2025 yılının ilk altı ayına ait bütçe verileri, Türkiye ekonomisinin gidişatını anlamak açısından kritik ipuçları sunuyor. Açıklanan rakamlar, hem kamu maliyesinin seyrini hem de vatandaşların karşılaştığı ekonomik sıkıntıları daha görünür hale getiriyor. Özellikle geniş tanımlı işsizlik oranının %32’ye ulaşması ve 12 milyon kişinin işsiz kategorisinde değerlendirilmesi, ekonomik büyümenin sosyal faydaya dönüşmesinde ciddi bir sorun olduğunu ortaya koyuyor.
Ocak-Haziran 2025 döneminde merkezi yönetim bütçe giderleri toplamda 6,58 trilyon TL olarak gerçekleşti. Bu, bir önceki yılın aynı dönemine göre %43,7’lik kayda değer bir artışa işaret ediyor. Bu artışın önemli bir kısmı faiz ödemelerinden kaynaklanıyor. Faiz dışı giderler 5,47 trilyon TL ile geçen yılın %36,5 üzerinde seyrederken, faiz harcamaları 1,11 trilyon TL seviyesinde gerçekleşti. Yani toplam bütçenin yaklaşık %17’si sadece faiz ödemelerine gitti.
Gelir tarafında ise toplam bütçe gelirleri 5,60 trilyon TL oldu. Buradaki artış oranı %46,1 olarak ölçüldü. Vergi gelirlerinde %48,5’lik bir sıçrama yaşanırken (4,77 trilyon TL), vergi dışı gelirler 658,9 milyar TL ile daha sınırlı bir artış gösterdi. Özellikle vergi gelirlerindeki yükseliş, vatandaşların artan vergi yükü altında kaldığını da gösteriyor.
2025’in ilk yarısında bütçe açığı 980,5 milyar TL olarak gerçekleşti. Geçen yılın aynı döneminde bu açık 747,2 milyar TL idi. Açıkta yaklaşık %31’lik bir büyüme var. Ancak bu görünümün içinde önemli bir detay dikkat çekiyor: faiz dışı denge. 2024’te 172,7 milyar TL faiz dışı açık verilmişken, bu yıl aynı dönemde 130,9 milyar TL fazla verilmiş durumda. Bu gelişme, faiz ödemeleri hariç tutulduğunda kamu gelir ve giderlerinin dengelendiğini hatta fazla verdiğini ortaya koyuyor.
Faiz dışı fazla, sıkı maliye politikalarının bir sonucu olarak değerlendirilebilir. Ancak bu fazla, ekonomideki sosyal göstergelere yeterince yansımıyor gibi görünüyor.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre geniş tanımlı işsizlik oranı %32 seviyesine yükseldi. Bu, yaklaşık 12 milyon kişinin işsiz olduğunu gösteriyor. İş bulma ümidi kalmayanlar, eksik istihdam edilenler ve çalışmaya hazır olduğu halde iş aramayanlar gibi grupların da bu orana dahil olması, sorunun büyüklüğünü gözler önüne seriyor.
İşsizlik oranlarının bu denli yüksek seyretmesi, bütçe dengesi ne kadar iyileşirse iyileşsin, ekonomik büyümenin kapsayıcı olmadığını gösteriyor. Faiz dışı fazla verilmesi teknik açıdan olumlu bir sinyal olsa da, bu fazlanın vatandaşların alım gücüne ve iş bulabilmesine yansıması oldukça sınırlı kalıyor.
Vergi gelirlerindeki %48,5’lik artış, kamu maliyesine kaynak sağlarken, vergi yükünün geniş kitleler üzerinde baskı yarattığına dair eleştirileri de beraberinde getiriyor. Dolaylı vergilerin (KDV, ÖTV) payının yüksek olması, özellikle düşük ve orta gelir gruplarının bütçesini zorluyor.
Faiz ödemelerinin bütçedeki ağırlığı ise kamu kaynaklarının üretken yatırımlar yerine borç servisine yöneldiğini gösteriyor. 1,11 trilyon TL faiz ödemesi, eğitim ve sağlık gibi kritik alanlara ayrılan kaynaklarla karşılaştırıldığında çarpıcı bir tablo ortaya koyuyor.
2025 yılının ilk yarısı itibarıyla Türkiye ekonomisi, mali disiplin anlamında önemli bir yol katetmiş gibi görünüyor. Ancak bu disiplin, işsizlik ve gelir dağılımı gibi sosyal göstergelerde iyileşme yaratmakta yetersiz kalıyor. Bütçe dengesi kadar, bu dengenin sürdürülebilir ve kapsayıcı bir ekonomik modele dönüştürülmesi kritik öneme sahip.
Eğer bütçe açığındaki artış eğilimi tersine çevrilmez ve faiz yükü azaltılmazsa, ilerleyen dönemlerde sosyal sıkıntıların daha da derinleşmesi olasıdır. Öte yandan, işgücü piyasasına yönelik reformlar ve adil bir vergi sistemi, hem işsizliği azaltabilir hem de mali dengelerin sosyal faydaya dönüşmesini sağlayabilir.