Kıymetli Dostlar , Türkiye ekonomisinin nereye doğru gittiğini anlamak için artık karmaşık grafiklere, süslü cümlelere, makroekonomik raporlara bakmaya gerek yok. Gerçekler, her gün kapısından içeri girilen en yalın devlet dairesinde kendini gösteriyor: icra daireleri. Yılbaşından bu yana icra–iflas dosyası sayısı 2,7 milyon artmış durumda. Toplam dosya sayısı 25 milyona dayanıyor. Bu, nüfusun neredeyse üçte birini doğrudan veya dolaylı etkileyen devasa bir borç sarmalı anlamına geliyor.
Bu tablo bize çok açık bir şey söylüyor: Borç ödeme gücü çöktü, mantar gibi çoğalan icra dosyaları krizin en çıplak hali. Ekonomi ne kadar süslenirse süslensin, ne kadar parlak ifadelerle anlatılırsa anlatılsın, insanların cebindeki gerçek değişmiyorsa tablo değişmez. Bugün onunla karşı karşıyayız.
Türkiye sadece icra dairelerinde değil, işgücü piyasasında da alarm veriyor. TÜİK’in açıkladığı 3. çeyrek işgücü verileri, başlıkta güzel görünse de detaylarda bir ekonominin ne kadar zorlandığını ortaya koyuyor.
*
Gizlenen değil, görülmesi gereken gerçekler
Son bir yıldır çalışan sayısı neredeyse yerinde sayıyor; yani ekonomi büyüme görüntüsü verse bile, istihdam yaratmıyor. Bu, özellikle durgunluk dönemlerinde görülen tipik bir tablo: Üretim artmıyor, iş yaratılmıyor, ama fiyatlar sürekli yükseliyor.
2024’ün 4. çeyreği ile bugünü kıyasladığımızda, ülkede 158 bin kişi daha işsiz. Bu sadece sayı değil; 158 bin hane, 158 bin sofrada eksilen tabak, 158 bin kişinin içine çöken gelecek kaygısı demek.
*
Sanayi istihdamında büyük çöküş
Türkiye’nin üretim omurgası olan sanayi sektörü ise kelimenin tam anlamıyla eriyor. Mehmet Şimşek’in göreve geldiği döneme kıyasla 380 bin kişilik kayıp var. Bu, sadece işsiz kalan bireyler değil; azalan üretim kapasitesi, kapanan makineler, boşalan fabrikalar, azalan ihracat potansiyeli ve giderek artan dışa bağımlılık demek.
Sanayi çökerse, ekonominin temeli çöker. Bugün yaşanan tam olarak bu.
*
7 Milyon genç boşlukta: Ne işte, ne eğitimde
Türkiye’de 7 milyon genç ne istihdamda ne de eğitimde. Yani sistemden kopmuş durumda. Bu sayı, birçok ülkenin toplam nüfusundan fazla. Bu gençler umutsuz, yönsüz ve geleceğe dair bir perspektif göremiyor.
Bir ülke gençlerini kaybederse, geleceğini kaybeder. Bugün Türkiye’nin yaşadığı tam olarak bu tehlikenin başlangıcıdır.
*
Her üç kişiden biri işsiz
Dar tanımlı işsizlik makyajlanabilir, oynanabilir. Ama geniş tanımlı işsizlik oranı çok daha gerçeğe yakın bir resim sunar. Türkiye’de nüfusun neredeyse üçte biri işsiz ya da düzenli bir gelirden yoksun.
Bu oran artık ekonomik bir sorunun ötesinde, toplumsal bir krizdir.
*
Kayıtdışı çalışma: Mücadele var söylemi, sonuç yok
“Kayıt dışıyla mücadele ediyoruz” söylemi neredeyse her açıklamanın vazgeçilmezidir. Ama sahaya bakınca görünen tablo bambaşkadır: 8,9 milyon kişi sigortasız ve güvencesiz çalışıyor. Bu kişilerin hastalıkta güvencesi yok, iş kazasında yok, işsiz kaldığında yok… Yani ekonomideki en büyük yük yine en savunmasız kesimin sırtında.
Bir ülkede neredeyse 9 milyon insanın kayıt dışı çalışması demek, sistemin kendi kendini inkar etmesi demektir.
*
Umudunu yitiren 2,5 milyon kişi
Türkiye’de 2,5 milyon kişi artık iş aramıyor bile. Çünkü bulamayacağına inanıyor. Bu, ekonomik depresyonun en tehlikeli göstergelerinden biridir. İş aramayı bırakmak, çaresizliğin kurumsallaşması, umutsuzluğun katılaşması demektir.
Bir ülkenin vatandaşları umutlarını kaybediyorsa, ekonomi çoktan tükenmiştir.
Sonuç olarak, gerçekler örtülemiyor
Bugün Türkiye’nin yaşadığı ekonomik kriz, kuru, faizi, borsayı konuşarak anlaşılacak bir kriz değil. Bu kriz insanların günlük yaşamlarında, sofralarında, ailelerinde, işlerinde, umutlarında kendini gösteriyor.
İcra dairelerinde yığılan 25 milyon dosya, milyonlarca işsiz genç, çöken sanayi istihdamı, sigortasız çalışan kitleler… Bunlara bakınca ekonominin gerçek fotoğrafı ortada.
Süslü cümlelerle, pembe tablolarla, manipülatif büyüme rakamlarıyla bu gerçek değişmiyor. Çünkü kriz artık soyut değil, somut. Rakam değil, hayat.
Türkiye’nin bugün ihtiyacı olan tek şey: Gerçeklerle yüzleşmek. Çünkü yüzleşmeden iyileşme olmaz.