Buğday kültü

Buğday kültü

-Buğday başak verince, orak pahaya çıkar-

                İnsanoğlunun buğdayla tanışıklığı yeryüzü macerasının başladığı ilk günlere kadar uzanır. İnsanlık için kutsal bir sembol olan buğday ilk kez Harran''da toprağa düşmüş, ilk yerleşik toplumlar ve en eski şehirler Anadolu''da kurulmuştur. Bu nedenle buğdayın tarihi, Anadolu''nun tarihidir.

Neolitik (yeni taş) dönemi ile başlayan tarımsal devrimin temel bitkisi buğdaydır. Bereketli Hilal olarak adlandırılan ve içine Göbekli Tepe ile Türkiye''nin güneydoğusunu, Ürdün, Suriye ve Irak''ı alan, doğuda İran''ın Zagros Dağlarına kadar uzanan ve bir yarım ay şeklini alan bölgede ilk tohumlarını yeşerten buğday bitkisi, dünya nüfusunun gelişimi için geçmişte olduğu gibi bugün de önemini korumaktadır.

Kimi dini söylencelere göre insanoğlunun atası Adem''e yasaklanan yiyecek, buğdaydır. Dünya sürgününe çıkan Adem''e, buğdayın üretimi bilgisi öğretilmiştir. Bu bilgiyle Adem, Harran''da cennetten getirilen buğday tanelerini ekerek çoğaltıp başağa dönüştürmüştür.

Binlerce yıl boyunca buğdayın çokluğu zenginlik ve bolluk, azlığı ise kıtlık ve yoksulluk  anlamına gelmiştir. Buğday, içerdiği besin maddeleri nedeniyle insanoğlunun en önemli gıdası durumundadır. Günümüzde hâlâ var olan ''emmer'' adındaki bir ata bitkiden evrilen buğday, en az 12.000 yıl önce kültüre alınmış formu olup evcilleştirilmiştir. ''Siyez'' ve ''kaplıca'' adları verilen bir başka erken buğday türleri de aynı dönemlerde evcilleştirilmiş olmakla birlikte günümüzde çok yaygın değildir. Almanya''nın Max Planck Enstitüsü''nde yapılan DNA analizleri sonucunda makarnalık buğdayın atalarının da yabani siyez buğdayı olduğu saptanmıştır.

Anadolu''nun neolitik döneme ait en eski yerleşimleri arasında yer alan Aksaray''daki Aşıklı Höyük, Çumra''daki Çatalhöyük''te yaşayan atalarımız, yabani buğdayı tarıma almıştır.

Tahıl ambarı olarak bilinen Anadolu toprakları bugün 23 yabani buğday türüne ev sahipliği yapmaktadır. Türkiye yalnız buğday üretimi açısından değil genetik kaynaklar açısından da dünyada önemli bir yere sahiptir. Yukarı Mezopotamya olarak da bilinen ve Bereketli Hilal''in bir parçası olan Güneydoğu Anadolu bölgesi, buğdayın yeryüzünde ilk kez evcilleştirilip, dünyaya yayıldığı coğrafya olarak uygarlık tarihinde belirleyici olmuştur.

 Anadolu kültürünün temel taşlarından Hititlere ait metinlerden buğdayın öğütüldüğü, günlük gıda gereksinimi için  kadınlar  tarafından ekmek haline getirildiği bilinir.

Mısır''da yapılan kazılarda, piramitlerde, buğday tanelerine rastlanmıştır. Çok sayıda duvar resminde, buğday ekimi, toplanması, taşınması ve depolanmasıyla ilgili betimlemeler yer alır.  Nil kıyılarında birçok arkeolojik kalıntılar arasında buğday tanelerini öğütmeye yarayan cilalı taşlar ele geçmiştir. Tarihlemeler 10 bin yıl önce Mısırlıların buğday ekimi yaptıklarını, ekin biçtiklerini ve un elde edebildiklerini göstermektedir.

Mezopotamya''da çok sayıda tahıl tanrıçası kabul görmüş ve genellikle silindir mühürler üzerine işlenmiş, Tanrıça Ninlil ve Nissaba mühürlerde ekinlerin üstüne oturmuş ya da ellerinde tahıl sapları tutar biçiminde gösterilmiştir.

Antik Roma''da tarımın ve tahılların tanrıçası Ceres, betimlemelerde buğday başakları ile birlikte görülmektedir.

Antik dönemde buğday ve ondan yapılan bütün gıda maddeleri, günlük hayatta yemenin yanında çeşitli kutsal törenlerde tanrılara kurban etmek amacıyla kullanılmıştır.

Hitit İmparatorluğu''nun kurucusu olan I. Hattuşili''nin, söylediği "ekmeği yiyeceksin, suyu içeceksin" öğüdü, ekmeğin Hitit dünyasındaki önemini göstermektedir.

Buğdayın bereket kavramıyla somutlaştırıldığını gösteren örneklerden biri de M.Ö. 8. Yüzyıla ait Konya''daki İvriz Kaya Kabartmasında Kral Var Palavaş''ın baş tanrı Tarhunzas''a üzüm salkımı ve buğday başağı vermesi figürüdür.

Sümerlerin hayat ağacı olarak hurma ve buğday başağını kabul etmeleri de buğdayın önemi açısından gözardı edilmemelidir.

Doğu Türkistan''da Sayvağ mezarlığında yapılan kazılarda bazı mezarların duvarlarına buğday demeti yerleştirildiği, ölülerin baş tarafına da buğday konulduğu görülmüştür.

Yunan kültüründe Demeter, ekinleri ve buğdayı simgeleyen tarım tanrıçasıdır. Demeter "buğdayların anası", kızı Persophone ise "tahıl tanesi" olarak bilinir.

Buğday, Türk toplumunun sofrasında ekmek, makarna, börek, kek, bisküvi ve simit gibi işlenmiş ürünlerin hammaddesi olarak kullanıldığı gibi bulgura dönüşerek keşkek, plav gibi çeşitli geleneksel yemeklerin ana malzemesi olarak da değerlendirilmektedir.

Bolluğun ve bereketin sembolü olarak görülen buğday motifi, Türk kültüründe bir yiyecek maddesi olmanın ötesinde anlamlar yüklenerek önemsenmiştir. Atasözlerimizde ''Buğday başak verince, orak pahaya çıkar'' biçiminde gördüğümüz insanlığın gelişim süreci içinde buğdayın önemi sadece yiyecekler ile sınırlı kalmamış neredeyse yaşamın her karesinde yer almıştır. Tarih öncesi dönemle ilgili önemli buluntular çıkan Niğde/Köşk Höyük''te MÖ 5000 yıllarına ait çanak ve çömleklerdeki küplerden birinin üzerindeki bir figürde, sağ elindeki buğday başağını, diğer elinde orak benzeri bir aletle biçmek üzere tasvir edilmiştir. Bu tip kabartmalarda yer alan buğday başağı motifleri Türk sanatında buğdayın önemle yer aldığının işaretlerindendir.

Buğday/başak birçok inanış ve ritüellerde de karşımıza çıkar. Söz gelimi Altay Türklerinin çadırlarına ölmüş şamanların ruhlarını temsil eden tasvirlerin üzerine bir demet arpa ve buğday astıkları bilinir.

İslamiyet''ten önceki Türk kültüründe buğday/başağın kutsal bir anlamı olduğu hem destanlardan hem kazı buluntularından anlaşılır. Anadolu''da buğday başağı motifi örnekleri Hititlerden kalan sanat eserlerinde de görülmektedir.

Erken Kalkolitik Döneme ait Anav''da tespit edilen kültür tabakalarının ilkinde buğday ve arpa yetiştirildiği, ayrıca boyalı çanak-çömleklere de rastlanıldığı kalıntılardan anlaşılmaktadır. Çanak-çömleğin çömlekçi çarkıyla yapıldığı anlaşılan III. Kültür tabakasına ait olan eser kalıntılarının bazılarında buğday bitki motifi uygulanmıştır.

Buğday motifi İslamiyet''le birlikte anlamını korumuş, kültürün çeşitli alanlarına girerek, sanat eserlerine de yansımıştır. Türkmenistan''daki kalkolitik devre giren Namazgâh Kültürü''nde ortaya çıkan buluntular arasında pişmiş toprak kadın heykelciklerin yüzeylerinde tasvir edilen buğday başağı bolluk ve bereketi simgelemektedir.

Beyşehir Kubad Abad Sarayı''ndan gün ışığına çıkartılan ve sır altı tekniğiyle elde edilen bir kâsenin üzerinde tasvir edilen stilize başağın yer alması, buğday bitkisinin sevilen bir motif olduğunu göstermektedir.

Anadolu''da kem gözlere karşı buğday başaklarından nazarlık yapılıp haneye bolluk, bereket getirmesi için evlerin duvarlarına asılması inanç ritüellerimiz arasındadır. Saçı olarak günümüzde gelinlerin üzerine saçılması, Aşurenin önemli bir unsuru olması, bebeklerin diş hediği ve kırklanmasındaki ritüellerde de yer alması buğdayın geleneksel kültürümüzün temel taşlarından biri olduğunun işaretidir. Konya''nın Çumra, Mersin''in Mezitli İlçesinde Kütahya''nın Seyitömer Höyüğü''nde ve Isparta Yalvaç''taki  antik kentte sürdürülen çok sayıda arkeolojik kazıda, antik buğday izlerine rastlanmış ve bazı yerlerde bu ata tohumlarının yeniden çimlenmesi, yetiştirilmesi üzerine çalışmalar artmıştır.

Yazarın Diğer Yazıları