Türkiye ekonomisi 2025’i resmi verilere göre %31 civarında bir yıllık enflasyon ile kapatmaya hazırlanıyor. Bu rakam, hükümetin “enflasyonda kontrollü düşüş” söylemi için bir başarı olarak sunulsa da, ücretli ve emekli kesimler açısından gerçek anlamda bir iyileşme ifade etmiyor. Çünkü enflasyon düşse bile, gelirlerin artış hızı hâlâ en temel yaşam maliyetlerinin çok gerisinde kalıyor. Üstelik Türkiye’de fiyatlar “yüksek seviyede kalıcı” hale geldiği için, halk düşen enflasyonu değil, artan hayat pahalılığını yaşamaya devam ediyor.

Asgari Ücretli Daha Yıla Başlarken Kaybediyor

2025 için asgari ücrette konuşulan zam oranı %25 civarında. İlk bakışta yüksek gibi görünen bu oran, yıllık enflasyonun %31 seviyesinde olacağı bir yıl için aslında reel bir kayıp anlamına geliyor. Ücretli, daha yılın ilk gününde enflasyona göre %8,3’lük bir erimeyle işe başlayacak.

Bu şu demek:

* Market raflarındaki fiyatlar %31 artmışken,

* Maaşın yalnızca %25 artıyor,

* Ailenin bütçesi daha Ocak ayında eriyor,

* Asgari ücretli yılın kalanında bu farkı hiçbir zaman kapatamıyor.

Bu kayıp sadece matematiksel değil; çocuğun okul masrafında, mutfak alışverişinde, kirada, faturada bizzat hissedilen bir kayıp. Türkiye’de geniş toplum kesiminin satın alma gücü artık kronik biçimde geriliyor. Bu durum sadece bir “geçim sıkıntısı” değil; çalışan kesimin ekonomik ve sosyal çöküşünün kurumsallaşması anlamına geliyor.

Emekli için durum daha da vahim

SGK emeklisinde bugün en düşük maaş 18.412 TL. 2025 için masada duran %12 zam ihtimali, en düşük emekli maaşını 20.620 TL seviyesine çıkarıyor. Ancak bu rakam:

Muhtemel açlık sınırının %33 altında,

Yalnızca temel ihtiyaçların bile çok gerisinde,

Barınma, ilaç, ulaşım giderleri eklenince tam anlamıyla yetersiz.

Bugün emeklilerin büyük kısmı yalnızca “yaşamayı idame ettirme” mücadelesi veriyor. Kiracı emekli için bu maaş zaten imkânsız, ancak ev sahibi bir emekli bile 20–21 bin TL ile geçinemiyor. Çünkü elektrik, su, doğalgaz, aidat, gıda, sağlık harcamaları artık orta sınıfı bile zorlayan bir noktaya ulaştı.

Artık “emekli maaşıyla geçinmek” kavramı fiilen ortadan kalktı. Emekli, çocuklarından destek almak zorunda olan, borçla yaşayan, sosyal hayattan tamamen çekilmiş bir toplumsal sınıfa dönüştü.

Ekonominin Büyümesi Halkı Neden Zenginleştirmiyor?

Grafikte açıkça görülüyor:

* Tarım sektörü -12,7% ile çöküşte,

* İnşaat sektörü 13,9% ile zirvede,

* GSYH büyümesi 3,7%, ancak bu büyüme ne ücretliye ne emekliye yansıyor.

Türkiye’nin ekonomik modelinin temel sorunu burada yatıyor:

Büyüme var ama gelir yok. Üretim var ama refah yok. Rakamlar büyüyor ama toplum küçülüyor.

Tarımın çöküşü gıda fiyatlarını, inşaatın aşırı büyümesi ise kiraları ve konut maliyetlerini yukarı çekiyor. Böyle bir yapı içinde enflasyon resmi olarak düşüyor olsa bile hayat pahalılığı azalmıyor; çünkü en temel kalemlerde fiyat artışları hız kesmiyor.

İnsan onuruna yakışan yaşam bir lüks değil, devletin

sorumluluğudur.

Emeklilerin ve düşük gelirli çalışanların talepleri politik değil; insani taleplerdir.

Kimse lüks istemiyor. Kimse ayrıcalık istemiyor.

Sadece:

* sağlıklı beslenebileceği,

* kira ödeyebileceği,

* faturasını yatırabileceği,

* ilaçlarına erişebileceği,

* içinde insan gibi yaşayabileceği bir maaş istiyor.

Bu ülkenin 30–40 yıl çalışmış emekçilerine “20 bin TL ile yaşa” demek, ekonomik değil; ahlaki bir sorundur.

Çözüm Basit: Ücret Politikasının Merkezine İnsan Konmalı

Türkiye, 2025’e sağlıklı bir başlangıç yapmak istiyorsa:

  1. Asgari ücret en az enflasyonun üzerinde artmalı.
  2. Emeklilere açlık sınırının altında maaş verilemez.
  3. Tarım ve gıda arzı güçlendirilmeden enflasyon kalıcı olarak düşmez.
  4. Ücret artışları tek seferlik değil, yıl içinde güncellenebilir olmalı.
  5. Vergi yükü düşük gelirden yüksek gelire kaydırılmalı.

Bu ülke, büyüme oranı yükselirken halkı yoksullaştıran bir patikaya mahkûm olmak zorunda değil. Eğer siyaset tercihini halktan yana kullanırsa, ücretliler ve emekliler yeniden nefes alabilir.

Türkiye’nin gerçek ekonomik tablosu şudur:

2025’e toplumun geniş kesimleri eksi bilanço ile giriyor.

Enflasyon düşüyor gibi görünse de, hayat pahalılığı artıyor.

Ücretler büyümenin, bereketin ve emeğin karşılığını yansıtmıyor.

Emekli insan onuruna yaraşır yaşamdan uzaklaşıyor.

Bu tablo kader değil. Değiştirilebilir.

Yeter ki tercihler halkın yaşam hakkından yana kullanılsın.