Üniversitedede derse girmeden önce koridorda öğrencilerle sohbet ederken fark ettim; neredeyse herkesin elinde bir yapay zekâ ekranı açık. Biri kod yazdırıyor, biri rapor toparlıyor, biri de günlük dertlerini soruyor. Aynı soru her seferinde geliyor:
“Hocam… Peki yazdıklarımız nereye gidiyor?”
Bu soru aslında gençlerin değil, hepimizin içinde bir yerde duruyor. Bir modelle konuşuyoruz ama o konuşmanın kime ait olduğunu tam olarak bilmiyoruz. Ne saklıyor, ne siliyor, ne anlıyor… Hepsi flu.
FARKINDA OLMADAN VERDİĞİMİZ BİR DÜNYALIK VERİ
Şunu bir düşün:
- Uygulama nerede olduğumuzu biliyor.
- Hangi videoya ne kadar baktığımızı biliyor.
- Hangi kelimeyi nasıl yazdığımızı biliyor.
- Şaka yollu yazdığımız bir cümleden bile ruh hâlimizi tahmin ediyor.
Ve daha ilginci…
Bu verilerin hepsini biz kendi elimizle veriyoruz.
Sessiz bir anlaşma yapıyoruz:
“Bana kolaylık sağla; ben de karşılığında hayatımı açayım.”
Kimse “zorla” almıyor veriyi.
Biz veriyoruz. Üstelik gönüllü.
Ben yıllardır öğrencilere hep aynı şeyi söylüyorum:
“Hiçbir dijital hizmet ücretsiz değildir. Parayı değil, veriyi ödüyorsunuz.”
YAPAY ZEKÂ BU VERİYİ NE YAPIYOR?
Sanıldığı gibi model “senin bir dosyanı” tutmuyor. Ama yazdığın her cümle, modelin davranışını şekillendiriyor.
Yani:
Sen yazıyorsun, o öğreniyor.
O öğrendikçe sen daha çok yazıyorsun.
Döngü böyle büyüyor.
Sorun şu ki, model senden ne öğrendiğini her zaman söylemiyor. Bir cümlen, binlerce kullanıcı verisinin arasında eriyip gidiyor. Ama o eriyen parçalar toplamda büyük bir profil oluşturuyor.
Kişisel değil belki… ama davranışsal bir profil.
Ve inanın, davranış profili çoğu zaman kişisel bilgiden daha güçlüdür.
“YARIN BAŞIMIZA İŞ AÇAR MI?” SORUSU NEDEN MAKUL?
Çünkü mesele veri değil;
verinin taşıdığı anlam.
Bir modele kendini tanıtmana gerek yok. Şunlardan bile çok şey çıkarılabiliyor:
- Yazış ritmin,
- Kullandığın teknik terimler,
- Telaffuz ettiğin şehirler, markalar, kavramlar,
- Bir soruyu nasıl kurduğun,
- Hangi seçeneklerde durakladığın.
Sen hiçbir şey söylemesen bile model şunu çözebiliyor:
hangi sektörde çalışıyorsun, hangi konular sende stres yaratıyor, hangi saatlerde aktifsin, hangi düşünme biçimine sahipsin…
Bu bir tehdit mi?
Hayır, hemen değil.
Ama bir gerçek:
Gelecekte yalnızca kim olduğumuz değil, ne zaman ne yapacağımız bile öngörülebilir hale gelecek.
Bu yüzden soru basit ama yerinde:
“Bu veriler bir gün bana döner mi?”
DEVLETLER VE ŞİRKETLER ARASINDAKİ VERİ YARIŞI
Bu konu, bireysel bir mesele olmaktan çıktı.
Artık küresel bir yarış.
Her ülke kendi yapay zekâ modelini üretiyor.
Neden?
Çünkü veri sadece bir kaynak değil—dijital egemenliğin temelidir.
Eskiden “Veri geleceğin petrolü” denirdi. Bugün daha doğru bir ifade var:
“Veriyi işleyebilen, geleceği yönetir.”
KAÇMAK MI, TESLİM OLMAK MI?
İkisi de gereksiz.
Önemli olan, teknolojiyi kullanırken zihnimizi teslim etmemek.
Benim kendimde ve öğrencilerimde uyguladığım küçük ama etkili prensipler var:
1) Gerekmediği sürece kişisel bilgi yazma.
Modelin işini çözmesi için kimliğine ihtiyacı yok.
2) Sorunu anlat, kim olduğunu değil.
“Şirketimde şu hatayı alıyorum” deme—
“Bir sistemde şu hatayı alıyorum” de.
3) Her metnin bir iz bıraktığını aklında tut.
Silindiğini düşünsen de model davranışı öğrenir.
4) Dijital ayak izinin mantığını çöz.
Bu bile tek başına güçtür.
5) Teknolojiye güven; ama sınırını bil.
Korkmak gerekmiyor.
Körlemesine teslim olmak gerekmiyor.
SONUÇ: KONTROLÜ KAYBETMEDEN KULLANMAK
Yapay zekâ büyüyecek.
Araçlar çoğalacak.
Modeller daha da güçlenecek.
Ama şunu unutmamak lazım:
Teknolojiyi yönetmek kolaydır; asıl mesele hangi bilgiyi ne zaman verdiğini yönetebilmektir.
Bunu başaran kişi, sadece verisini değil,
hayatını da kendi kontrolünde tutar.
Haftaya teknolojinin başka bir yüzünü konuşmak üzere.