Yeni strateji: Mutlu yalnızlık

Tarihe meraklı olanlar bilir, Osmanlı’yı bir dünya devi haline getiren, İslam’ı dünyaya yayan şanlı, şöhretli ve itibarlı Yeniçeri Askeri Ocağının (1361-1826) yapılanması, zaman içinde kötü yönetim ve uygun olmayan kişilerin ocağa katılmasıyla bozulmuş ve tarihi misyonunu yerine getiremez olmuştur. Savaş üzerine savaş kazanan ve içinden sayısız efsane kahramanlar çıkartan Osmanlı ordusu -Yeniçeri-, kötü yönetimden dolayı memleketin başına bela olmuş ve Sultan II. Mahmut tarafından kaldırıldığında “Vaka-i Hayriye” diye adlandırılmıştır. 1919’dan itibaren Ankara harekatının başlamasıyla İmparatorluk tecrübesine sahip, Cumhuriyetin kuruluşunun dış mimarlığını yapmış, en kötü şarlarda bile, Lozan Barış Antlaşması gibi uluslararası bir müzakere yürütmüş, 1923’den bu tarafa sayısız dış badireler atlatmış, dünyanın sayılı diplomasi tecrübesine sahip Türk Dışişleri Bakanlığı’nın içine çomak sok, devşirme diplomat ve ne idigü belirsiz danışman, büyükelçi ataması yap, dışişlerinde zayıf karakterli, Türk devletine midesiyle bağlı bir takım fırsatçı diplomatlarla çalış, bakanlığın tecrübesi ve becerisini kullanma, sıfır sorundan, sıfır dost durumuna geç, bu rezaletin adını da “Değerli Yalnızlık” koy, yazık, çok yazık. Eğer Dışişleri bu hızla giderse yakında mega, muhteşem yalnızlık gibi yeni bir seriyi izleyebiliriz, Suriye’deki hatayı yaşarken bir de aynı hatayı Mısır’da yap ve ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan ve Mısır’ın yeni yönetiminden ağır ve incitici bir cevap al, bunlar Türk milletiyle dalga geçiyorlar.
Türk Dışişleri Bakanlığı’nın görevi, Türk devletinin ve Türk milletinin çıkarlarını diğer ülkeler nezdinde ve uluslararası politik ve ekonomik platformlarda, bu iş için yetiştirilmiş yurt sever memurlar tarafından yürütülmesidir. İslam dininin öğretisi veya AKP’nin İslamcı politikalarını uygulamak gibi bir görevi olamaz. Dışişleri Bakanlığı, bir siyasi partinin ideolojisini uygulayacak bir enstrümana dönüştürülemez. Bugün uygulanan dış politika, Türkiye’nin ne geleneksel dış politikasına uygundur ne de Türk milletinin çıkarınadır. Türkiye’nin İslam ülkeleri politikası genel olarak, Pakistan ve Afganistan gibi komşu olmayan İslam ülkeleriyle kardeşçe ilişkiler, Mısır ve İran ile mesafeli, Suriye ve Irak ile de gerektiği kadar ilişki içindeydi ve hiçbir zaman iç işlerine ve aralarındaki sorunlara karışmama prensibi vardı, örneğin sekiz yıl süren 1980-1989 İran-Irak savaşında her iki ülkeyle de dengeli tarafsızlık politikası gibi. Türkiye için eğer örnek almak gerekirse, İngiltere, Rusya veya Fransa’nın değil Almanya ve Japonya gibi ülkelerin dış politikasına benzer bir politika takip etmesi gerekir. Bir başka deyişle askeri veya tarafgirlikle sonuçlanma ihtimali olan kombinezon ve politikalar değil, ekonomik çıkarlar sağlayacak bir strateji ve politikalar takip etmesi gerekir.
İran’daki rejim 1989’dan 2000’e kadar İslam ağırlıklı bir politika takip etti, ama gördü ki bunun hiçbir getirisi olmadığı gibi başı hep belaya girdi. İran şimdi dış politikada hep risk alan ve askeri seçeneği kullanabileceğini ima eden, örtülü operasyonlardan çekinmeyen, illegal güçlere destek veren bir dış politika uygulamaktadır. Bu tehlikeli bir politikadır. Türkiye bunları yapabilir mi ve yapmalı mıdır? İran halkı rejimin dış politikasından çok rahatsız ve harcanan bu kadar paraya değmeyecek işler olarak görmektedir. AKP’nin dış politikası çağdaş, Batılı, demokrat bir Türkiye’nin değil Orta Doğulu bir ülkenin politikasına uygundur. Ulusal çıkarlara değil bir ideolojiye hizmet eder görüntüsü vardır. Türkler ve Türkiye coğrafi olarak Orta Doğu’da yaşarlar ama Orta Doğu kültürü ve zihniyeti yoktur, AKP ve yöneticileri ise zihniyet olarak gerçek bir Orta Doğuludur, zaten sorun da buradan kaynaklanmaktadır.

Yazarın Diğer Yazıları