Uludere ve Suriye

İki üç gündür televizyon haberlerini dinlemek zorlaştı, gene. Belli olaylar üstüne hep böyle olur. Olayları tersinden göstermeye çalışırlar. Ya saçınızı başınızı yolarsınız ya da dinlemez, öbür kanala bakmak istersiniz. İstersiniz de ne olur, o kanalda da aynı  “yalan rüzgârı” oynamaktadır.
 Libya’daki facia sırasında elimizden geldiği, dilimizin döndüğü kadar, bunun bahar mahar olmayıp, Kaddafi’nin altınlarının üzerine oturma eylemi olduğunu yazmıştık.
Mısır da, bölgenin en güçlü İslam ülkesiydi. Bugün Mısır, kargaşa üstüne kargaşa yaşayan, üstelik devlet başkanını kafese koyup teşhir eden ayıplı bir Müslüman ülkeye dönüşmüştür. Üstelik her iki ülkede çıkan ’iç savaş’dedikleri kargaşalar da fazlası!
Uludere hadisesinde de aynı aldatmacalar yapılmak istendi ama ilk bombalamanın hangi uçaklardan olduğu çabuk ortaya çıktı. Hâlâ bu olayın Türk uçaklarından kaynaklandığı iddiasında bulunarak, genelkurmayımızı suçlayan, bin bir hakaretle onu ‘itibarsızlaştırma’ işlemlerine katkıda bulunan, sözde parti başkanları var.

***


Suriye ise dört bir yandan yalan bombardımanına tutuluyor. Humus hem de kandil gecesi bombalanmış, 300’e yakın kişi ölmüş, iki cami yıkılmış, bunu da Suriye güvenlik güçleri yapmış. Utanmıyorlar!
Oysa geçen gün 42 Türk istihbaratçısının Suriye’de hem de Humus ve Dera’da yakalandığını Aydınlıkta okumuştuk. Suriye, bu haberleri, Türk halkının hassasiyetlerini gözettiği için sızdırmamış. İstihbaratçılarımız kışkırtıcılık, bubi tuzakları hazırlamak, basit ve yerel maddelerle patlayıcı madde üretme eğitimi, silahlı çeteler arasında iletişim kurma gibi eylemlerle suçlanıyorlar. Bundan birkaç gün sonra da Humus olayı vuku buldu.
Humus olaylarının sonucu ne oldu? Güvenlik konseyine başvurmak! Yani Suriye’ye uluslararası müdahale kararı çıkartmak. Peki Uludere hadiselerinden sonra ne olmuştu? BDP, aynı müdahaleyi temin için girişimde bulunmuştu.
Neden böyle yapıyorlar?
Irak’ın kuzeyindeki oluşuma iki oluşum daha eklemek için. Biri Suriye’den alınacak topraklarla, öbürü bizim güney doğumuzla ve başarabilirlerse İran’dan koparacaklarıyla ikinci İsrail’i kurmak.

***


Hayretle karşıladığım başka bir şey de bizim dışişleri bakanının Suriye’den kaçacaklara kapılarımızın sonuna kadar açık olduğunu duyurması, oldu.
Irak’ın işgalinden sonra, Özal zamanında da Irak’a kapılarımızı açmış ve güney doğu köylülerimizi perişan etmiştik. Türkiye’ye giren PKK’lıları ABD, Amerika’ya götürüp eğitmiş sonra gene bize yollamıştı.
Şimdi ben Namık Kemal gibi ’Yok mudur kurtaracak, bahtı kara maderini’diye seslenmek ve Atatürk’ün ‘Bulunur kurtaracak, bahtı kara maderini’ cevabını almak istiyorum.

Yazarın Diğer Yazıları