Medya Polemik

Medya Polemik
Medya Polemik

Çapulcu’nun polis babası ayıklasın pirincin “taş”ını!..

 

25 senelik polis. AKP’li başbakan yardımcısı dahil... Yedi bakan’ın korumalığını yaptı.
Emniyet müdürlerini
korudu. Şu anda hâlâ aktif görevde. Sicili tertemiz.
Oğlu var, 22 yaşında. Gazi Üniversitesi’nde okuyor. Kamu Yönetimi’nde. Pırıl pırıl, aslan gibi  delikanlı. Üç gün önce gözaltına  alındı. Çapulcu. Sırt çantasına bakıldı. Türk bayrağı... Limon ve su çıktı.
İfadesi alındı, serbest bırakıldı. Polis babasına teslim edildi. Çanta, bayrak, limon iade edildi. Polis baba tutanağa baktı.
Suç unsuru olarak Türk bayrağı, limon ve “taş”  ele geçirildiği yazıyordu. Türk bayrağının suç unsuru olması kepazeliğini bir kenara bırakalım...
Hayatını devlete adamış kanun adamının, bayrak taşıyan yurtsever oğluna “taş” monte edilmişti.
Oğluna  “suç unsuru”  sokuşturan meslektaşlarına isyan etti,  “madem taş yakaladınız, Türk bayrağı ve limonu nasıl iade ettiyseniz taşı da iade edin” dedi.
Veremediler tabii... Tutanakta vardı. Ortada yoktu. Çapulcunun babasının polis olduğunu bilmiyorlardı. İş işten geçmişti. Ayıklasın artık polis  baba, pirincin taş’ını!
(...)
Demem o ki...
Devletin emir kulu olmanızı anlarız.Padişahın kapıkulu olmayın kardeşim.
Yılmaz Özdil/Hürriyet

 

+++

 

“Devşirme sistemi” yürürlüğe girdi

 

Taksim’i İmralı’ya iliştirme operasyonu

 

Her gün Gezi Parkı ve Taksim’de bulunmuş birisi olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki, “Ulusalcı, milliyetçi, darbeci çevreler”in bu  “çok yeni ve büyük hareketi” denetlemesi imkansızdır. Bu arada, Abdullah Öcalan’ın  “Gezi Parkı’nı selamlaması” nın çok özel bir anlamı söz konusudur:
Böylece, olan-bitenin  “Süreç”e zarar vereceğini ileri sürerek karşı
çıkanların  “koz”u ellerinden düşmüştür. Öcalan’ın değerlendirmesi, aynı zamanda,  “gelişmelerin ulusalcı ve Ergenekoncu çevreler” den kuşkulanarak ve “anti-Kürt bir karakter kazanması” ndan kaygılanarak, mesafeli duran Kürtlere de, Gezi Parkı ve Taksim’deki halka  “destek olun”  çağrısı demektir.                 
Cengiz Çandar/Radikal

 

+++

 

Erdoğan’ın tanımına sert tepki:

 

Kaba ve ilkel

 

..İktidarın zayıf muhalefet sayesinde aşırı güvenli davranmaya alıştığını ve demokratik olgunlaşma imkanını iyi kullanmadığını söyleyebiliriz. Başbakan’ın sürekli olarak sandığı demokrasi kavramı ile eşitlemesi iyi bir örnek. Sandık, ülkeyi kimin yöneteceğinin (hatta sadece parlamentonun) nasıl belirleneceğini söyler. Ama ülkenin nasıl yönetileceğini söylemez. Oysa demokrasi sadece kimin yönettiğine değil, nasıl yönettiğine ilişkin bir kavram. Meşruiyet bu ikisinin buluştuğu noktada ortaya çıkar. Ne var ki Başbakan epeyce kaba ve ilkel bir tanımda siyaseten ısrar etti...
Etyen Mahçupyan/Zaman

 

+++

 

GÜNÜN SORUSU

 

Özgür basınımızda önceki gün 7 gazete aynı başlığı atmıştı:
 “Demokratik taleplere canımız feda”
İyi de gençlerin hangi talebi antidemokratik...
Gezi Parkı’na AVM yapılmasın... Burası halka açık park olarak kalsın, talebi demokratik talep değil mi?
 “Bize kendi hayat biçiminizi dayatmayın” talebinin neresi yanlış?
Melih Aşık/Milliyet

 

+++

 

Biber gazının içinde ALKOL varmış.
Bu durumda gaz bombasının;
-Okul, dershane, öğrenci yurdu, ibadethane gibi yerlere 100 metre mesafe,
- Akşam 10-sabah 6 saatleri arasında kullanımı yasaklanmalı...
Akif Kökçe/Milliyet (Bizim Pencere)

 

+++

 

Vay Vandal...

 

Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ)...
Atatürk...
Orman...
Çiftlik...
Üçü birden gitti...

 


*

 


Atatürk, o çiftliği kendi parası ile kurmuş, vasiyetinde millete bırakmıştı...
55.300 hektar...
Kimse çalmasın diye özel bir kanun çıkartarak koruma altına alındığı için, çala çala 30.000 hektarı anca kaldı...

 


*

 


Şu an gidin...
Kalanın üzerindeki ormanlık bölümünü kestiler, taş ocakları gibi açtılar, toz duman içinde Başbakanlık binası yapıyorlar...
Kaçak...
Dün  “Çevrecilik yapacaksanız gelin benimle yapın” diyen oturacak...

 


*

 


Bir de Disneyland yapılacak AOÇ üzerine...
Koruma Kurulu üyelerini Orlando’ya götürüp gösteriyorlar...
Korumacı üyeler oyuncak deveye binince, birinci dereceden çıkıp üçüncü derecede koruma alanı oldu Atatürk Orman Çiftliği...
Ki ABD şirketine verebilsinler...

 


*

 


Dere kalmadı memlekette...
Ormanlar; 2/B oldu...
Dağlar, altın arayıcılarına...
Koylar, Araplara...
Yeşil alanlar, yap-satçı müteahhit ağalara...
İstanbul’un silueti bile bakanlara vandallığı anlatır artık, daha ne denir?...

 


*

 


Yetmedi...
Milli parklara bina yapma yolunu açan yasa Meclis’te...
3. köprü için 800 bin ağaç, 3. havalimanı için 1.5 milyon ağaç kesilecek...
Boğaz’da tek yeşil kalıyor inşallah:
Mezarlık...

 


*

 


Atatürk Orman Çiftliği’nin yerine Disneyland yapıldı mı...
Elektronik deveye binersiniz...

 


*

 


Aman...
O Taksim’deki ağacın dalına zarar gelmesin...
En son odur...
Atatürk’ün mirasından kala kala onu gösterirsiniz...
Bekir Coşkun/Cumhuriyet

 

+++

 

Bir günlüğüne Dördüncü Murat olun!

 

Hüseyin Avni Mutlu’ya, Hüseyin Çapkın’a ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı’ya sesleniyorum:
Lütfen bir geceliğine Dördüncü Murat olun...
Onun gibi “kıyafet değiştirerek” Taksim’e gidin oradaki gençlerle sohbet edin...
Ne istediklerini bizzat ağızlarından duyun...
Kararlılıklarını, gözlerinden okuyun...
Ellerine dokunun, paylaştıkları yemeklerini yiyin, attıkları sloganları dinleyin!
Terörist olup olmadıklarına; tüm bunları yaptıktan sonra karar verin!
Göreceksiniz; bütün önyargılarınız değişecek...
Hatta kim bilir, kendi çocuklarınızın ya da akrabalarınızın bile “orada” olduğunu göreceksiniz!
Şiddete alet olmayın!
Devlet, şefkatli olmak zorundadır sayın beyler...
Siz,  “devlet”siniz; şefkatli olun...
 “Halka rağmen” değil, “halk için” görev yapmanız gerektiğini aklınızdan çıkarmayın...
Mustafa Mutlu/Vatan

 

+++

 

Bebek katili kimin malını kime peşkeş çekiyor?

 

İmralı’daki  “bir bilen”  teröristbaşı, AKP’nin  “gurur duyduğu”, Barzani’ye,  “değerli ve saygıdeğer kardeşim” hitabıyla bir mektup yazıp, şunu söylemiş:
“Ben sizi sadece Kürt bölgesinin değil, dört parça Kürdistan’ın lideri olarak görüyorum. Çünkü, Kürt haklarının yarısını aldınız, geri kalan diğer yarısını da yine sizin alabileceğinize inanıyorum...”
Bu mektubun anlamı, teröristbaşının olmayan malını Barzani’ye sunması ve  “büyük kürdistan”ın sözde önderi olarak ona biat etmesidir. Karşılığında şunu istemiş: “Benim sizden dileğim şudur; Oraya gelen PKK gerillalarını da sahiplenmeniz ve yaşamlarını garanti altına almanızdır.”
Bir de “Sana biat etmem karşılığında beni bırakacaklar” deseydi tam olacaktı!..
Merak ettiğim şu: Bu mektubu da Barzani’yi MİT mi götürdü acaba?
Müyesser Yıldız