsınız ya savunmada kalıp kontrataklarla sonuca gitmeye çalışırsınız.

++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++

Örnek bir kulüp başkanı

Türkiye’de futbol kulüplerinin çoğu, başkanlığa seçilen işadamlarının kişisel tatmin alanları olmaktan kurtulamıyor bir türlü.

Onlara futbolumuzun renkli ve başarılı bir başkanından, “Transfer Sihirbazı” diye bilinen rahmetli İlhan Cavcav’dan söz etmek istiyorum.

Belki örnek alırlar.

Cavcav’ın bazı özellikleri şöyleydi:

-Şimdilerde çok sık rastladığımız biçimde işadamlığından kulüp başkanlığına değil, futbolculuktan önce işadamlığına, bunun ardından kulüp başkanlığına gelmişti. Yani çekirdekten sporcuydu.

-Bir kulübün başında 38 yıl başkan kalarak kırılması güç bir rekorun sahibi oldu. Tekrar tekrar başkan seçilmesinin ardında ayak oyunları değil başarılı yöneticiliği vardı.

-Başta üç büyükler olmak üzere birçok kulüp hesapsız transferlerden kaynaklı ağır borç yükleri altında kıvranırken onun yönetimi sayesinde Gençlerbirliği bir kuruş bile borcu olmayan bir kulüp haline geldi.

-Takımını toprak sahalardan kurtardı, dünya standartlarında modern spor tesislerine kavuşturdu.

-Futbolun ekonomisini çok iyi biliyordu. Ekibiyle bir yandan Afrika ve Asya ülkelerini bir yandan Anadolu’yu tarayıp ucuza aldığı futbolcuları birkaç yıl içinde astronomik rakamlarla satıyordu. Geremi, Kona, Moshoeu, Khuse, Haminu, Okan Koç, Gökhan Gönül, İrfan Can Kahveci, Soner Aydoğdu, Aykut Demir, Ümit Karan, Ahmet Çalık, Ergün Penbe, Tarık Daşgün, Deniz Barış, Serkan Balcı, Ali Tandoğan, Ali Eren, Mustafa Pekdemek’in transferleri sayesinde kulübün kasalarını tıklım tıklım doldurdu.

-Bazı maçlarda takımın dizilişini ve uyguladığı taktiği beğenmez, tribünden telefonla teknik direktörü arayarak, “Ahmet’i çıkar yerine Mustafa’yı al” ya da “Hücum oynatmayı bırak, takımı geriye çek” gibi taktikler verirdi.

-Unutulmaz icraatlarından biri de, uluslararası alanda tanınmayan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bir takımıyla maç yapmayı göze almasıydı. Bu nedenle FİFA tarafından 4 ay hak mahrumiyeti cezasına çarptırıldı.

-Medyaya verdiği çeşitli röportajlarda, “Ben un sanayicisiyim. Futbolcuyu da buğday seçer gibi seçerim. Kimin ne olduğunu anlamam için 15 dakika izlemem yeter”, “Burası imam hatip okulu değil, futbolcularım sakal bırakamaz”, “Hayatımda ne maç aldım, ne maç sattım, milyonlarca liralık şike tekliflerini reddettim” gibi ilginç açıklamalar yaptı.

-Dünyadaki kulüp başkanları arasında teknik direktör değiştirme rekoru da herhalde ona aitti. 38 yılda 55 teknik direktörle çalıştı. Bunlar arasında sözleşme imzaladıktan bir saat sonra kovduğu teknik direktör olduğu gibi 6 gün çalışıp kovduğu teknik direktör de vardı.

-Bir teknik direktörü kovduktan sonra yerine hemen yeni bir teknik direktör bulamayınca takımı kendisi çalıştırıp taktikleri vermiş ve bu şekilde çıkılan maçta rakip mağlup edilmişti.

-Kulüp yöneticiliğinde belki de tek kusuru büyük bir ihtiras içinde olmayışıydı. Gençlerbirliği’nin ligde kalmasını yeterli görüyordu. Aldığı iyi futbolcuları hemen satmasa çok iyi takımlar kurabilir, şampiyonluk kupasını birçok kez kulüp müzesine taşıyabilirdi.