Türkiye ekonomisi uzun süredir yüksek enflasyon, zayıf gelir performansı ve sürekli büyüyen kamu harcamaları arasında sıkışmış durumda. Ancak 2025’e yaklaşırken tablo daha da netleşiyor: bütçe artık harcama tarafında dikiş tutmuyor. Devletin gelir-gider dengesi her ay biraz daha bozulurken, ortaya çıkan rakamlar durumu süslemeye pek izin vermiyor.
2025’e birkaç ay kala Ekim bütçe açığının 223,2 milyar TL’ye ulaşması, mali disiplin tartışmalarını yeniden alevlendirdi. Tek bir ayda verilen bu devasa açık, sadece geçici faktörlerle açıklanamayacak kadar büyük. Dahası, yılın ilk on ayına baktığımızda tablo daha da karanlık: Ocak-Ekim döneminde toplam bütçe açığı 1,44 trilyon TL’ye ulaştı. Bu, Türkiye’nin mali yapısının artık yapısal bir bozulma yaşadığını açıkça gösteriyor.
Giderler patladı, gelirler yetişemiyor
Asıl mesele şu: Gelirler artıyor gibi görünse de, giderlerdeki kontrolsüz büyüme artık sistemi taşıyamaz hale getiriyor. Ekim ayında giderlerdeki artış %43,4, faiz dışı giderlerde ise %48. Bu oranlar tek başına bile disiplinin ne kadar koptuğunu anlatmaya yeter.
Devlet bir yandan daha fazla vergi topluyor, daha fazla borçlanıyor, daha fazla kaynak kullanıyor. Fakat diğer yandan harcama tarafındaki genişleme, bütçe gelir kapasitesini fersah fersah aşmış durumda. Bu sadece ekonomik bir zorluk değil; aynı zamanda yönetimsel bir tercih. Kamuya “kemer sıktık” denirken, rakamlar bunun tam tersini söylüyor.
Faiz giderleri yangına benzin döktü
İşin bir başka acı tarafı, faiz yükünün taşınamaz bir seviyeye çıkması. Ocak-Ekim döneminde faiz giderleri %74 arttı. Devlet daha çok borçlandıkça, bu borcu taşımak için daha yüksek faiz ödüyor. Döviz kuru, tahvil faizleri ve enflasyon üçlüsü bir araya gelince, kamu maliyesindeki faiz spirali hızlanıyor.
Faiz ödemelerindeki bu sert artışın iki temel sonucu var:
- Kamu kaynakları verimsiz alanlara kayıyor. Eğitim, sağlık, sosyal destek gibi toplumun doğrudan ihtiyaç duyduğu alanlara gidecek kaynaklar faize gidiyor.
- Gelecek yılların bütçesi bugünden ipotek altına giriyor. Çünkü bugünün yüksek faiz ödemeleri, yarının daha yüksek borçlanma ihtiyacı anlamına geliyor.
Başka bir ifadeyle, Türkiye bugün yalnızca para harcamıyor; aynı zamanda geleceğe daha ağır bir fatura bırakıyor.
Bu tablo kendiliğinden düzelmez
Şimdi asıl kritik soruya gelelim: Bu tablo neyi anlatıyor?
Öncelikle, bütçe açığındaki artış konjonktürel değil, yapısal bir sorun. Ekonomide bir yavaşlama, seçim dönemi harcaması, olağanüstü bir gider veya geçici bir vergisel kayıp değil; tam tersine, kalıcı mali disiplin eksikliği var.
Gider kalemleri genişlemeyi sürdürüyor, kamu düzenli bir fren mekanizması koyamıyor, yatırımlar verimsiz alanlara kayıyor, bazı harcama kalemleri siyasi tercihler nedeniyle kısılamıyor. Böyle bir ortamda bütçenin kendiliğinden toparlanmasını beklemek gerçekçi değil.
Maliye yönetimi, gelir artırıcı önlemleri hızla hayata geçirse bile, gider tarafında radikal bir disiplin sağlanmadığı sürece sonuç değişmez. Çünkü gelir tarafının “ne kadar artırılırsa artırılsın” taşıyamayacağı bir harcama yükü oluşmuş durumda.
Önümüzdeki riskler
Bu mali görünümün Türkiye ekonomisine olası etkileri de oldukça somut:
- Daha yüksek vergi yükü: Bütçe açığını kapatmanın en kolay yolu vatandaştan daha fazla vergi toplamak. Nitekim son yıllarda dolaylı vergilerin payı hızla arttı.
- Yeni borçlanmalar ve artan faiz yükü: Borçlanma devam ettikçe faiz harcamaları da büyüyecek.
- Kamu hizmet kalitesinde düşüş: Kaynaklar faize giderken hizmet kalitesinin düşmesi kaçınılmaz.
- Enflasyonist baskılar: Kamu açığı arttıkça enflasyonu besleyen faktörler güçleniyor.
- Güven sorunu: Yatırımcı ve vatandaş nezdinde “bütçe kontrolden çıktı” algısı ekonomide kırılganlığı artırıyor.
Baktığımızda rakamlara kaçış yok dostlar .
Türkiye’nin bütçe tablosu artık makyajlanamayacak kadar net. Harcamalar kontrolden çıkmış durumda. Gider tarafı disiplin altına alınmadan ekonomik programın başarı şansı yok. Veriler, bizi yalın bir gerçekle yüzleştiriyor: Mevcut gidişat sürdürülebilir değil.
Kalıcı mali disiplin olmadan, popülist harcamalardan uzak durulmadan, faiz dışı giderlerde gerçek bir sıkılaşma sağlanmadan bu tablo toparlanamaz. Sorunu çözmenin yolu basit: Önce harcamaları kontrol altına almak, sonra güçlü ve sürdürülebilir bir mali çerçeve kurmak.
Aksi halde, her yeni ay biraz daha büyüyen bütçe açığı sadece ekonomik bir sorun değil; aynı zamanda geleceğe bırakılan dev bir yük olarak karşımıza çıkmaya devam edecek.