Atatürk’ün kriz yönetimi: Topyekûn savaş

Atatürk’ün kriz yönetimi: Topyekûn savaş
Büyük Millet Meclisi, 100 yıl önce 23 Nisan 1920’de açıldı. İstanbul’da bir hükûmet, Ankara’da başka bir hükûmet vardı ve Millî Mücadele’yi Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde Ankara Hükûmeti yürütüyordu.

Millî Mücadele’nin önüne sat çeken İstanbul Hükûmeti’ne ve işgalci yedi düvele karşı iki cephede savaşmak imkânsız görünüyordu. Mustafa Kemal Atatürk kriz yönetimindeki ustalığıyla iki cepheyi de mağlup etti.

Millî Mücadele çok zorlu şartlarda yürütüldü. Şevket Süreyya Aydemir “Tek Adam Mustafa Kemal” kitabında imkânsızlığı anlatır:

“Memlekette yol yoktu. Demiryolu Ankara'da bitiyordu. Onun da, ancak Eski­şehir doğusunda küçük bir parçası elde bulunuyordu. Eskişehir-Pozantı arasında kalan diğer bir parça demiryolunun ise pek askeri değeri yoktu. Milli idare altındaki bütün topraklarda tek bir fabrika mevcut değildi. Şark cephesinden Garp cephesine, iyi kötü gönderilecek bir cephane sandığının istenilen yere varabilmesi için, kuş uçuşu en az 1200 kilometrelik yol aşması lazımdı. Fakat insanlar kuş değildi ki? İnebolu'dan Ankara'ya ancak bir haftada varılabiliyordu. Ama bu yoldan Ankara'ya gelip dönecek vasıta eğer bir kağnı ise, onu sürenlerin ortalama bir aylık yolu göze almaları lazımdı. Halbuki nihayet birkaç yüz kilo yük alacak bir kağnının hayvanla­rı ile onu sürenlerin, bu yol için, neredeyse bir kağnı yükü yiyeceğe, yeme ihtiyaçla­rı vardır. Halbuki Anadolu neredeyse açtı.”

Şevket Süreyya Aydemir şöyle devam eder:

“Bizim İstiklal Savaşı, şimdi yalnız bir hatıradır. Gerilere baktığımız zaman dağların, bozkırların üstünde, o'nun kızıllıklar içinde ufka muhteşem düşen hayalini görürüz. Ama Gazi, bu mücadelesinde yalnız değildi. Binlerce, yüzbinlerce adsızlar vardı. Bu adsızlar, ya savaşkan birer erdiler. Ya muharebelerin mihnetlerine alınterleri ve gözyaşları ile katılmış yarı aç, yarı tok liyme liyme kıyafetli analar, gelinler, kızlar, çocuklar ve ihtiyarlardı. Bunlar o'nun etrafında, o’nun kızıllıklar ortasında hala dağlara, bozkırlara gölgesi vuran siluetinin çevresinde sanki kendile­rini göstermek istemeyerek yer alırlar. Hep birbirlerine sokularak, hep birbirlerini kendilerine siper ederek, önlerinde hayal meyal kağnıları, böğürleri birbirlerine geçmiş öküzleri, inekleri ve ellerinde övendireleri ile uçsuz, bucaksız bir kadınlar, çocuklar ve ihtiyarlar ordusu...”

*

Prof. Dr. Hikmet Özdemir’in “Atatürk’ün Kriz Yönetimi Tekalif-i Milliye” çalışmasından naklettiğine göre; Türk ve Yunan Orduları arasında 22 gün süren ve Türk askerinin zaferiyle sonuçlanan Sakarya Meydan Muharebesi'nden önce, ordunun, Sakarya nehri doğu­suna çekilmek zorunda kalışı, Ankara'da Büyük Millet Meclisi’nde gizlenemeyen bir sarsıntı oluşturmuştu. Bu sarsıntının en şiddetli evresi, 23 Temmuz-5 Ağustos 1921 günleri arasında yaşanmıştı.

İstanbul'da yayımlanan İkdam gazetesinin başyazarı Yakup Kadri Karaosmanoğlu şunları yazar:

"Büyük Millet Meclisi'nin havasındaki -telaş demiyorum, korku ve yılgınlık asla değil- düşüncelilik ve endişeliğe ne mana vereceğimi bilemiyordum. Bahusus ki, mebuslarımızdan bazılarının iki İnönü imtihanından sonra dahi hâlâ ordumuzun savaş gücünden emin olmadıklarını hissediyordum. Diğer bir kısmının da Mustafa Kemal Paşa, doğrudan doğruya ve bilfiil kumanda başına geçmedikçe, bu işin içinden çıkılamayacağına kanaat getirdiklerini anlıyordum. Bu iki grup arasında ise Enver Paşa takımının yeraltı tahrikleri sinsi sinsi alıp yürümekte idi.

Meclis, Büyük Millet Meclisi. Lâkin, Eskişehir'in düşüşünden beri orasının bir arenadan farkı kalmamıştı. Mustafa Kemal Paşa, müzakere salonundan içeri girer girmez, bir vakitler cazibe merkezini teşkil ettiği yerde, bir takım menfi etkiler ve hatta homurtularla karşılandığını seziyordu. Neden? Onu da anlamakta güçlük çekmiyordu. Büyük Millet Meclisi'nin birçok mebusları, bir askeri hezimete uğra­dığımıza kani idi ve bunun mesuliyetini O'nun omuzları üstüne yüklemek istiyor­du."

Topyekûn Savaş

Düşman ileri kollan Polatlı'ya kadar gelmişti. Ankara'dan top sesleri işitiliyordu. Şehir yavaş yavaş boşalıyordu. Tehlike Ankara'ya yaklaştığından ken­tin elden çıkma olasılığına karşı devlet dairelerinin Kayseri'ye taşınmasına karar verilmiş ve hazırlıklara başlanılmıştı. Meclis çalışmaları için Kayseri Lisesi'nde konuşma kürsüsü bile konulmuştu. Hükümet, memur ve subay ailelerini, yatılı okullardaki öğrencileri Kayseri'ye taşıyordu. Büyük Millet Meclisine ait basım makineleri bile yola çıkarılmış, Ankara sembolik bir konuma geçmişti.

Mustafa Kemal Paşa etrafında toplanmış Türkler için "yoktan var olmak" an­lamında "topyekûn savaş" aşamasına sıra gelmişti, fakat, bu nasıl başarılacaktı?

İngiliz Genelkurmayı’na göre artık Türklerin önünde üç ihtimal bulunuyordu:

1-Ya Yunanlılarla kesin savaşı kabul edeceklerdi;

2-Ya daha da Doğu'ya çekilecekler ve kesin savaşı kabul etmeyi geri bıra­kacaklardı;

3-Ya da orduyu dağıtıp gerilla savaşına girişeceklerdi.

*

Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa, harbin iki ordunun değil, iki milletin bütün varlıklarıyla, bütün maddi ve manevi güçleriyle karşı karşıya gelmesi ve bir ideal için vuruşması demek olduğunu, milletine inandırarak “Topyekün Harp” doktrinini uyguladı.

Askerlik bilimi ve savaş yönetimi alanında dünya literatürüne Mustafa Kemal Paşa'nın bu mucizevi katkısı Lord Kinross “Atatürk, Bir Milletin Yeniden Doğuşu” kitabında şöyle anlatılır:

"Bu savaş, Mustafa Kemal'in öteden beri öngördüğü gibi topyekûn bir savaştı. Harp, yalnız iki Ordu'nun değil, iki milletin bütün varlıklarıyla ve ellerindeki her şeyle, bütün elde tutulur ve tutulmaz güçleriyle birbiriyle karşı karşıya gelmesi ve birbiriyle vuruşması demektir. Bundan dolayı, bütün Türk milletini, cephede bulu­nan Ordu kadar fikren, hissen ve fiilen ilgilendirmeliydim. Milletin her ferdi, yalnız düşman karşısında bulunanlar değil, köyde evinde, tarlasında bulunan herkes, si­lahla vuruşan savaşçı gibi kendini ödev almış hissederek, bütün varlığını mücadele­ye verecektik Bir Peygamber gibi şu sözleri de eklemişti: Gelecekteki savaşların yegâne başarı şartı da, en ziyade bu söylediğim hususta münderiç (yer almış) olacaktır.”