Medya Polemik

Medya Polemik
Medya Polemik

Zaman yazarından iktidara “alkol yasağı” tepkisi

 

Devlet bizim olsun, otoriter de olabilir!

 

Demokrasi içinde kalarak ‘toplum mühendisliği’ yapmak mümkün mü? Bence değil. Demokrasi eksikliğimizin nedenlerinden biri de zaten bu. Devletin kamusal gücünü kullanarak toplumu kendi ‘değer’lerine göre tanzim etmeye çalışanlar oldukça bu ülkeye demokrasi gelmez.
(...)
Farklı olan yaşam biçimleri ve tercihlerine müdahale yeni alkol düzenlemesiyle yeniden gündeme geldi. Alkolün satış ve reklamına yasaklar getiren yasa, beklendiği gibi muhafazakâr kesimlerde tepki yaratmadı. Aksine yeni alkol düzenlemesinin ‘laiklik-dindarlık’ ayrımının sembol konusu olan ‘içki’ye kısıtlar getirmesi muhafazakârları memnun etti.
Yani bu, siyaseten ‘kazançlı’ bir düzenleme. Muhalefeti içki müptelası kafası ‘kıyaklar’ güruhu olarak nitelediğinizde arkanızda ülkenin bütün muhafazakârlarını ve dindarlarını toplayabilirsiniz.
Böylece hem demokratik hem de dinsel meşruiyete yaslanan, katı ideolojik bir yaklaşım göstermek yerine devlet eliyle belli ‘değerleri’ toplumun tümüne aktararak ‘yeni nesil’ yaratmak isteyen bir siyaset anlayışı doğar. Kendi ‘doğruları’nı, çoğunluğun da tercihi olan kendi doğrularını toplumun tümüne teşmil etme siyaseti...
Buna ‘postmodern otoriterlik’ demiştim. Hem devlet otoriterdir hem de toplumsal bir tabanı vardır. Tabanı otoriter devletin yanında tutan ‘kimlik özdeşleşimi’dir. Tabanla iktidar arasında kurulan ‘kimlik özdeşliği’ devletin ‘kimlik dayatıcı’ politikalarından bu kesimi bağımsız kılar. Dayatılan kimlik zaten tabanın geniş kesiminin yaşam biçimini ve kültürel kodlarını içerdiğinden ayrıca memnuniyet verici bulunur. ‘Milletin değerlerine’ dayanan ‘yeni hayat’ın devlet aygıtını kullanarak kurulması sorun teşkil etmediği gibi, arzu edilen bir şeydir.
‘Postmodern otoriterlik çoğunluğuna rağmen değil, çoğunluğu da arkasına alan bir tercihin toplumun tümüne devlet eliyle dayatılması modelidir... İslami referanslar, çoğunluğun meşrulayıcı desteği ve devlet aygıtlarının gücüyle belli ‘değer tercihleri’ni toplumun tümüne dayatması bizi ‘postmodern otoriterlik’e götürür. Bu tür bir otoriterlik karşısında durmak zor, adeta imkânsızdır, çünkü demokratik meşruiyetiyle halka, İslami referanslarıyla dine, yaptırım gücüyle devlete dayanır’. Dolayısıyla AK Parti İslamcılık yapmıyor, postmodern otoriterliğe kayıyor. (...) Sonuç olarak mesele alkol satışına ve reklamına getirilen yeni yasaklar değil aslında; devletin hayata, piyasaya, tercihlere karışması. Kendini tepede, amir konumda görmesi. Bu oldukça sorunlu; buna evet denildiğinde yarın dindarlığın ve muhafazakârlığın da nasıl yaşanacağını tanımlamaya ve tanzim etmeye kalkan bir devlet görebiliriz...
İhsan Dağı/Zaman

 

+++

 

Aman “Milli Görüş”çüler duymasın

 

Erbakan konuştu, biz ise yaptık!

 

Rahmetli Erbakan hocanın katkılarını takdirle yad edebiliriz, ama onun tarzı daha çok kendi tabanına mesaj vermek ve gösterişli söylemlerde bulunarak tabuları yıkmaya çalışmak şeklindeydi. Taksim’e cami tartışması çok ses getirdi, ama cami falan yapılamadı. Bugün ortada siyasi tartışmalar yok belki ama yapılan camiler var...
Yalçın Akdoğan/Star

 

+++

 

Bu yazı iktidarı çileden çıkaracak... Eygi  “İstanbul’un çılgın rantçıları”na beddua yağdırdı:

 

Burnunuzdan fitil fitil gelsin, zıkkım olsun...

 

İstanbul yaşanmaz bir şehir haline geldi... Tekrar ediyorum: Yaşanmaz, yaşanmaz, yaşanmaz!..
Geçen Cumartesi Sultanahmet’teki evimden otomobille Sirkeci’deki araba vapuru iskelesine tam bir saatte gittim. Kırk beş dakika vapur sırasında bekledim, Beylerbeyi üstündeki Burhaniye mahallesine vardığımda iki saat geçmişti ve randevuma geç kalmıştım.
İstanbul’da çılgın bir yapılaşma var. Lütfen çılgın kelimesini bin kere tekrar ediniz. Çılgın, çılgın, çılgın, çılgın!.. Bu çılgınlığın sonu iyi olmaz.
Rantçılar İstanbul’un canını okudular.
Üçüncü köprü yapılacakmış... Pöh!.. On köprü yapsanız trafik yine düzelmez.
Denizin dibinden Marmaray geçecekmiş... Zelzele mıntıkasında denizin derinliklerinde bir tünel. Üstelik de yumuşak bir çamur tabakası üzerinde. Geçen geçsin... Ben geçmem.
İstanbul çepeçevre inşaatla dolu. Öyle üç beş katlı yapılar da değil. Yirmi beş katlı dev binalar.
Bir caddede üç AVM açılmış. Bunların bazıları kapanmaya başladı. İnşaat halinde bir yığın AVM var. AVM... AVM... AVM... Çılgın projeler.
İstanbul çılgınca büyüyor, çılgınca büyütülüyor...
Rant rant rant...
Şehirde nefes alacak yeşil alan kalmadı.
Son Pazar günü Sultanahmet civarında sahil yolu duman ve ızgara kokusuyla kaplıydı...
Çamlıca’ya gidiniz bakınız kümes gibi, arı kovanı gibi iç içe, birbirlerinin yatak odalarına bakan ucube iğrenç villalarla dolduruldu. Hani oraları sit bölgesiydi. O inşaatlara kim izin verdi?
Maşaallah halkımız kuzu gibi. Evden işe iki saatte, işten eve iki saatte gidiyor, her gün dört saat kaybediyor ve buna isyan etmiyor.
Olumsuzluklara yasal sınırlar içinde isyan etmeyen topluluklar medeni değildir. Ne halleri varsa görsünler!
Öyle üç beş yüz vatandaşın isyanıyla da olmaz. İstanbul’da bir milyon vatandaş gök gürültüsü haykırmalı, rezaleti protesto etmeli...
Üçüncü Boğaz Köprüsü trafiği yüzde on hafifletecekse, yüzde otuz yeni sıkıntılar getirecektir. İstanbul’un kuzeyinin iki yakasında korkunç ucube kentler kurulacak, trafiğe bir milyon otomobil daha girecektir...
Beddua etmek iyi değildir ama beddua da edeceğim:
İstanbul’u bu hale getiren rantçıların işleri rast gitmesin, kazandıklarını afiyetle yiyemesinler, zıkkım olsun, burunlarından fitil fitil gelsin.
Mehmet Şevket Eygi/Milli Gazete

 

+++

 

Elleri milletin cebinden hiç çıkmıyor

 

Önümüzdeki seçimde 73 AKP milletvekili yeniden milletvekili adayı olamayacaklar. Çünkü partinin tüzüğü buna engel.
Biliyorsunuz, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da aynı durumda ve bu nedenle onun siyasi geleceği için  “Türk tipi başkanlık sistemi” öneriyorlar.
(...)
Şimdi de milletvekili adayı olamayacak 73 milletvekili için yeni bir kanun hazırlanıyormuş.
Amaç, eski milletvekillerinin kamuda üst düzey yönetici olabilmesinin yolunu açacak bir yasal zemin yaratmak.
Meclis’in gündemindeki ’torba kanun’ tasarısına göre, ’dışarıdan atama’ ile üst düzey yönetici olunabileceği gibi Dışişleri Bakanlığı’nda üst düzey kadrolara atanabilmek için aranan ’özel şartlar’da kaldırılacak, böylece bu beylerden bazıları büyükelçi de yapılabilecekmiş.
(...)
Böylece bir kez daha görüyoruz ki Türkiye’de iktidara kim gelirse gelsin, hazineden, millet kesesinden nemalanma şevk ve azmi hiç kırılamıyor!
Şimdi oturup hiç utanmadan, kendi gelecekleri için bir kanun çıkaracaklar, ballı maaşlarla iyi makamlara atanmanın hesaplarını yapacaklar...
Mehmet Y. Yılmaz/Hürriyet