Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ahmet B. ERCİLASUN

Ahmet B. ERCİLASUN

Türk müsünüz?

Geçen hafta Türklüğün çekilmediği yerlerden birinde, Üsküp'te idim. Ulu şairimiz Yahya Kemal'in memleketinde. Yüreğim hep onun mısraları ile çarptı: Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı: İlerle! / Bir yaz günü geçdik Tuna'dan kafilelerle.

Üsküp'te, Makedonya'nın en eski üniversitesi olan Aziz Kiril ve Metodiy Üniversitesi'nde bir Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü var. Tam 40 yıldır hizmet veriyor. Olivera Yaşar Nasteva'nın bin bir emekle kurduğu bir bölüm. Adına bakıp da Olivera Hanımı Makedon sanmayınız. O bir Türk kadını. Üstelik Yahya Kemal ile aynı soydan geliyor. Balkanların tanınmış Türkologlarından biriydi. Göklerin ötesinden diğer meslektaşlarıyla birlikte belki de bizleri izliyordu. Bölümün kurucu ve emekli hocalarından Arif Ago ile Hamdi Hasan hâlâ hayatta. Yaptıklarıyla ne kadar övünseler azdır.

Bölümü şu anda Oktay Ahmed adlı genç bir Türkolog yönetiyor. Fadıl Hoca, Nazım İbrahim, Sevin Alil, Fatma Hoçin, Sena Arif bölümün diğer öğretim üyeleri. Türkiye'den değerli okutmanlar da ölçünlü Türkçenin öğretiminde üzerlerine düşeni yapıyorlar. Şu anda Selçuk Uysal ve Faruk Gezgin var. Daha önce de Hüseyin Özbay ile Abdülkadir Hayber bölümde çalışmışlar. Hepsi de orada yaşayan kardeşlerimizin gönüllerinde taht kurmuşlar.

Makedonya'da Türk Dili ve Edebiyatı ile ilgili iki birim daha var: İştip'teki Gotse Delçev Üniversitesi'nde bir bölüm ve Kalkandelen Devlet Üniversitesi'nde bir birim. İştip'te Nazlı Rânâ Gürel ile Zeki Gürel, Kalkandelen'de Selçuk Kürşad Koca ile Mehmet Gedizli okutman olarak görev yapıyorlar. Türkiye'den giden okutmanların tamamı, Yunus Emre Enstitüsü tarafından gönderiliyor. Dünyanın birçok yerine okutman gönderen ve Türkçe kursları açan bu enstitümüz, Türkiye'nin Goethe Enstitüsü olmaya aday görünüyor. Oradaki yüz aklarımızdan biri de TİKA. Bölüm odalarını ve sınıfları pırıl pırıl döşemiş.

Oktay Ahmed ve arkadaşları, bölümlerinin kuruluşunun 40. yılını kutlamak için milletler arası bir sempozyum düzenlediler. Türkiye'den, Kosova'dan, Almanya'dan ve tabii yukarıda sayılan bölüm ve birimlerden katılımların olduğu sempozyumda önemli bildiriler dinledik. Makedonyalı meslektaşlarımız en çok iki konuya yönelmişler: Balkan Türk ağızlarının tespiti ve incelenmesi; Türkçenin Balkan dillerine verdiği kelimeler. Rusya'da da, Balkan ülkelerinde de Türkçeden oralardaki dillere giren kelimeler, Arapça veya Farsça kökenli olsalar da Türkizm/Tursizmi olarak adlandırılıyor ve Türkçe kabul ediliyor.

Sempozyumun açılış toplantısında iki ana konuşmacı vardı. Biri bendim, "Köktürklerin Birinci Dönemine Ait Türkçe Kelimeler" başlıklı bir bildiri okudum. İkinci ana konuşmacı Almanya'dan Julian Rentzsch idi. Bildiri başlığı "Rumeli Ağızları Araştırmalarında Gereklilikler ve Olanaklılıklar" idi. Rumeli ağızları üzerindeki çalışmaları değerlendirdi ve bundan sonra yapılması gerekenleri vukufla ortaya koydu. En iyi bibliyografya olarak Tuncer Gülensoy ile Ercan Alkaya'nın hazırladığı "Türkiye Türkçesi Ağızları Bibliyografyası"nı anmasını önemli buldum. Bu eser 2003'te basılmıştı ve 2003 sonrası çalışmaları içine almıyordu. Dr. Rentzsch bu ihtiyaca da vurgu yaptı. Meslektaşım Leyla Karahan'ın "Anadolu Ağızlarının Sınıflandırılması" adlı eserini de bir "kilometre taşı" olarak nitelendiren Dr. Rentzsch, Karahan'ın bu çalışmasıyla başa çıkacak bir çalışma maalesef Rumeli ağızları için yok, değerlendirmesinde bulundu. Bu değerlendirmeler, Türkiye Türkoloji'sinin hiç de azımsanmayacak bir seviyede bulunduğunu göstermektedir.

Benim için asıl sürpriz, kaldığım otelde erkenden kahvaltıya inince karşılaştığım bir soru oldu. Kahvaltı henüz hazır değildi. Orada bulunan görevli hanıma saatimi göstererek gayrihtiyari "saat?" demişim. Görevli hanım güzel bir İstanbul Türkçesi ile bana "Türk müsünüz?" diye sordu. "Evet" cevabım üzerine yine güzel Türkçesiyle kahvaltının 8'de başlayacağını söyledi.

Üsküplü Türk hanım benim soyumu sopumu bilmiyordu elbet. Ama "saat" deyişimden Türkiye'den geldiğimi anladı. Türkiye'den gelenleri de Türk olarak biliyor tabii. Üsküp'te sıradan bir Türk'ün bildiğini maalesef Türkiye'nin yöneticilerine öğretemedik. Ağızlarını "Türk, Kürt, Laz, Çerkez..." diye açıyorlar. Ne yapsak, yöneticilerin bir süre yurt dışında kalmalarını mı sağlasak? Belki o zaman, soyumuza sopumuza bakılmadan bize Türk denildiğini öğrenirler.

 

Yazarın Diğer Yazıları