Turancılık Kıbrıs’ta bitti mi?

Orta Asya Türk Devletleri, Türk milli davalarından biri olan Kuzey Kıbrıs konusunda şaşkınlık yarattı. AB’den aldıkları 21 milyar Avro karşılığında, Türk Devlet Toplulukları ortaklarından biri olan Kuzey Kıbrıs Türk Devleti’ni yok sayarak, gidip Kıbrıs Rum yönetimi’ni tanıdılar. Yetmedi bir de büyük elçilik açtılar. Böylece, soydaşları olan Türkler adada işgalci durumuna düşmüş oldu.

Bu olayın üç boyutu var: Birincisi, Türkiye’nin öncülük ettiği Türk Devlet Toplulukları kurumsal yapısının işlevselliği, ikinci de Türkiye’nin dış politikadaki başarısızlığı. Üçüncüsü ise, Orta Asya Türk Devletlerinin aidiyet duygusu ve bunun dış politikaya yansıması.

Türkiye dış politikada, tabir yerinde ise boğuluyor. Akdeniz’de, bir iki yıl önce elimizde olan milli çıkarlarımız yavaş yavaş ABD-İsrail-AB ve Yunanistan lehine kayıp gidiyor. Bütün bunların iki temel amacı var. Birincisi, Akdeniz’de İsrail’e alan açmak, ikincisi de Yunanistan’ı bölgede hâkim duruma getirerek deniz dibinde çıkarılmayı bekleyen karbon enerji kaynaklarına ulaşmak.

İsrail ve ABD, Kıbrıs Rum yönetimini desteklerken aynı zamanda adanın Türk tarafını da ele geçirmek için sinsi plan uyguluyor. Bunun için Kuzey Kıbrıs’ta İsrail sermayeli şirketler harıl harıl çalışarak bolca inşaat yapıyor. Sonra yaptıkları konutları paralı yakınlarına satıyor. Böylece ezeli İsrail projesi Kuzey Kıbrıs’ta devreye sokulmuş oluyor. Yarın bir gün, Kuzeyden konut alanlar vatandaşlık isteyecek. Şimdilik verilmese de ilerde belki de uluslararası sorun olarak karşımıza çıkacak.

Bu durum bize neyi gösteriyor?

Nitelikli bir Kıbrıs politikasının olmadığını.

Mevcut iktidar, her şeyi bozup dağıttığı, içinden çıkılmaz hale getirdiği gibi, dış politikayı da bozup bozup yeniden düzetmeğe çabalıyor.

Ekonomi nasılsa dış politikada öyle.

Hukuk nasılsa, dış politika da öyle.

Bu sıralamayı artırabiliriz.

Eğitim, sağlık, emeklilerin durumu, tarımda gerileme vd. nasılsa dış politikadaki başarı da o.

Burada asıl sorunlardan biri Turancı, milliyetçi, ülkücü iktidar ortaklarının aldığı pozisyon.

Ekonomi yanıyor, ses yok.

“Uğrunda öleceğiz” dediğimiz devlet, uluslararası tefecilere oluk oluk faiz parası ödüyor, minicik bir itiraz gelmiyor. Bu nasıl bir milliyetçilikse, özüne benzemiyor.

Bakar mısınız? Kuzey Kıbrıs’ta olup bitenler. İçinde milliyetçilerin olduğu Cumhur ortaklarının iktidarında yaşanıyor. Yaşanıyor da ne oluyor? Hepsi bayılma taklidi yapıyor. Ne duydukları var ne de görüp işittikleri.

Hepsi sağır oldu.

Hani Türk devlet Toplulukları ve onun milli stratejisi? Bir devlet olmamızın, Turancılığımızın; bırakın politikasını, psikolojik etkisi bile yok. Sanki zaman dondu. Halbuki bizim arkadaşlarımız turan diye diye canlarından oldu. Kendi ülkemizde 1944 Türkçülük-Turancılık davasından tabutluklara konulduk.

Sonuç?

Büyük iktidar ortağı dahil kimseden ses çıkmıyor. Reel gerçeklik ile ideal gerçeklik birbirini tutmadı. İdeal gerçeklikte biz, Rus ve Çin esaretinde yaşayan bütün soydaşlarımız için, üzüldük, mücadele verdik. Reel gerçeklik ise, içinde yaşadığımız gelişmeler. Siyasi kurumlarıyla milliyetçiler sessizliğe gömülmüş durumda. Kuzey Kıbrıs, geçmişte esaretine üzüldüğümüz soydaşlarımız tarafından, bir avuç Dolara/Avroya işgalci durumuna düşürüldü.

Gördük ve anladık ki ne iktidar ve ne de iktidar ortağı olup, milliyetçi olduğunu iddia edenler, gerçek anlamda olması gerektiği gibi milli politikaların peşinde değil. Suyu akışına bırakmış, oturdukları koltukta televizyon izler gibi, sadece bakıyorlar.

Bu durum, sadece Kuzey Kıbrıs ile de sınırlı değil. Mesela, milliyetçilerin milleti aç, sefil, önemli bir kısmı geçinemiyor. Gene milliyetçilerin milletine ait tüm madenler yabancılara satıldı. Yetmedi, milletin tarım kaynakları, hazinenin turizm bölgelerinde bulunan en kıymetle arazileri, en çıkarcıların eline geçerken de onlar, gene bu ülkede yokmuşlar gibi davranıyor. Kaldı ki turan birliği iflas etse ne yazar.

Sözün özü milli Kıbrıs davamızda “yes be anam” dan başlayarak gelişen, bir teslimiyetçi, bir sahiplenici ikilem sebebiyle samimi, nitelikli bir politik stratejimiz yok. Bakın karşı tarafa, Yunan ve Rum her daim kararlı, dengeli ve samimi bir strateji üzerinde yürüyor. Küçücük devlet büyük strateji uygularken, büyük devlet Türkiye, kötü yönetimler yüzünden yalpalıyor.

Yazarın Diğer Yazıları