'Ateşi Yeniden Yakmak'

Mehmet Hay ati Özkaya. Onu önce "P.K. 546 İdealist Bir Neslin Hikâyesi" kitabıyla tanıdık. Şimdi "Ateşi Yeniden Yakmak" romanıyla karşımızda.

"Ateşi Yeniden Yakmak" Ömer Seyfettin'in romanı... "Ülkü"yü bugüne taşıyor. M. H. Özkaya, "Bu kitabın beslendiği kaynakların en önemlilerinden biri Tahir Alangu'nun 'Ömer Seyfettin, Bir Ülkücü Yaza­rın Romanı'dır; diğeri ise Nazım Hikmet Polat'ın Türk Dil Kurumu Yayınlarından çıkan 'Ömer Seyfettin, Bütün Ne­sirleri'dir." diyor.

"Ateşi Yeniden Yakmak" için belge roman desek yeridir. Buradan anahtar kelime "yeniden"dir.

Osmanlı Devleti'nin yıkılmaya yüz tuttuğu dönemde, ülkesi için savaşan, esir düşen ve savaşı yazan, Türk milletine hedefler gösteren bir subay ve muharrir olan Ömer Seyfettin'in ülküsüyle ateş "yeniden" yakılıyor:

"Bu roman sizi bir zaman tünelinin içinde bir yolculuğa çıkartıp bugünden düne; dünden bugüne ve yarına taşıyacak. İstikbale doğru giderken 1900'lerin Türkiye'sini ülkücü bir yazar Ömer Seyfettin'in yaşadıklarında ve yazdıklarında bulacak; uykudan uyandırılıp yeni bir devlet kuran Türk milletinin çok kısa bir zaman sonra yeniden nasıl uyuduğunu ve uyutulduğunu göreceksiniz."

Bir dönemi anlamak için başta okunması gereken kitap, Mehmet Hayati Özkaya'nın, -Yahya Kemal'in ifadesiyle- acının tadı diyebileceğimiz "P.K. 546 İdealist Bir Neslin Hikâyesi"dir. Ülkücü Hareket'te bir şehit vermiş, bir de gazisi olan, idealist ailenin dramı ve dramla gelen umudu satırlara dökülmüştür. Özkaya ailesi nezdinde Türkiye'nin mutlaka bilinmesi gereken bir yüzü anlatılmıştır.

Mehmet Hayati Özkaya, Ülkücü Hareket'in tanınan ismi Necdet Özkaya'nın en küçük kardeşi. Ağabeyi Yavuz'u şehit vermiştir. Diğer bir ağabeyi Oğuz aynı saldırıda yara almış ve tek gözünü kaybetmiş, ablası psikolojik tedavi görmüştür.  Öyle hissettim ki, Mehmet Hayati, kitaba başlarken, o anları yaşamak istememiş, ancak bağrına taş basmış, bir dönemi yeni nesillere aktarabilmek için, mutlaka metanetini koruması gerektiğini kendi kendisine telkin ederek kalemini oynatabilmiştir. Şu satırların o tarifsiz acıyı size de yaşatacağını biliyorum:

"Sanki yer gök ayağa kalkmış, alt üst olmuştu. Önce kabaran bir deniz gibi coştum ve koştum hastanenin ser­visleri arasında, sonra duruldum birdenbire. Şimdi ben ne yapacağım diye sordum kaç kez kendime. Oğuz abim beyin cerrahi servisinde, ablam psikiyatride, Yavuz abim morgdaydı. Annem ve kız kardeşim yangın yerine dönen teyzemlerin evindeydi. Onlara bunu nasıl söylerdim, nasıl haber verirdim? O an Arif Nihat'ın mısraları nerden ve na­sıl da sökün edip gelmişti dudaklarıma: "Yoksa şu yaprakta Yavuz / Yoksa şu sayfada Oğuz / Biz de yo­ğuz biz de yoğuz!"

[Şiirin devamı: "Elimizden siz tutunuz / İmdadımıza koşunuz / Daha çoğuz daha çoğuz // Kervanımız dizi dizi / Bırakma Yarabbim bizi / Bizler yalnız sana kuluz."]

Acıyı içine gömüyor Mehmet Hayati, gelecek için yazdığını söylüyor:

"Bu kitap sadece bir anılar demeti, bir biyografi çalışması ya da sadece bir roman kırıntısı değil; belki bir kaynak eser, belki hepsi, belki de hepsinin harmanlandığı yeni bir tür. Bilmiyorum, bil­diğim bir şey var ki o da bu kitap, bir dönemin unutulup gitmemesi için geleceğe gönderilen bir mektuptur."

Okumak lâzım.

 

Yazarın Diğer Yazıları