Tiksindirici borç meselesi

Tiksindirici borç meselesi

Cumhurbaşkanı Erdoğan''ın Kanal İstanbul''a yapılan yatırımları ödemeyeceğini söyleyen muhalefete "Söke söke alırlar" cevabından sonra, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener''in "tiksindirici borç" çıkışı, uluslararası hukuk doktrininde tartışılan bir konuyu ülke gündemine getirdi.

Gelin, neymiş bu tiksindirici borç, kısaca bir bakalım…

Tiksindirici Borç, yani "odious debt"

Bildiğiniz gibi, uluslararası hukukta esas olan, devletin devamlılığı ilkesidir. Yani, yönetim değişse de devlet baki kalır, tabii borçlar ve alacaklar da… Kural bu olmakla birlikte, "odious debt" denilen ve kelime anlamıyla Türkçe karşılığı "tiksindirici borç" olsa da, "gayrimeşru borç", "kabul edilemez borç" veya "haksız borç" olarak çevirmenin hukuki olarak daha manalı olacağı bir kavramla, kurala istisna getirilmiştir.

Bu doktrin hem ahlaki hem de ekonomik sebeplerden doğmuş olmakla birlikte bunların yanı sıra, kötü niyetli yönetimlere verilecek destekleri azaltma gayesi de taşır.

Kavramı ilk ortaya koyan Rus bir avukat olan Alexander Nahum Sack (1890-1955)''tir. Sack, konuyu ele aldığı çalışmasının en çok atıf alan kısmında şöyle der:

"Eğer bir despotik güç, devletin ihtiyaçları ve çıkarları için değil de despotik rejimi güçlendirmek, kendisine muhalefet eden nüfusu ezmek için borç alırsa, bu borç tüm devlet için tiksindiricidir/gayrimeşrudur/haksızdır. Borcun ulus tarafından tanınması gerekli değildir: Çünkü bu, rejimin borcudur, onu sözleşme yapan gücün kişisel borcudur ve dolayısıyla sözleşmeyi yapan güç ile birlikte borç da düşer."

Bu alıntılanan kısım, tiksindirici borç için illa despot bir rejim gerektiği çıkarımına yol açmış olsa da Sack, esasında burada tiksindirici nitelikte borçlara örnek olabilecek olası bir durumdan bahseder.

Gerçekten de Sack çalışmasında tiksindirici borç için genel kriterlere de yer vermiştir ve despot yönetim bunlardan biri değildir. Hükümet değişikliği halinde tiksindirici borcun söz konusu olabilmesi ve borcun sorumluluğundan kaçınılabilmesi için:

1. Yeni hükümet, iki hususu kanıtlamalı ve bu iki husus uluslararası bir mahkemece kabul edilmelidir. Nedir, yeni hükümetin kanıtlaması gereken?

a) Önceki hükümetin söz konusu borç ile karşılamak istediği hususun tiksindirici/gayrimeşru/haksız ve ülkenin tamamının veya bir kısmının çıkarlarına açıkça aykırı olduğu,

b) Alacaklıların (borcu verenler) da kredi verirken, kredinin amacının tiksindirici/gayrimeşru/haksız olduğunun farkında olduğu.

2. Bu iki hususun kanıtlanmasının ardından ise, ilgili fonların devletin ihtiyaçları için kullanıldığının ve tiksindirici/gayrimeşru/haksız nitelikte olmadığının ispat yükü alacaklılara geçecektir.

Daha sonra, bu doktrin zamanla geliştirilmiş ve 2002 yılında yayınlanan çalışmalarında Michael Kremer ve Seema Jayachandran tarafından şöyle bir tanım getirilmiştir:

"Halkın rızası olmadan yapılan ve onların yararına olmayan ülke borcu tiksindiricidir/gayrimeşrudur/haksızdır ve alacaklılar bunu önceden biliyorsa, borç halef hükümete geçmez."

Bu tanımda önemli nokta ise, "halkın rızası" vurgusudur.

Borç vereceklere uyarı

Bu noktada, Kanal İstanbul açısından bakıldığında, halkın rızası vurgusunun bizi referanduma götürmesinden kaçınmak gerekir. Zira, adil bir referandum için kamuoyu her açıdan ve tüm yönleriyle bilgilendirilmeli ve mesele, siyasi bir taraf seçme olarak sunulmamalıdır.

Halka iyi anlatılmayan hususların referanduma sunulmasının sonuçlarını, bu ülke hükümet sisteminin değişmesi ve devamında ekonomiden hukuka her alanda meydana gelen kötü gidişatta tecrübe etmiştir.

Bu açıdan, ilgili doktrine dair yapılması gereken en doğru şey, muhalefetin Kanal İstanbul projesine ilişkin her türlü hususta kanıtları biriktirmesi, açıkları tespit etmesi, düzenlediği organizasyonlarla buna karşı çıktığını ve sakıncalarını duyurmaya çabaladığını ispata delil toplamasıdır.

Formun Altı

Yazarın Diğer Yazıları