Toplumsal varoluşumuzun sebebi göç!..

İktidar ve ortakları topluca “Göç” denildiğinde dini gerekçeler üreterek, karşı çıkanları ırkçılıkla suçluyor. Halbuki göç, tarihsel bir stratejidir.

Açın bakın bütün tarih kitaplarını, her nereyi fethetmişsek oraya kendi nüfusumuzu taşımışız. Bu bir fetih stratejisi ve varolşsal bir neden.

Meselâ, Balkanları fethettin, orada nasıl varlık göstereceksin? Tek bir Türk yoksa hangi halka hükmedecek ve o coğrafyada hüküm süreceksin? Senin hükümranlığını kim dinler?

Sana kim itaat eder?

İktidar gücünü kim tanır?

İşgal ettiğin veya fethettiğin o ülkenin halkı mı?

Kim?

Hiç kimse!

Bu sebeple tarih boyunca Türklerin ve başkalarının daima iskân (yerleşme-göç) politikaları vardı.

Evet, Anadolu’da Alpaslan’ın fethinden önce de poroto Türkler vardı. Ama bunların Türk bilinci var mıydı, orası meçhul. Peki Bizans yenildikten sonra ne oldu?

Akın akın Türk göçü Anadolu’ya taşındı.

Fatih 1461’de Trabzon Rum Devleti’ni yendi.

Sonra?

Artık tamam deyip koltuğa mı oturdu?

Hayır!

Giresun’dan Ordu’dan 100 bin Çepni Türk’ünü oraya taşıdı.
Atatürk, ayrılıkçı tüm Rumları, Yunanistan’a gönderirken yerine Balkanlardan Türk ve Müslüman halk getirdi? Böylece güç kazandı. Benzer şekilde Yunanistan’da etnik kökenine bakmaksızın ülkesindeki kültürel ve dini çoğunluğu artırdı.

Sonra?

Atatürk, çeşitli etnik kimliklerden olan ancak kültürel olarak aynı ortak paydada buluşan ahaliyi, yurttaşlık kimliği altında anayasal olarak birleştirdi.

Gökalp’in Türkçülüğü de böyleydi.

Etnik olmaktan çok, antropolojikti. Başka bir deyişle kültürel öze dayanıyordu. Gökalp buna “hars” demişti.

Demek ki neymiş, göç ve buna dayalı nüfus, varoluşsal bir olguymuş. Egemenliğin temeliymiş. Çünkü egemenlik (milli irade), belirli bir topluma, yani nüfusa dayanır.

Ümit Özdağ Hoca’ya haksız suçlamalarla kızıyorlar. Bunu yapanların tarihten haberi yok mu? Haydin kendileri tarih bilmiyor, okumamış diyelim. Devletin uzmanları yok mu? Onlar da mı bilmiyor?

Göç olgusu hem siyasal stratejinin hem tarihin ve hem de bizzat göç sosyolojisi olarak üniversitelerde okutulan bilimin konusu.

Kaldı ki Türkiye, yıllardır terörle uğraşıyor. Binlerce asker, polis, korucu, halk, devlet memuru sırf terör yüzünden hayatının baharında toprağa verildi. Devleti yönetenler kendilerine sormuyor mu? Bu teröristlerin kaynağı neresi, nereden geliyor, kimlerden oluşuyor diye. Ortada terörü besleyen bir nüfus yoksa terörist nereden gelecek?

Önümüzde halen tartışması süren bir Ermeni sorunu var. Ermeni sorunu nereden çıktı?

Ermeni teröründen.

Peki Ermeni terörü ve katliamlarını nasıl önledik?

Terörü besleyen Ermeni nüfusu göç ettirip uzaklaştırarak.

Yine Kurtuluş savaşı yıllarında Pontus terörü vardı. Rumlar, yüzlerce çekte kurmuş, Yunan istihbaratının desteği ve eğitimiyle güç kazanmış, Karadeniz’de köyleri basıp halkı sürmeğe çalışıyordu?

Niye?

Çünkü Wilson Prensipleri gereği, nüfusu çok olan toprağın hâkimi olacaktı. Onlar da Türkleri kovup, Rusya’dan Trakya’dan göç getirip, Karadeniz’de Pontus Devleti kuracaklardı.

Bütün bu olup bitenlerin ortak noktasına dikkatinizi çekerim.

Göç, nüfus, terör…

Kesin çözüm, sorun çıkaran nüfustan kurtulmakla sağlandı.

Ümit Özdağ’a öfkelenenler, dini gerekçelerle “din kardeşliği” “Ensar” vs. üzerinden haklı ikna etmeğe çalışanlar, bu ülkenin düşmanı mı, koruyucusu ve sahibi mi bilmek isteriz.

Göç demek insan varlığı demektir. İnsan varlığına dayanmadan devlet varlığını sürdüremezsiniz. Bu sebeple göç ve nüfus varoluşsal olgudur.

Yazarın Diğer Yazıları