Bir devleti asıl kayırma yokluk, rüşvet, çalma çökertir

Bir devleti asıl kayırma yokluk, rüşvet, çalma çökertir

Aşağıdaki satırları okuyunca, şimdiki zaman mı anlatılıyor, diyeceğinizden eminim:

"Padişahın [III. Selim] yakın adamları da, sahillerde büyük ve süslü binalar inşa ettirip, geceleri Boğaz''da kayık ve mehtap sefaları yapacak kadar sefahata düştüler. Babıali''ye [sadrazamlığa=başbakanlığa] ait işleri evlerinde yapmaya başladılar. Rüşvet aldı yürüdü. Devlet işlerinde gizlilik kalmadı. Hatta bir gün Saray-ı Hümayun''da toplanıla­rak alınan gizli bir karar sureti, Paris''te yayınlanan bir Fran­sız gazetesinde aynen çıktığında, Devlet Ricali hayli şaşırdı. III. Selim ise, bütün bu olanlar kendisine söylenmediğinden, durumdan habersiz bir şekilde, etrafına olan güvenini sürdür­meye devam etti.          

Yakınlarının da etkisiyle eğlenceye düşmüş olan III. Selim aynı zamanda, İstanbul''da bulunan Fransız ressamı ve mimarı Melling''den Fransızca dersleri de almaya başlamış; o devrin taassup düşüncesi bunu hoş karşılamayınca, Başağa''nın ikazlarıyla bu işten vazgeçmişti.

Padişahın yakın adamları ise halkı soyarak, servetlerini art­tırıyor, hatta İbrahim Kethüda bile, at verdiği birisine; "tavlada altmış atım kaldı, bundan sonra pederim mezardan çıkıp bir at istese vermem" ifadesini rahatlıkla kullanabiliyordu.

Bunlardan başka, Valide Kethüdası Yusuf Ağa mutfak masrafına 50000 kuruşun yetmediğinden yakınıyordu. Bu para o zamana göre büyük bir miktardı, Nizam-ı Cedid Orta Binbaşısının yıllık maaşının 4000 kuruş olduğu göz önüne alınırsa, durum daha açık bir şekilde belli olur. Mukataların çoğu bu zatın idaresine geçmişti, Sabun fiyatlarını dilediği gibi yük­seltiyor, bu durum da halkın hoşnutsuzluğunu arttırıyordu.

Bu sırada, değeri devamlı düşen para karşısında; vergiler, yiyecek içecek maddeleri fiyatları arttığı gibi zevk ve sefahat uğruna lüks maddelere yönelinmesi, masrafın iyice artmasına sebep oluyordu.

Geçim sıkıntısı içinde kıvranan halkın şikâyetlerine aldırış etmeyen Devlet adamları; ''halk geçim derdine düşer, biz de rahat ederiz'' düşüncesini taşıyorlardı. Diğer yandan taşrada durum daha vahimdi." (Tarih-i Cevdet, C. 8''den nakleden: Sipahi Çataltepe, 19.Yüzyıl Başlarında Avrupa Dengesi ve Nizam-ı Cedit Ordusu,1997, s.242-246).

Bu satırları ünlü tarihçi ve devlet adamı Ahmet Cevdet Paşa (1823-1895) yazmıştır. Şimdikilerin iç geçirdikleri Mecelle''nin baş mimarı odur.

Zat-ı Muhterem ve etrafının itibar etmesi gereken ilk isim Ahmet Cevdet Paşa''dır. Üstelik Ahmet Cevdet Paşa, özlemle andıkları II. Abdülhamit''in de adamı sayılır. O, I. Meşrutiyet''in ilânı ve Meclis-i Mebusan''ın kapatılmasında Abdülhamit''i haklı görmüştür. (Şimdikilerin "Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi"nin Abdülhamit''in icraatından farkı var mı? Abdülhamit meclisi kapattı, şimdikiler ise el âlem ülkede demokrasi var, sansınlar, diye açık tutuyorlar.) 

Cevdet Paşa, Mithat Paşa''nın Yıldız Mahkemesi''ndeki yargılanmasında Adliye Nazırı sıfatıyla büyük rol oynamıştır.

İbn Haldun Üniversitesi''ni kurdular ya, İbn Haldun''un Mukaddime''sini ilk tercüme eden iki isimden birinin Cevdet Paşa olduğunu biliyorlardır. (Şeyhülislam Pirizade Mehmed Sahib''in (1674-1749) yarım bıraktığı tercümeyi Ahmet Cevdet Paşa tamamlamıştır. Mukaddime üzerinde çalıştığımda, o iki tercümeyi incelemiştim. Arapça ve Farsçaya vukufu olmayanların anlayabileceği bir tercüme değildir.)

İktidardakiler, rüşvet dediklerinde, kayırma dediklerinde, cebe indirme dediklerinde hep suskunlar. Bir tarihte soyguna, rüşvete, iltimasa dair hutbelerin okunmasını bile yasaklamışlardı.

Madem Osmanlı deyince içimiz bir hoş oluyor, nerede o devirler, geri dönüp de yaşasak diyorsunuz, Osmanlı''yı çöküşe götüren yolları da bir inceleyin. Osmanlı''yı, asıl çökerten iktisadî gerileme, kayırma, çalma, rüşvettir.

Bunun en çarpıcı örneklerini Ahmet Cevdet Paşa ortaya koymuştur. 

Yazarın Diğer Yazıları