​​​​​​​Tüm sorunlar tek bir temele dayanıyor

Birçoğunuz duymuşsunuzdur; Kadir Has Üniversitesi, her yıl yaptığı "Türkiye Sosyal- Siyasal Eğilimler Araştırması"nın 2019 yılı sonuçlarını açıkladı. Türkiye'deki siyasi eğilim açısından pek çok çarpıcı değişikliği ortaya koymuş oldu. Halkın kendi görüşleri hakkındaki ideolojik tanımlamaları, hükümet sistemi tercihleri, partilerin başarıları üzerindeki görüşleri ve daha pek çok hususta önemli oranda farklılaşma dikkat çekiciydi.

Ancak bu yazıda araştırmada ele alınan yalnızca bir parametrenin altında yatan esas meseleyi dillendirmek istiyorum. O da "Türkiye'nin sorunları".

Şöyle ki…

Araştırmaya göre, halk, şu an ülkenin en büyük sorunu olarak ekonomiyi görüyor. Hem de katılımcıların yüzde 41,6'sı bu hususta hemfikir.

Bunun dışında yüzde 19,8'le terör, yüzde 10,5'le FETÖ ve yüzde 6,2'yle hak ve özgürlüklerin sınırlanması, halkın gözünde ekonomiyi takip eden en büyük 3 sorun.

Araştırmadan çıkarabildiğimiz bir başka sorun da yargının siyasallaşması. Böyle düşünenlerin oranı yüzde 38,7.

Türkiye'nin önemli üniversitelerinden birinde akademisyenler tarafından yapılan bu araştırma, neden ve sonuçları üzerinden değerlendirmeler yapılarak yol haritası çizilmesi gereken, önemli bir araştırma. Her bir veri tek tek günlerce tartışılabilir ancak özellikle sorunların belirtildiği bu veri, üzerinde çok düşünmeye gerek olmaksızın ortaya şu gerçeği koyuyor:

Demokrasi önemli. Demokrasi, ekonomik kalkınma için de önemli, dışsal bağımsızlık için de önemli, bireysel hürriyetler için de önemli.

Bugün, Türkiye'nin başındaki tüm sorunların temeli, demokrasi eksikliğine dayanıyor.

Çok yazdık, çok söyledik…

Demokrasi olmazsa hak ve özgürlükler korunamaz, bu koruma sağlanamazsa yatırım yapılmaz, ekonomi alt üst olur dedik. Dış politikada itibar kaybederiz dedik…

Tüm bunların yaşanmaması için gereken demokratik bir Türkiye için tek bir hükümet sistemi olduğundan söz ettik.

"İlla parlamenter sistem" dedik.

İnadımızdan değildi. Muhalefet yapmak için de değildi. Türkiye'nin geleceği içindi.

Ama inatla ve kandırmaca vaatlerle geçilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'yle geldiğimiz nokta, halkın her kademesinde (ekonomik olarak desteklenen ayrıcalıklı ve sınırlı bir kesim hariç) hissedilen sorunlara batmış bir Türkiye.

Öyle ki, kamuda işe alımlardan cezaevlerinde kimin yatacağına kadar, eğitimden yargıya, çok geniş bir yelpazede söz sahibi olan bir kişilik yönetime döndü sistem. Tüm ülkeyi ilgilendiren meselelere dair kararlar, oldukça sınırlı sayıda kişilerin istişaresi ile alınıyor. Bir deprem hakkında uyarıcı yayınlar yapmak veya yürütmenin aldığı bir kararı eleştirmek ceza konusu olabiliyor.

Başkanlık sisteminin membaı olan ABD'de bile başkan, devletin iç işlerinde bu kadar geniş yetkilere sahip değil.

Dolayısıyla, şimdi iktidar partisinin içinde de 'bu sistem böyle gitmiyor' yakınmalarının yapıldığı ve değişikliğe gitmek için hazırlıklar yapıldığı konuşuluyor. Şüphesiz, olumsuz sonuçlanan kararların mesuliyetinin yükleneceği bir günah keçisi arayışı da mevcut.

Bu da akla ilk şu soruyu getiriyor:

Parlamenter sisteme değil de yarı başkanlık sistemine geçiş ihtimali var mı?

Kanaatimce hem mevcut zihniyet hem de içerdeki konuşmalar, değişimin bu yönde olacağına işaret ediyor. Ancak böyle bir yönelim, bizi sorunlarımızdan çıkaracak, uzun vadeli bir çözüm sunmaz.

Demokratik bir Türkiye için tek yol, parlamenter sistemden geçiyor. O yüzden muhalefet, yalnızca, parlamenter sisteme dönüş konusunda ısrarcı olmalı.

Ancak, 'TBMM'deki şu anki milletvekili dağılımıyla yeniden bir anayasa değişikliği gerçekleştirmek' ne kadar faydalı sonuçlar verebilir değerlendirilmeli; bir kurucu meclis oluşturma veya değişikliği seçimlerin sonrasına bırakma ihtimalleri de düşünülmelidir.

dfs-004-001-011.jpg

Yazarın Diğer Yazıları