Jurnal-Jurnalist

İktidarın düşünce kuruluşu SETA'nın, başında Damat Bey'in ağabeyi var. Koordinatörü ise, şuuraltındaki "Sayın Öcalan"ı açığa vuran profesör.

SETA, biliyorsunuz "Uluslararası Medya Kuruluşlarının Türkiye Uzantıları" başlığı altında 196 sayfalık bir rapor hazırladı. Bizim de üye olduğumuz Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) bir açıklama yayınlıyor:

"… Bu rapor iktidara yakın olmayan, eleştirisel gazetecilik yapan tüm gazeteciler açısından açık bir hedef göstermedir. Akademik çalışma değil, polis raporu niteliğinde fişleme belgesidir. Türkiye demokrasisine, basın ve ifade özgürlüğüne vurulan ağır bir darbedir. (…) Raporun gazeteciliğin evrensel boyutunu anlamayan, çok seslilikten rahatsız olan ve haberin serbest dolaşımını istemeyenler tarafından hazırlandığı ortadadır. (…) Bu raporu hazırlayanlar, raporda hedef gösterdikleri meslektaşlarımıza yönelik her türlü saldırıdan sorumlu olduklarını unutmamalıdır… Hâlâ anlamayanlara gazeteciliğin 'iktidara değil, halkın haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkına hizmet eden bir meslek olduğunu' bir kez daha hatırlatıyoruz."

SETA yoluyla yeni bir soruşturma-tutuklama furyası mı başlatılacak? Durup dururken insanlara "Siz yabancı gazetelerle bağlantılısınız ve muhalifsiniz. Demek ki, birileri sizin cebinizi dolduruyor! Gelin bakalım, casus musunuz siz?" derler mi derler!

SETA hakkında suç duyurusunda bulunulmuş. Suç duyurusunda bulunanlar herhâlde kimi kime şikâyet ettiklerini biliyorlar!

Abdülhamit basın-yayın organlarını çok sıkı kontrole almıştı. Gazeteciler "Yıldız" yazarken bile "Öküz altından buzağı aranır mı?" diye bir an düşünürlerdi. (Şimdi "Külliye" dersen uçakta yerin hazır; "Saray" dersen mimlenirsin!  Nasıl adlandırılırsa öyle yazmak isterdim ama, "külliye" yanlış.  Bunun izahını "Dr." sıfatımla yapmıştım.) Yıldız, Abdülhamit'in sarayı. (Sahi o niye "külliye" dememiş!)

Abdülhamit'in bir de çok geniş jurnal ağı vardı.

Dün Türkoloji'nin kurucu babası diyebileceğimiz Vambery ile Abdülhamit'in ilişkilerinden bahsetmiştik.

Abdülhamit, lehinde yazdırmak için Türk ve yabancı birçok gazeteciyi bağlamış, Türkiye'deki gazeteleri sansüre tâbi tutmuştur.

Hangi gazeteleri nasıl sansürlemiş, jurnalleme nereye kadar varmış? Matbuatı sansürleme vesveseden mi, devleti düşündüğünden mi? Bunların cevabı, Abdülhamit dönemini anlatan pek çok yayında yer alıyor. Ulaşmak da kolay; öğrenirsiniz.

Şunu söylemek isterim: Zamanımızda, üzerlerindeki ağırlık bunaltsa dahi direnen birkaç basın yayın organı dışındakilerin bir kısmı bir havuzda toplanmış; bir kısmının da kimine çıkar sağlanarak, aleyhte görülebilecek yayının önüne geçilmiştir. Bu dönemi Abdülhamit dönemiyle karşılaştırırsanız, müthiş bir benzerlik olduğunu göreceksiniz!

Saray çevresi alınmasın. Gerçekler acıtır. Abdülhamit'in bir çapı vardı. O kadarını söyleyeyim!

İstanbul'da İranlıların çıkardığı Ahter gazetesinden bahsetmiştim. İran'da bir bakıma 1906'da meşrutiyetin ilanına zemin hazırlayan Ahter gazetesi, Abdülhamit'in hükümranlık döneminde tam 23 yıl yayınlanmıştır. Bu gazete, birçok İslâm ülkelerine de ulaştırılmış ve o ülkelerde münevver kesimde ilgi uyandırmıştır. Gazeteye maddî destek de sağlayan Abdülhamit'in buradaki gayesi belliydi. Kendi siyasetini el eliyle diğer ülkelere ulaştırırsa daha inandırıcı olacaktır.

Ne yapılırsa yapılsın olacakların önüne geçilemiyor!  

 

Yazarın Diğer Yazıları