Yasak değil ama etik de değil
BBP Genel Başkanı Mustafa Destici’nin kızının TBMM’de işe girmesiyle liyakat tartışmasının ön plana çıktığı bu hafta, bir de Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanlığı’ndan Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) atama yapıldı.
Liyakat, nepotizm, kuvvetler ayrılığı, demokrasi, adalet, etik vb. pek çok konu başlığında o kadar çok şey var ki söylenebilecek.
Ancak öncelikle Destici’nin savunmasından başlayalım…
Toplum üzerindeki etkileri
Destici, Kübra Par’ın sorularını cevaplarken; “Ben kızımı daha yüksek rakamlara başka yerde de çalıştırabilirdim. Evladımın Meclis’te çalışmasını istedim”, “Beş binden fazla personel. Var. O personeller hangi yönetmelikle girmişse benim evladım da öyle girmiştir. Bir ayrıcalıkla girmemiştir” şeklinde ifadelerle olayı savundu.
“Kızınız istifa etmeyi düşünüyor mu?” sorusuna ise, “Burada gayriahlaki bir durum yoktur. Gayrivicdani bir durum da yoktur, gayriyasal bir durum da yoktur” dedi.
Nispeten, doğru. Usule uygun bir şekilde işe alımı “yapıldıysa”, bu hususta yasal bir engel olduğu söylenemez.
Ancak burada “yapıldıysa” ifadesindeki belirsizlik dahi, olayın toplumsal açıdan yarattığı sorunu gösteriyor.
Sözlük tanımıyla, liyakat, “yeterlilik, yetenek” anlamlarının yanısıra, “layık olma, yaraşma, yaraşırlık, uygunluk” anlamlarını da taşır.
Bu açıdan söz konusu olayda, yapılan işe alım, yeterli ve/veya yetenekli kimsenin işe alımı olsa da dahi, yaraşır, yakışık olanın işe alımı olduğu söylenemez.
Zira, nepotizmin (akraba kayırmacılığı) toplum üzerindeki etkileri derin ve çok yönlüdür. Haksızlığa uğradığını düşünen kişilerde öfke ve motivasyon kaybına neden olur. Adil ve eşit bir işleyişin bulunmadığına dair kuşku doğmasına yol açar. Halkın devlet kurumlarına olan güvenini zayıflatır.
Oysa, bu güven, demokratik toplumun işleyişi için kritik öneme sahiptir.
Dahası, bu türden işe alımların normalleşmesi, adalet ve eşitlik gibi toplumsal değerleri zayıflatır. Bunun ise, uzun vadeli kültürel etkileri vardır, ulusun etik dokusunu zedeler.
Tarafsızlık algısı
Gelelim AYM’ye yapılan atamaya… Yürütme içerisinden birinin yargıya atanması, şüphesiz, yasal olarak mümkündür. Ancak atanan kişinin nitelikleri ve deneyimi, söz konusu işe uygun da olsa, genel demokratik çerçeve içinde yargının bağımsızlığının korunduğundan emin olmak adına hukuki ve anayasal prensiplere bağlı bir atama gerçekleştirilmelidir.
Bu açıdan, yürütme ve yargı arasındaki olası çıkar çatışmalarının gözetilmesi, hükûmet politikalarına yönelik davalarda yargılamanın tarafsızlığına yönelik güvenin zarar görmemesine önem verilmesi gerekir.
Oysa, bugün Türkiye’de bu kıstasların, kapsamlı değerlendirmelerin, kamu güveninin korunmasının dikkate alınmadığı oldukça açık.
Yargının tarafsızlığı konusundaki yitirilen algının geri kazandırılması için hiçbir çaba harcanmadığı gibi, her yapılan atamayla tarafsızlık inancı daha da yitiriliyor.
Yürütme ve yargı arasındaki çizgi, her geçen gün -netleşme ihtimali uzaklaşarak- bulanıklaşıyor.