TARIMIN BİLİNÇLİ YOK EDİLİŞİ - 4 -

TARIMIN BİLİNÇLİ YOK EDİLİŞİ - 4 -
TARIMIN BİLİNÇLİ YOK EDİLİŞİ - 4 -

Batılı çiftçi kalkınıyor Türk çiftçisi batıyor

Yabancılar ne derse, o yasalaşıyor...
Süreci hep birlikte hızlandırdılar

Turgut ÖZAL  Tansu ÇİLLER   Kemal DERVİŞ

IMF’nin elinde oyuncak olduk!
70’lerden sonra yapılan dış borçlar yüzünden ülke ekonomisini eline geçiren IMF ve Dünya Bankası, seçilen hükümetlere istediğini yaptırtıyor

En hızlısı AKP Hükümeti çıktı
IMF’in direktifleri ve AB’nin istekleri üzerine uyum yasalarını süratle çıkaran AKP Hükümeti, bu aceleci tavrı tarımla ilgili yasalarda da gösterdi. Çiftçinin tüm uyarılarına rağmen Tarım Yasası ve Tohumculuk Yasası başta olmak üzere, içeriği eleştirilen birçok yasayı meclisten geçirip, Türk tarımını iyice geri dönülmez bir çıkmaz sokağa soktular.

Türk ekonomisinin ve dolayısıyla tarımının IMF ve AB aracılığıyla Batılı ülkelerin ellerine teslim edilmesinin temelleri, dış borçlanmanın hızlandığı 1970’lerde atılmıştır. 70’li yılların başında petrol üreticisi olan ülkelerin petrol yaptıkları 5 kata varan zamlar, Türkiye’nin dış ödemeler açığını altüst ederken, hükümetlerin uyguladığı yanlış iç ve dış iktisat politikaları da dış ticaret açığının büyümesine neden oldu. Birçok iktisatçıya göre bu hataların başında, Erim Hükümeti’nin Türk Lirası’nı nominal olarak revalüe ederek başlattığı aşırı
değerli kur politikaları gelmektedir. Böylece, yurt içinde üretilmeyen sanayi mallarının ithalatı özendirilmiş oldu. Ancak bu uygulama, sanayiyi girdi bakımından dışarı bağımlı hale getirmiş ve aşırı değerli kurun ihracat üzerindeki olumsuz etkileri neticesinde de dış ödemeler açığı gittikçe arttı, bunlar da dış borçlarla kapatılmaya çalışıldı.

Teslimiyetin ilk belgesi: 24 Ocak kararları

Dış borçların artmasıyla IMF’in ekonomiye karışma çabalarına, 70’li yılların sonuna kadar hükümetler tarafından karşı konulsa da, 70’lerin sonuna gelindiğinde artık pes edildi. IMF’e teslimiyetin belgesi, azınlıktaki Demirel Hükümeti’nce Başbakanlık Müsteşarlığı’na getirilen Turgut Özal’ın hazırladığı ekonomik istikrar programı oldu. 24 Ocak 1980 tarihinde açıklanan ve tarihe “24 Ocak kararları” diye geçen bir dizi ekonomik tedbirle, Türk ekonomisi tek taraflı olarak yabancı sermayeye açıldı. Herkes terör olaylarına odaklanmışken, Türk ekonomisinin ve dolayısıyla tarımının kaderi o günden itibaren belirlenmiş oldu!..
12 Eylül’den sonra askeri yönetim ve onun ardından seçilen Özal Hükümeti ile pekiştirilen ve uygulanması için kanunlar çıkarılan bu 24 Ocak kararları, IMF ve AB’nin zorlamasıyla günümüze kadar ekonominin her alanına sirayet etmiştir.
24 Ocak kararları ile, tarım da dahil tüm üretim kollarında devletin korumacılığı büyük ölçüde kaldırılarak, “ithal ikameci” iktisat politikası terk edilmiş, onun yerini gittikçe “kuzuyu kurda teslim eden” bir hal alan, serbest piyasa ekonomisi almıştır.

24 Ocak 1980 kararları ile:

* Devletin ekonomideki payını küçülten bir dizi önlemlere girişildi. KİT’lerin satış kararı, ilk olarak bu tarihte alınmış oldu. Sonra Özal Hükümeti sırasında gerekli kanunlar da çıkarıldı.
* Tarım ürünleri destekleme alımları sınırlandırıldı.
* Gübre, enerji ve ulaştırma dışında sübvansiyonlar kaldırdı
* % 32.7 oranında devalüasyon yapılarak günlük kur ilanı uygulamasına gidildi.
* Yabancı sermaye yatırımları teşvik edildi, kâr transferlerine kolaylık sağlandı.
* Yurtdışı müteahhitlik hizmetleri desteklendi.
* Hem ihracat, hem de ithalat teşvik edildi. Ülkeyi ithal ürünlerden korumak için konulmuş yasakları kaldırma kararı alındı ve ülke birkaç yıl sonra lüks tüketim batağına sürüklendi. (Halen sürmektedir). Bunun toplumda yarattığı ahlaksal erozyon ise (para için her şeyi yapmak ve her kılığa girmek devri) , sosyologlar başta olmak üzere birçok bilim insanına tez konusu olmuştur.
* İhracat; vergi iadesi, düşük faizli kredi, imalatçı ihracatçılara ithal girdide gümrük muafiyeti, sektörlere göre farklılaşan bir tercih sistemi ile teşvik edildi.
İthalat, ihracat ve müteahhitlik... Bu kararlar sonucunda Türk ekonomik hayatını, paradan para kazanan ve hatta vergi iadesi uğruna bazen paravan şirketler bile kurabilen birçok “iş insanı” doldururken, tarım ve sanayiye yatırımlar ise adeta unutturuldu.
Bu arada, Çiftçi Sendikaları Konfederasyonlaşma Platformu da bu yıl yayınladıkları bir bildirgede, 1980’den 2007 Temmuz’una kadar iktidara gelenlerin yaptıkları uygulamaları kronolojik olarak şöyle sıraladı:

Özal’lı ANAP hükümeti:
*  Kamu İktisadi Teşekküllerinin (KİT) ve Kamu İktisadi Kuruluşlarının (KİK) yasalarında değişiklik yaptı. Böylelikle KİT’ler özelleştirebilecek duruma getirildi.
*  Üç yanı denizle çevrili ülkemizin akarsu ve göllerindeki ürünlerden doğru ve iyi yararlanmamızda önemli görevler üstlenen ve daha da geliştirilmesi beklenen Su Ürünleri Genel Müdürlüğü kapatıldı.
*  Gıdaların kalitesini, sağlıklığını hem test hem de kontrolünü gerçekleştiren Gıda Kalite Kontrol Genel Müdürlüğü kapatıldı.
*  Hayvanların sağlıklı yetiştirilmesi ve tüketicilerin sağlıklı hayvansal gıda tüketmesinde yararlı görev gören Veteriner İşleri Genel Müdürlüğü kapatıldı.
*  Üretici köylüyü yeniliklerle buluşturan Ziraat İşleri Genel Müdürlüğü kapatıldı.
*   Bitki sağlığı ve zararlılarla mücadelede etkili teknik ve bilgi desteği sunan Zirai Mücadele ve Karantina Genel Müdürlüğü kapatıldı.
*  Tarım Topraklarının amaç dışı kullanımını engelleyen Toprak-Su Genel Müdürlüğü kapatıldı.

Sonuç: Özal’lı ANAP Hükümeti’nin kapattırdığı bu genel müdürlüklerden boşalan yerlere özel sektör girdi; tarım toprakları kâr amaçlı olarak konuta ve sanayiye açıldı. İlaç ve gübre kullanımı, özel sektörün “ne kadar çok satarsa o kadar çok prim alacak olan” gezgin satıcılarının eline terk edildi. Topraklarımız ve sularımız hızla kirlenmeye başladı ve kullanılamaz hale getirildi.
ANAP Hükümeti ayrıca; çayda ÇAY-KUR’un, tütün ve alkollü içeceklerde TEKEL’in tekelliğini kaldırarak; çay, tütün ve üzüm üreticileri için zor günlerin önünü açtı.

DYP - SHP Hükümeti:
*  Et ve Balık Kurumu’nu (EBK), Yem Sanayii’ni (YEMSAN) ve Süt Endüstrisi Kurumu’nu (SEK) özelleştirdi. Bu kurumları alan şirketler ilk iş olarak yem fiyatlarını arttırdılar. SEK’i alan şirketler de süt fiyatını düşürdüler. (Yazarın notu: Satış sözleşmelerinde üretim devamlılığının garanti altına alınmamasının sonucunda pek çok süt fabrikası veya et mezbahası, onları alanlar tarafından kapatılmış, hayvancılık göz göre göre öldürülmüştür. Bu arada basının büyük bölümünde de, özelleştirilmeler öncesinde bu tip tehlikelere karşı uyarıcı haberlere ne yazık ki yer verilmemiştir!... Aynen şu sıralar TEKEL satışı öncesi basında yaşanan sessizlik gibi!)

Sonuç:
Hayvan yetiştiricisi çiftçiler, besledikleri hayvanlarını ellerinden çıkarmak zorunda kaldılar.
DYP-SHP hükümeti, EBK, SEK ve YEMSAN’ı özelleştirmeden önce, 1980 yılında 80 milyon olan hayvan sayımız, şimdilerde 41 milyon adede kadar geriledi. Türkiye hayvansal ürünlerde ihracatçı konumdan ithalatçı konuma getirildi, ülke ekonomisi zarar gördü.

DSP - MHP  ANAP Hükümeti:
*  Şeker Yasası’nı çıkardı.
*  Tütün Yasası’nı çıkardı.
*  Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri’ne ilişkin bir yasa çıkarıldı. Üreticilerin birlikleriyle adeta bağını koparan bu yasayı uygulamaya bu hükümetin ömrü yetmedi ve yasa, seçim öncesinde çiftçiye “biz bu yasayı uygulamayız, kaldırırız” sözü veren AKP Hükümeti tarafından “verilen söze rağmen” uygulandı. Hatta, FİSKOBİRLİK tartışmalarında izlediğimiz gibi “Birliklere kredi vermemize Birlikler Kanunu engel” bile diyebilen AKP Hükümeti, Fındık üreticilerini bir dilim ekmeğe muhtaç etti.

Sonuç:
Çıkarılan Şeker Yasası sonrasında;Şeker pancarı üretimimiz 18 milyon tondan 11 milyon tona geriledi. 175 bin üretici, şeker pancarından uzaklaştırıldı. Şeker fabrikalarında çalışanlar işsizlikle karşı karşıya bırakıldı. Ülkenin ekolojik dengesi bozuldu.

Çıkarılan Tütün Yasası sonrasında;
Tekel’in tütünde destekleme alımı yapması ve destekleme fiyatı açıklaması önlendi. Tütün üreticileri sözleşmeli üretime geçmek zorunda bırakıldı. Yaklaşık 583 bin olan tütün üreticisi sayısı şimdilerde 255 bine geriledi (kimine göre 210 bin) Tütün üretimi de 208 bin tondan 147 bin tona düştü.
Çıkarılan Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri’ne ilişkin yasa sonrasında;
Yasayla oluşturulan Yeniden Yapılandırma Kurulları, birlik yönetimlerininin üzerinde bir yetkiyle donatıldı ve kooperatif arsalarının satılması, işçilerin işine son verilmesi, entegre tesislerinin şirketlere dönüştürülmesinde bu kurullar belirleyici hale getirildi. Kooperatiflere ait fabrikaların üç yıl içerisinde şirketlere dönüştürülmesi öngörüldü. Böylece kooperatif fabrikalarının özelleştirilmesinin önü açıldı. Birliklerin, devlet veya diğer kamu finans kurum ve kuruluşlarından herhangi bir mali destek almasına ve devlet bankalarından kredi sağlamasına engel konuldu. Birliklere banka kurma yasağı getirildi.

AKP Hükümetleri:

*  Tohumculuk Kanunu’nu çıkarttı.
*  Üretici Birlikleri Yasası’nı
çıkarttı.
*  Lisanslı Depoculuk Yasası’nı
çıkarttı. Ne var ki söz konusu yasa, ABD’deki yasanın “kötü bir kopyası” olarak değerlendirildi. ABD’deki yasada çiftçiye ucuz kredi verilirken, Türkiye’de çıkarılan yasada ise nedense bu yok!.. Bu yasayla çiftçiye adeta, 
“Kendine bir tüccar bul, kaça satarsan sat” denilerek, çiftçi piyasaya karşı korumasız bırakıldı.
*  Organik Tarım Yasası’nı çıkarttı; organik tarım sertifikasını verme yetkisini kamu görevi yapan devlet kuruluşlarına değil, para karşılığı sertifika veren ve çoğunluğu yabancı olan özel şirketlere verdi.
*  Tarım Sigortası Yasası’nı çıkarttı; mevzuatı çiftçileri değil, sigorta şirketlerini gözetecek şekilde düzenledi.
*  Tarım Kanunu’nu çıkartmış; çiftçilere Gayri Safi Milli Hasıla’nın %1’inin altında destekleme
yapılmayacağı kanun maddesi ile
belirlendi. Ancak, hükümet daha ilk yılda kendi çıkarttığı kanunu bile uygulamamış, çiftçilere verilen destekler %1’in altında kaldı.
*  Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu’nun çıkarttı; birinci sınıf tarım arazisi üzerine izinsiz kurulduğu için mahkeme tarafından
kapatılmış olan Cargill’in fabrikasına af getirdi.

Sonuç:

Çıkarılan Tohumculuk Kanunu ile;
Yurt içinde sadece kayıt altına alınmış çeşitlere ait tohumlukların ticaretine izin verildi. Çiftçilerin ürettiği tohumları satmalarına engel getirildi.
Çiftçilere ürettiği tohumu satmamak kaydıyla, sadece kendi ailesinin ihtiyacı kadar, sınırlı tohum üretmesine ve çiftçilerin kendi aralarındaki parasız tohum değiş tokuşuna izin verildi.
Böylece çiftçiler tohum ticareti yapamaz hale getirildi.
Devlet, tohum üretimi alanının dışına çıkarıldı. Kamu, tohumun sertifikalandırma, ticaret ve denetimini özel şirketlere bıraktı. Bu şirketlerle çiftçiler arasında çıkacak olan anlaşmazlıklarda ise hakemlik yetkisi, tohum şirketlerinin oluşturduğu Tohumcular Birliği’ne verildi.
Çıkarılan Üretici Birlikleri asası ile;
 “Üreticilerin birliğini tesis etmek yerine, adeta birliği dağıtmak maksatlı çıkarılmış bir yasa olduğu” tarzında eleştirilere uğrayan bu yasada, birliklere getirilen “yasaklar” söyle sıralanıyor:
Tüm üyelerin Birlikler’e ortak olması düzenlendi ancak Birlikler’in, kendi üyelerinin ürettiği ürünleri işleyebilecek sanayi tesisleri kurması önlendi ve böylece birlik üyelerinin kolektif üretim yapması engellenmiş oldu.
Yasaya göre Birlikler, üreticilerin kullandıkları girdileri (ilaç, gübre vb) iç veya dış piyasadan toptan alıp üreticilere dağıtamayacaklar. Bu yasa ile, üretici - tüketici ilişkisinin kurulması ve aracıların ortadan kaldırılması önlendi.
Çiftçilerin adlarına, teker teker olmak kaydıyla sözleşme imzalayabilmelerinin önü açıldı, ancak Birlikler’in tüm üyeleri adına sözleşme
imzalamaları yasaklandı. Birlikler’in gelirlerinden üyelerine pay dağıtmaları engellendi.
Ayrıca hükümetlere, tarımla ilgili olan ve onaylanmış uluslararası sözleşmeleri aynen kabul etme ve gereğini yapma zorunluluğu getirildi.




YARIN : Türkiye’yi gerileten ilerleme raporu

 

::.. Serpil ÖZKAYNAK ..::