Önü arkası belli olmayan, geleceği üzerine, acelesiz ve itinalı olarak ortaya çıkarılan açıklamalar üzerinden yorum yaptığımız “Silah bırakma” olayı, bilinçli, yavaş tempoda ilerliyor. Burada önemli kavramlar, bilinçli olmak ve yavaş tempoyla ilerlemektir.
Psikolojide korkuları azaltmak ve hatta yenmek için bir yöntem uygulanır. Buna “Sistematik duyarsızlaşma” denir. Bir diğer adı da kademeli yaklaşmadır. Korkular (fobiler) böyle tedavi edilir.
Sade vatandaşlar için terör de bir korkudur. Hatırlayın, yıllar önce Erdoğan şimdiki ortağı Bahçeli’ye “Sivas’ın ötesine” gidemeyeceğini söylüyordu. O günü Sivas’ın ötesine gerçekten de gitmeyen Bahçeli, şimdi kalp ameliyatı geçirdiği için mümkünse çok az konuşması gerektiği halde, Silivri’deki Selahattin Demirtaş’ı arayıp 5 dakika konuşuyor. Bir önceki ve daha önceki seçimlerde “DEM’lenmekle” suçladığı, Altılı Masa’nın orta bacağı olarak itham edip oy aldığı seçmene, şimdi, “Kutlu yolumuzdan bizi kimse döndüremez” diyerek, onlardan alkış istiyor. Bu siyasi aldatmayı ve tutarsızlığı bir kenara koyalım, teröristbaşının çağrısı, Kandil’de şartlı ve kısıtlı karşılık buldu. Söz konusu kısıtlılık ve iktidarın hesapları tamamlandığında sahiden de PKK silahları bırakıp “çekiliyorum” dediğinde uluslararası kartların açılacağını şimdilik kimse hesaba katmıyor.
İzah edeyim.
PKK, denilen terör örgütü, anlam, amaç, hedef ve strateji bakımından tek parçadan oluşmuyor. İran-Irak-Suriye ve Türkiye’yi içine alacak Büyük Kürdistan’ı hedefleyen çatı örgütü var. 2005’de kurulan bu çatının adı KCK.
İran’da PEJAK.
Irak’ta HPG.
Suriye’de YPG-PYD.
Ve Türkiye’de ağırlıklı ve etkili olan PKK.
Bahçeli’nin çağrısıyla başlatılan ve yine onun deyimi ile “Kutlu olan yol” PKK’nın silahları bırakması üzerine. Nitekim, Teröristbaşının çağrısına Kandil’deki PKK dışında diğerleri ilgisiz kaldı. Özellikle Türkiye’nin PKK’dan sonra en büyük tehdit olarak gördüğü PYD-YPG, genel adıyla SDG, “söz konusu çağrının kendilerine yönelik olmadığını” söylediler.
Yani?
PKK’nın kendini feshetmesi tek başına esas sorunun ve tehlikenin bittiği anlamına gelmiyor. Hatta PKK eğer kendini fesheder ve istediği şartları iktidar ve ortaklarına kabul ettirirse, önemli kazanımlar elde etmiş olacak. Özellikle Suriye’de şartlar Türkiye’nin aleyhine büsbütün değişebilir.
Nasıl?
Şöyle.
PKK kendini feshettiğinden itibaren Türkiye’nin uluslararası alanda terörle sorunu kalmamış kabul edilecektir. Bu durumda başta Abd ve İsrail olmak üzere Suriye’de hesabı olanlar, “terörü gerekçe göstererek Suriye’de kalamazsın” diyebilir.
Bu madalyonun bir yüzü.
İkinci yüzü ise, PKK’nın bitirilmesine izin verecek olan ABD-İsrail ikilisi, Suriye’nin kuzeyinde, yıllardır beslediği oluşuma, Irak’taki Barzani benzeri bir siyasi yapı kazandıracaktır. Böylece KCK’nın hedeflerinden biri daha Suriye’de amacına ulaşmış olacaktır. Türkiye’de ise, şimdilik, “Barış” adı altında, “demokratikleşme” kutusunun içine ne konulursa o kazanılmış olacak, ancak gelecekte o kazanımlar kar taneciğinin dev çığlara dönüşmesi gibi yeniden Türkiye’yi tehdit edecek boyutlara varacak potansiyeli içinde barındıracaktır.
DEM Parti’nin ve teröristbaşının ikide bir demokrasiye vurgu yapmasının temelinde de işte bu koparacakları tavizler vardır. “Demokratik kazanımlar”dan kasıt, kurulu anayasal düzenin değişmesini istemektir. Bunların başında iki dillilik, “eşit vatandaşlık” adı altında “Türksüz” bir anayasa ve yerel yönetimlerin yetkilerinin güçlendirilerek bir çeşit özerklik verilmesidir.
Halbuki, Türksüz anayasa dönemlerinde de Kürtçülük isyanlarını sürdürmüştü. Hatırlatırız. Kürt Teali Cemiyeti kurulduğunda henüz herkes yurttaş olarak Türk değildi. 1826 Babanzade İsyanları, sonrasında gelen isyanların hiçbirinde ne Cumhuriyet ve ne de yurttaşlığı Türk olarak kabul eden bir anayasa vardı. Osmanlı’nın son döneminde Şemdinli’de varlık gösteren Şeyh Ubeydullah, Osmanlı Halifesine isyan etmedi mi?
Demek ki sorunun halifelikle, yurttaşlık tanımıyla veya dinle diyanetle bir ilgisi yokmuş. Asıl mesele, modernleşmeyle başlayan milliyetçilik hareketlerinin Osmanlı’dan kopuşu hızlandırdığı sırada, kendilerine yeni bir çıkış kapısı arayan Kürtçülerin devlete, tıpkı Sırplar, Bulgarlar, Arnavutlar, Araplar gibi başkaldırmalarıdır.
Bu sebeple, şimdi, “Barış” barış denilen şey, vereceğiniz tavizlere bağlı olarak geçici duraklama yaratabilir. Çünkü alınacak tavizler sayesinde Kürtçülük, Türkiye içinde yeni bir toplum inşa edecektir. Bu da barış gelmiş gibi bir duraklamaya neden olabilir. Dolayısı ile ne verirsen ver, KCK’nın varlığı altında toprak kazıncaya kadar sürecektir.
Kalıcı çözüm, tavizle değil, güçlü Türkiye olmaktan geçer. Bunun için çok güçlü bir ekonomi, kurallı, denetlenebilir, kaliteli bir demokrasi ve yine Avrupa’dakilere benzer hukuk devleti ile tüm bunları yaşatacak bir eğitim düzeni ortaya koymakla mümkün olur.
Her taviz, yenisini isteyecek, almaya alışkın ayrılıkçı bir toplum yaratacaktır.