Ya Hazreti Mevlana

Ana tarafım Mevlevidir... Buhara Emiri’nin çocukları, Özbekistan’dan Hulagu’nun şerrinden kaçıp önce Kütahya’ya gelmişler, Halveti Dergahı’na sığınmışlar. Sonra Mevleviliği seçip Üsküdar’daki Özbek Tekkesi’ne gelmişler ve daha sonra da Yenikapı Mevlevihanesi’ni açmışlar. Anam orada büyümüş ve Mevleviliği özümsemiş bir hoşgörü ve tevazu timsali idi. Mevleviler, Halvetiler ve Bektaşiler gibi ellerine bellerine ve dillerine bağlı insanlardır ve cemaatlerin ortalıkta dolaştığı şu sıralarda ayrıcalıkları vardır. Bu arada aynı dürüstlükte olan Halvetilerden söz etmeliyim. Bir kaç yıl önce İstanbul’da yaşlıca bir zat beni görmeye geldi. Halveti Şeyhi Kenan Efendi... Nurani yüzlü bir kişi... Ellerime sarıldı... Şaşırdım... Meğer babam o zamanki Küçük Zabit(astsubay) Asaf, Balkan bozgununda müfrezesi ile birlikte bir Halveti tekkesinde gecelemiş. Kenan Efendi’nin babası, Asaf’ı çok sevmiş,  “Eğer İstanbul’a gidersen bu zabiti bul ellerini öp” diye vasiyet etmiş. Tabii Kenan Efendi Asaf’ı bulamamış çünkü o Kılıç Ali olmuş ve sonra da ölmüş. Ama oğlunu bulmuş ellerine sarılıyor. O sırada genel seçimler var. Bazı cemaatlerin siyasette etkilerini bildiğim için Kenan Efendi’yi aradım ve İzmir’de MHP adayını desteklemeleri için tavassutta bulunmasını istedim. Telefonda buz gibi bir ses;  “Altemur Bey, Halvetiler asla siyasete karışmazlar”  dedi. Mahcup oldum. Mevleviler de siyasete hiç karışmamışlar fakat hep devleti, Kurtuluş Savaşı’nı ve Mustafa Kemal’i desteklemişlerdir.
Bu pazar köşemde Hazreti Mevlana’yı ve Mevleviliği anlatmak istiyorum...
Geçenlerde yine akrabalarımdan Hazreti Mevlana soyundan Esin Çelebi Bayru Alanya’ya Mevlevilik hakkında konferans vermeye geldi. Bayru, Mevleviliğin sadece semadan ya da huşû içinde dönmekten ibaret olmadığını anlattı. Büyük bir kesim, maalesef Mevleviliği semadan ibaret zanneder ve ne acıdır ki son zamanlarda sema da ticari bir mahiyet almıştır.
İşte Esin kızım da Mevleviliği ve Mevlana’yı anlatmayı görev edinmiş ve ülkenin her yerine giderek bu konuda konferanslar veriyor. Esin’in Alanya’daki  “Mevlâna Celaleddin-i Rumi Mevlevilik ve Sema” konulu konuşmasını özetleyerek veriyorum:
“Sözlerime Mevlana Muhammed Celaleddin-i Rumi’nin isminden bahsederek başlayacağım. Doğduğu zaman ailesi ona Muhammed Celaleddin ismini koymuştur. “Mevlana”; efendimiz anlamındadır, “Rumi” Diyar-ı Rum yani Anadolulu demektir ve yaşadığı yeri belirtmektedir. Özetle Mevlana ve Rumi kelimeleri, ismine daha sonra ilave edilmiştir. 
 Hz.Mevlana Celaleddin 30 Eylül 1207’de Türk boylarının yaşadığı  Horasan’ın Belh şehrinde dünyaya gelmiştir. (Belh bugün Afganistan sınırları içindedir.) Annesi Belh Emiri Rükneddin’in kızı Mümine Hatun, babası bilginlerin sultanı (Sultan’ul-ulema) olarak anılan Bahaeddin Veled’dir.
Devrin filozoflarından Fahreddin Razi ile fikir ayrılıkları ve Moğol istilasının yaklaşıyor olması gibi nedenler Bahaddin Veled ailesinin yakınları ile birlikte Belh’den göç etmelerine neden olmuştur. Bu göç Bağdat, Mekke, Medine, Şam, Malatya, Erzincan ve Karaman’da bir müddet kaldıktan sonra Konya’da 3 Mayıs 1228 yılında sona ermiştir.
(Konya’ya Selçuklu Sultanı 1.Alaaddin Keykubat’ın daveti üzerine gitmişlerdir.) 
Karaman’da Gevher Banu ile evlenen Hz.Mevlana’nın Sultan Veled ve Sultan Alaaddin isimli iki oğlu olmuş; Gevher Banu’nun vefatından sonra Kerra Hatun ile evlenmiş ve bu evliliğinden de Muzaffereddin Emir Alim Çelebi ve Melike Hatun isimli iki çocuğu daha olmuştur.
Canım sağ oldukça Kur’an’ın kölesiyim ben.
Seçilmiş Muhammed’in yolunun toprağıyım ben.
    Kim, bundan başka bir söz naklederse benden
Ondan da şikayetçiyim, o sözden de şikayetçiyim ben. 
   Hz.Mevlana’nın bu sözlerinden anlaşıldığı gibi Hz.Muhammed’in gösterdiği yolda Allah’a yönelmiş onun emirlerine uymuş, İslami esaslar içinde söylemiş ve yaşamıştır. 
İlk onsekiz beytini Hz.Mevlana’nın yazdığı daha sonra da onun söyleyip talebesi Çelebi Hüsameddin’in kaleme aldığı Mesnevi’den başka Divan-ı Kebir, Fih-i Ma Fih, Mecalis-i Seb’a ve Mektubat adlı eserleri vardır. O devirde Selçuklu devletinin resmi dili ve edebiyat dili Farsça, ticari dili Arapça olduğu için Hz.Mevlana eserlerini Farsça yazmıştır. Bilindiği gibi halk Türkçe konuşmaktadır. Günümüzde Hz. Mevlana’nın eserlerinin hepsi Türkçeye çevrilmiştir.
Hz.Mevlana, 17 Aralık 1273 günü ansızın hastalanır, Allah’a ve sevgili peygamberine kavuşur. Ayrılığın sona erdiği bu geceye Mevleviler (Şeb-i Arus) düğün gecesi derler. Çok kalabalık olan cenazesine her dinden insan kendi dualarını okuyarak katılmıştır.                                                                       
Her şeyde bir rahmet var; bu yazıyı yazarken Amerika’dan haber geldi. Torunumun bir kızı olmuş... Adını Demsaz Aylin koymuşlar! Adıyla yaşasın...

Yazarın Diğer Yazıları