Bu söylemler dışarıda etkili olur mu?

Bu söylemler dışarıda etkili olur mu?

Post-truth kavramını duymuşsunuzdur. Oxford Sözlüğü 2016’da bu ifadeyi yılın kelimesi seçmişti.

Oxford’un tanımlamasıyla, objektif gerçeklerin kamuoyunu şekillendirmede duygulara ve kişisel inanca hitap etmekten daha az etkili olduğu durumlarla ilgili veya bunları ifade eden, anlamına geliyor.

Özetle, duygulara veya inanca hitap etmenin gerçeklerden daha etkili olmasına dair bir kavram bu ve siyasetçilerin seçmenlerini manipüle etmesinde oldukça etkili bir yöntem.

Geçtiğimiz günlerde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın PBS kanalı sunucusuna verdiği cevap, aklıma doğrudan bu kavramı getirdi.

Gazetecilik, hukuk devleti ve yargı bağımsızlığı

BM buluşmasının ardından, bu görüşmeleri de yayınlayan PBS kanalına röportaj veren Cumhurbaşkanı Erdoğan, Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’ın tutuklulukları hakkında soru soran gazeteciye tepki gösterdi ve Sizi niye bu kadar ilgilendiriyor? Türkiye bir hukuk devletidir. Hukuk devletinde bu tür kararları yargı verir. Ben yargı adına konuşacak durumda değilim” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konunun bir gazeteciyi neden ilgilendirdiğini unuttuğunu pek sanmıyorum açıkçası.

Ya da Türkiye’nin uluslararası raporlardaki hukuk devleti karnesinin çok uzun zamandır zayıfladığının ve hukuk devleti olarak görülmediğinin de gayet bilincinde.

Yargı adına konuşmamayı tercih etmesi olumlu olsa da gerçekte bunun böyle olmadığını, Anayasamızca tanınan İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi kararlarını ve Anayasa Mahkemesi kararlarını eleştirdiği konuşmalarının tarihleri eski bile değil.

Post-truth: Duygulara hitap

O halde, Cumhurbaşkanı Erdoğan neden bu cümleleri kuruyor?

Erdoğan, yargımız bağımsız dediğinde, Batı’nın yargımızın bağımsız olduğuna inanması mümkün değil elbet.

Erdoğan’a rakip ve öne çıkan siyasi isimlerin şu an siyasi davalarla karşı karşıya ve siyaset yasağı tehdidi altında olduğu da dış kamuoyunda da biliniyorken, kimseyi yargının bağımsız olduğuna ikna edemez zaten.

Bu durumda, Erdoğan’ın röportajdaki gazeteciye karşı tavrı ve sorusunu küçümsemesi, demokrasi alışkanlığı olan ülkelerce yadırgansa da Erdoğan’ın seçmenine istediği mesajı vermesini sağladı.

Her ne kadar işin arka planı öyle olmasa da soruyu soran gazeteci bile Pakistan asıllı bir Müslüman olsa da kendi kitlesine karşı, Batı’yı azarlayan güçlü lider imajını pekiştirdi.

Olaylar karşısında neden-sonuç ilişkisi kurmalarını istemediği seçmene karşı, yalnızca gerçeği kendine göre eğip bükmekle kalmadı, aynı zamanda onların millî duygularını da harekete geçirdi.

Yerel seçimler yaklaşırken, Erdoğan için önemli olan da öncelikle bu.

Yazarın Diğer Yazıları