Amerikalılara verilen 99 yıllık imtiyazın iptali!

Bugün gündem dışı olmakla birlikte günümüzü doğrudan etkileyen bir olayla ilgili gelişmeler hakkında bilgi vereceğim. 1991 yılında Baba Bush’un Türkiye’ye gelişi dolayısıyla Türk-Amerikan İlişkileri’ni konu alan, “Önce Vatandan Önce Amerika’ya” başlıklı bir araştırma yapmış ve Tercüman’da yayımlamıştım. Daha sonra konunun bir bölümüne 2005 yılında çıkan Küresel Haçlı Seferi kitabımda da yer verdim.
DP Genel İdari Kurulu üyesi ve Anayurt gazetesi yazarı Mehmet Arif Demirer ise bir mektup göndererek, konuyla ilgili verdiğim bilgilerin tümüyle uydurma ve dezenformasyon olduğunu, düzeltme yapmam gerektiğini söyledi. Hatta kitabı yayımlayan Bilgi Yayınevi’ne de bir mektup gönderdiğini bildirdiler. Demirer, birkaç hatamı tespit etmiş olmakla birlikte esas olarak konuyla ilgili değerlendirmemi doğrulamış oluyor.

* * *

Araştırmamda özetle şöyle demiştim: “Atatürk, Lozan’ın imzalanabilmesi için Amerikalıların talep ettiği Chester imtiyazlarını kabul etti. Gizli anlaşmayı Refet Bele yaptı. Fakat Atatürk daha sonra bu anlaşmayı iptal ettirdi. Amerikalılar da buna karşılık 1927’de Lozan’ın onaylanmasını reddetti. Chester anlaşmasına göre Amerikalılar, 2 bin kilometrelik Bağdat demiryolu hattı boyunca, her iki yanda 20’şer kilometrelik şeritte bulunan bütün yer üstü ve yer altı servetlerinin imtiyazını alacaktı. Bu anlaşmaya Doğu Karadeniz ve Tunceli gibi bölgeler de eklenmişti. ABD, 1989’deki Chester imtiyazına benzer bir maden arama imtiyazını, 57’nci hükümet döneminde, uluslararası tahkim hukukunu kendisi kabul etmediği halde Türkiye’ye kabul ettirerek tahkim ettirmiş oldu!
ABD, böylece, Gazi Mustafa Kemal Paşa’dan ve Türkiye Cumhuriyeti’nden Lozan’ın intikamını kısmen almış oldu!”

* * *


Demirer diyor ki, “Refet Bele için Devlet Bakanı demişsiniz. Türkiye’de Devlet Bakanlığı ilk kez 1946 yılında Recep Peker Hükümeti’nde kurulmuştur. Lozan görüşmeleri boyunca Rauf Bey (Orbay) başbakandı. Refet Paşa o hükümette bakan değildi.”
Bu eleştiri haklıdır. Kitabımın yeni baskısı olursa düzelteceğim.
Demirer, ikinci olarak “Lozan’dan hemen sonra, 20 Aralık 1923 tarihinde, Cumhuriyet’in ilanından hemen sonra” cümlesinin yanlış olduğunu belirtiyor. Doğrusu “Lozan ve Cumhuriyet’ten hemen sonra 20 Aralık 1923 tarihinde” olacaktır.
Demirer “ABD ise Mustafa Kemal Paşa’ya cevaben Lozan’ı tanımamıştı” bilgisinin de yanlış olduğunu söylüyor ve Atatürk’ün Chester Projesi hakkında 13 Temmuz 1923 tarihinde “Amerika’ya olan inanç ve güvenimizin somut bir delilini, Chester İmtiyazını vermek suretiyle gösterdik” dediğini hatırlatıyor.
Demirer, “Amerikan Senatosu’nun 1927 yılında onaylamadığı antlaşma, ABD’nin Lozan’daki gözlemcisi (daha sonra Ankara Büyükelçisi) Joseph Grew ile İsmet Paşa arasında imzalanan Türk-Amerikan Barış ve Ticaret Antlaşması’dır” diyor.
Amerika’nın onaylamadığı antlaşmanın Lozan olmadığı yolundaki bilgiler birkaç sene önce ortaya çıkmıştı. Ben ise araştırmayı 1991’de yapmıştım. Fakat, Atatürk’ün Chester imtiyazı hakkında yukarıdaki sözleri söylemesinden 11 gün sonra Lozan’ın imzalandığına dikkat çekmek istiyorum.

* * *


Yine Demirer, konu ile ilgili bir yazısında “Neydi Chester imtiyazı? TBMM’nin 9 Nisan 1923 günü onayladığı ve Bayındırlık Bakanlığı’nın 29 Nisan 1923 günü imzaladığı bir dizi sözleşme ile Chester Grubuna verilen, Türkiye’de 4400 km uzunluğunda demiryolu yapımı ile demiryolu güzergahının sağında ve solunda 20’şer km genişliğinde bir alanda maden ve petrol aranması ve bulunduğu takdirde 99 yıllığına işletilmesine ilişkin bir imtiyaz sözleşmesi. Lozan sonrası Musul Irak’ta kalınca Chester Grubu gerekli sermayeyi sağlayamadığı ve işe başlayamadığı için iptal edilmiştir” bilgisini veriyor.
Atatürk’ün Amerikalılara Chester imtiyazını, Lozan’ın imzalanması için İngilizlere baskı yapmaları amacıyla verdiğini ve sonra bunu gizli bir celsede reddettirdiğini iddia eden kişi, Demokrat Parti’nin Trabzon milletvekili ve tarihçi Mahmut Goloğlu’dur. Chester imtiyazı hakkında yazdıklarımı Demirer’in verdiği bilgiler, teyit etmiş oluyor.
Fakat bu tarihi gerçeği yazmış olmamı Demirer nedense “dezenformasyon, uydurma” ve hatta “Ermeniler ve Taner Akçam bu işi yeterince yapıyor” gibi ifadelerle de eleştirmiş.
Neden böyle bir kasıt aramış bilmiyorum! Ben kendimden eminim, konuyu okurun takdirine bırakıyorum.

Yazarın Diğer Yazıları