AKP’nin ekonomi yönetiminin bedeli

2019’dan 2024’e kadar geçen 5 yıllık dönemde Türkiye ekonomisi, görünürde büyümeye devam etti. Ancak bu büyümenin altı boştur; enflasyonist, borç temelli, dışa bağımlı ve gelir adaletsizliğini artırıcı bir karakter taşımaktadır. AKP iktidarının uyguladığı irrasyonel politikalar, Türkiye’yi yapısal reformlardan uzaklaştırmış, ekonomik göstergelerdeki bozulma sosyal refahı ciddi ölçüde geriletmiştir.

1. Enflasyonun kalıcılaşması ve gelir erozyonu

2019’da %11,84 olan yıllık TÜFE, 2024 sonunda %64,77’ye ulaşarak beş yılda katlanmıştır. Gıda enflasyonu bu dönemde zaman zaman %80’in üzerine çıkarken, halkın temel ihtiyaçlarını karşılama kapasitesi aşınmıştır. Ücret artışları enflasyon karşısında yetersiz kalmış, özellikle asgari ücretli ve emekliler büyük yoksullaşma yaşamıştır. 2024 sonu itibarıyla 17 milyon emeklinin önemli bir kısmı açlık sınırının altında maaşla yaşamaktadır.

Gerçek zarar şurada yatıyor: AKP’nin faiz-enflasyon teorisine dayalı “nas” politikası, 2021 yılında politika faizini %19’dan %14’e indirerek kur krizini tetiklemiş ve TL’nin büyük değer kaybına neden olmuştur. 2021 Aralık’ta açıklanan Kur Korumalı Mevduat (KKM) uygulaması, kısa vadede kuru baskılasa da, uzun vadede bütçeye 800 milyar TL’nin üzerinde yük getirmiştir.

2. Kur şokları ve rezerv eritimi

2019’da 5,3 seviyesinde olan dolar/TL kuru 2024 sonunda 30 seviyesini aşmıştır. Bu %470’e yakın bir artışı ifade eder. TL’nin değer kaybı ithal girdi bağımlı sanayiyi vurmuş, enerji ve tarımda maliyetler katlanarak fiyatlara yansımıştır. TCMB, kuru tutmak adına brüt döviz rezervlerini adım adım eritmiş, swaplar düşüldüğünde net rezervler 2023 ortasında -60 milyar dolara kadar gerilemiştir.

Bu ne anlama geliyor? Devlet, piyasaya güven veremediği için dövizi kamu eliyle bastırmak zorunda kalmış, bu da Merkez Bankası’nı işlevsizleştirmiştir. 2023 sonrasında Mehmet Şimşek’in rasyonel dönüşüm programı ile bu hatalardan dönülmeye çalışılsa da, yapılan tahribat kısa sürede toparlanabilecek düzeyde değildir.

3. Bütçe açığı ve faiz ödemeleri patladı

2023 yılında bütçe açığı 1,38 trilyon TL ile rekor kırdı. Bu, GSYH’nin %5’ine yaklaşan bir düzeydir. 2024’ün sadece ilk 4 ayında 1 trilyon TL’yi aşan açık verilmiş, yıl sonu açığı 2,5 trilyon TL’yi bulabilecektir. Faiz harcamaları ise 2020’de 139 milyar TL iken, 2024’te yaklaşık 1,3 trilyon TL’ye dayanmıştır.

AKP’nin “faiz lobisiyle mücadele” söylemi, sonunda bütçeden rekor düzeyde faiz ödemesi yapılmasına yol açmıştır. Bu kaynaklar, üretim, eğitim ya da teknolojiye değil; borç servisine aktarılmıştır.

4. Gelir dağılımı ve sosyal adaletsizlik

TÜİK verilerine göre en zengin %20’lik kesimin milli gelirden aldığı pay 2023’te %49,8’e çıkarken, en yoksul %20’nin payı %5,9’a kadar düşmüştür. P80/P20 oranı 7,7’ye yükselerek, gelir eşitsizliğinin derinleştiğini göstermiştir.

Bankacılık verileri de bu tabloyu desteklemektedir: Bankalarda tutulan mevduatların %78’i, nüfusun sadece %1’lik kısmına aittir. Geri kalan %89’luk kesimin ise bankalarda 10 bin TL’nin altında parası bulunmaktadır.

5. Yatırım ortamının bozulması ve güven kaybı

Yabancı doğrudan yatırımlar 2015’te 17 milyar dolar civarındayken, 2023’te bu rakam 8 milyar doların altına düşmüştür. Uluslararası yatırımcılar Türkiye’yi “öngörülemez”, “hukuksuz” ve “kurumsallıktan uzak” olarak değerlendirmekte, sıcak para ise sadece yüksek faiz dönemlerinde kısa süreliğine gelmektedir.

Sanayi üretimi ve yatırım ortamı da bu süreçte darbe almıştır. AKP’nin inşaata dayalı büyüme modelinde ısrar etmesi, katma değerli üretim yerine beton ekonomisini beslemiş, bu da dış ticaret açığını kronik hale getirmiştir.

Sonuç olarak ;

AKP iktidarının son 5 yıldaki ekonomi yönetimi, Türkiye’yi yüksek enflasyon, derin gelir adaletsizliği, düşük yatırım ve yapısal bozulma ile karşı karşıya bırakmıştır. Verilen zarar, yalnızca istatistiklere değil; halkın geçim mücadelesine, gençlerin yurtdışı hayallerine ve toplumun geleceğe olan güvenine de yansımaktadır. Ekonomik göstergelerdeki bu bozulma, sadece teknik bir başarısızlık değil; aynı zamanda yönetimsel sorumluluk eksikliğinin ve siyasi tercihlerle yapılan ekonomik mühendisliğin sonucudur. Şimdi rasyonel politikalarla bu enkazı kaldırmak, yıllar alacak bir süreci beraberinde getirmektedir.

Yazarın Diğer Yazıları