Medya Polemik

Medya Polemik
Medya Polemik

Kendi inandığı yalana milleti de inandırmak
için yalan söyleyen “Şirince basın”
Şirince’nin 21 Aralık’ta bomboş kalacağını tahmin etmiş miydiniz?
Ne yazmıştı gazetelerimiz...
“Rezervasyonlar doldu.”
“100 bin kişi bekleniyor.”
“Tom Cruise yer ayırttı.”
“İki gemi Amerikalı geliyor.”
Televizyonlarımız ne demişti...
“Pansiyonlarda oda kalmadı.”
“Çadırlar kuruluyor.”
“İğne atsanız yere düşmüyor.”
“Japon prensesi geliyor.”
“Yabancılar karavanlarla akın etti, tarlalara parkediyorlar.”
Netice?
Kahvaltıya gelen üç beş kişi.
Gerisi gazeteci.
Bu durum...
Türk basını’nın yalan haberle nasıl kandırıldığının... Ve, kendisinin inandığı yalana, milleti de inandırmak için nasıl yalan söylediğinin kanıtıdır.
(...)
Bir internet sitesi uydurur, öbür internet siteleri geri kalmamak için üstüne atlar, gazeteler internet sitelerinden alıntı yapar, televizyonlar gazeteleri referans gösterir, en başa döner, internet siteleri televizyonlarda yayınlanan haberin videosunu yayınlar, herkes birbirine atıfta bulunur, büyür büyür, kartopu yalanı çığ’a dönüşür.
Devlet bile inanır...
Bakın, inandılar.
Köyün nüfusundan fazla jandarma var şu anda Şirince’de, izdihama karşı nizam intizam sağlamak için kontrol noktaları oluşturdular, istihbaratçı sivil polis ekipleri gönderildi, UMKE konuşlandı, afet hali kurtarma ekipleri, ki, kıyamet koparsa kurtarsınlar, tam donanımlı seyyar hastane kuruldu, doktorlar, hemşireler nöbet tuttu, acil doğumlar için bebek yoğun bakım ünitesi bile var, dört ambulans geldi.
Tıpkı...
“Cami bombalayacaklar.”
“Suikast yapacaklar.”
“Casus subaylar.”
“Kroki bulundu.”
“İşte darbe planı”  gibi yani.
Tek fark...
Şirince’nin şirin yalanlarını ilelebet sürdürmek mümkün değildi, 21 Aralık gecesi kılınan yatsı namazıyla beraber nihayete erdi. Bakalım, öbür yalanların mumu hangi yatsıda sönecek.
Ve, bakalım o zaman... Değerli basınımız, Şirince’de olduğu gibi yılışık yılışık  “hay Allah, pardon” mu diyecek, yoksa, insan içine çıkamayıp, yer yarılsa da içine girsem mi diyecek.
Yılmaz Özdil/Hürriyet

 

 

Dayak yeme sırası kimde?
Türk insanından istenen belli.
Sessiz ol, verilenle yetin, sorma-sorgulama, haddini aşma, eleştirme, başkaldırma, itaat et, alkışla, düşünme, tuhaf fikirler üretme, suyun tersine yüzme!
Eğer bunları yaparsan yaşama hakkını elde edersin.
Yok illa ben ‘Babamın sözünü dinlemeyeceğim’ dersen, o vakitte dayağı yersin!

 

***

 


Rütbene göre, şanına-şöhretine, önemine göre bir dayaktır bu.
Öğrenciysen biber gazını gözüne, tazyikli suyu ağzına, torpili beynine patlatırlar!
Hafif tanınan bir isimsen şiddet fiziksel olmayacaktır.
Yine gözaltına alınır, yine terörist ilan edilir ve hapse tıkılırsın şüphesiz, ama dayak yemezsin.
Daha doğrusu yediğin dayak fiziksel olmaz. Ruhunu, beynini çürütmeye yöneliktir bu sefer şiddet.
(...)
Uzun zamandır söylüyorum.
İlk etapta sağlam muhalefet yapanların canı yandı. Sonra eleştirenlerin. Şimdi sıra sadece itiraz edenlere geldi.
İş; tepki veren, itiraz eden herkes bir gün mutlaka 15 dakikalığına da olsa kodesi tadacak noktasında.
Bakın kürtaj yasasını protesto eden ve o gün biber gazına da maruz kalan 55 kişiye 3’er yıl hapis istemiyle dava açıldı.
Hapishaneler zaten öğrenci kaynıyor.
Ama dediğim gibi aman susalım... Sessizliğimizi koruyalım.
Sıra geldiğinde de sessizce  dayağımızı yeriz!
Tuğçe Tatari/Akşam

 

 

Ne yaparsan yap; üniversiteliyi ters “L”
pozisyonunda eğemezsin önünde
Onlar; kömüre, nohuda oy veren senin seçmenine benzemiyorlar...
Kocaman dilleri var...
İnatları kafalarından büyük...

 

***

 


Senin milletvekillerin gibi değil üniversiteliler...
Yalakalık olsun diye ağlamazlar...
Soruları var...
Cevap verme, zırıltılarını susturamazsın...

 

***

 


Bürokratlarına benzemezler...
Koltuk, masa, makam arabası dertleri yok...
Bir spor ayakkabıdır, kırmızı bağcıklı...
Binip giderler...
Tutamazsın...

 

***

 


Şu muhalefete benzer yanları yok... Göstermelik soru önergeleri, laf ola gensorular, seçmen görsün maksat laf ebelikleri, bir sürü salaklık arama...
İki yumurta attı mı...
Kapalı yerde şemsiye açtırırlar adama...

 

***

 


Medya patronlarına benzemiyorlar...
Ne de onların maaşlı yalaka yazarlarına...
Bilgisayarının başına oturup “Ohaaa” diye kaleme aldı mı tek kelimelik baş makalesini, kesinlikle doğrudur...

 

***

 


Paşalara da benzemezler...
Birbirlerini asla satmazlar...
Ya da ters “L”  harfi pozisyonunda durduramazsın önünde...
(...)
Sana da benzemiyorlar besbelli...
Çağdaş dünyanın başı dik, onurlu, kimlikli, uygar, modern, medeni bireyi olma hayalleri var... Din sömürüsüne, hırsızlığa, ilkelliğe teslim olmamış adam gibi bir devletin genci olmak istiyorlar...
Dinleyeceksin...
Yoksa susmaz üniversiteli...
Bekir Coşkun/Cumhuriyet

 

 

Hürrem’in duası:
“Allah’ım iyi ki
Alman vatandaşıyım!”
Muhteşem Yüzyıl Başbakan’dan fırçayı yiyince kahramanların hayatı bir anda değişti. Kanuni artık cariyelere bakmıyor. Hürrem Sultan önce başını örttü... Sonra da namaz kılmaya başladı...
Hürrem’in namazda ettiği duaları pek duymuyoruz...
Hürrem rolünü oynayan Meryem Uzerli, “İyi ki Almanya’da doğmuşum, iyi ki Alman vatandaşıyım” diye dua ediyor olmasın...
Kızcağız Başbakan’ın dizilerle uğraşmaya başladığı bir ülkenin geleceğinin hiç de parlak olmadığını görerek, geri döneceği için kendini mutlu hissediyor olamaz mı?
Melih Aşık/Milliyet

 

 

Mustafa Balbay’dan
“pedometre” tepkisi
Bu koşunun adımlarını ölçebilecek bir alet yok
 
Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın pedometre (adımölçer), Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun da köknar fidanı gönderdiği  tutuklulardan CHP Milletvekili, gazeteci Mustafa Balbay  “şaka gibi”  yılbaşı hediyelerine böyle cevap verdi:
“Silivri’deki özgürlük koşusunun adımlarını ölçebilecek bir alet var mı bilmiyorum. Ama biz güzel bir Türkiye’ye, özgürlüğe olan inancımızı yitirmeden o koşuyu sürdürüyoruz.
Silivri cezaevi içinde bir gram dahi toprak yok. O nedenle köknar fidanlarını dikmemiz olanaksız. Ama andım olsun, ileride Silivri’yi Adalet ve Özgürlük Müzesi yaptığımızda önüne köknar da dikeceğim.”
Odatv.com

 

 

İl Özel İdaresi’nden “keseyi doldurmadık” açıklaması
Necati Doğru’nun  “Yaz Nameyi Doldur Keseyi”  başlığıyla 18 Aralık günü Medya Polemik’te de yayınlanan yazısı üzerine İstanbul İl Özel İdaresi Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürü Melih Coşkundeniz açıklama gönderdi. Coşkundeniz, Başbakan ve Cumhurbaşkanı’na methiye takviyeli talep mektubu yollayan Sezen Cumhur Önal’a ayrılan bütçenin 360 bin TL değil 50 bin TL olduğunu söyledi:
“Devlet Sanatçısı Sezen Cumhur Önal’ın “Özlerim İstanbul” isimli 12 şarkılık albümünün çıkarılması ile 6 şarkıya klip çekilmesi için ihtiyaç bulunan 360 bin TL’lik teklifi, İstanbul İl Genel Meclisi’nin 01.10.2012 tarihinde yapılan toplantısında görüşülmüştür. Albüm ve 6 klip çekilmesi için 50 bin liralık destek verilmesi kararlaştırılmıştır.
İl Genel Meclisi tarafından kabul edilen 50 bin TL’lik ödenek bugüne kadar kullanılmamıştır. ”